Rock müziğin ünlü ismi, çocukluğundan başlayıp ülke meselelerine uzanan röportaj boyunca tüm sorulara son derece samimi yanıtlar verdi. İşte o sorular ve cevaplar...
- Türban meselesini nasıl yorumluyorsunuz?
Bu olayların artıları veya eksileri hesaplanmıyor. Velev ki siyasi simge oldu. Laikler asla izin vermez üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasına. Diğerleri de tabanları yüzünden geri adım atamazlar. Bu iş çok yakın bir zamanda çözülecek gibi durmuyor.
- Rejimle ilgili bir kaygınız var mı?
Hayır. Ama şunu da görmezden gelemeyiz. Türkiye yavaş yavaş muhafazakarlaşıyor. Yine de bir İran olmayız.
- Şeriat ihtimalinde Türkiye’den ayrılmayı düşünür müsünüz?
Ben burayı seviyorum. Bu ülkede yaşamak istiyorum.
- Bir de Ergenekon davası var. "Kurtlar Vadisi" gerçek mi oldu yoksa hâlâ dizinin devamını mı izliyoruz?
Ergenekon davasında bilgi bombardımanı olduğu için sorunlar tam olarak çözülemedi. Bilgi kirliliği had safhada.
- Zengin bir ailenin çocuğu olarak mı doğdunuz? Bildiğimiz kadarıyla Giresunlusunuz. Orada ne kadar yaşadınız?
Orta sınıf bir ailenin tek çocuğuyum. Babam avukat, annem ev hanımı. Annem de babam da yaşam stillerine düşkünlermiş. Ellerine geçen bir para varsa o standardı ileride yükseltmek uğruna feragat etmezlermiş. Aslen babam Giresunlu ama ben İstanbul doğumluyum.
- Babanız siz üç yaşındayken vefat etmiş. O olaydan sonra yaşamınız ne şekilde değişti?
Babam öldüğünde ben çok anlamadım. Hatta birkaç sene anlamadım. “Babam nerede?” diye sorunca “Cennette” diye cevap geliyordu. Cennet, cehennem ve ölüm kavramlarına çok aşina değildim o yıllarda. Ama annem psikolojik olarak çökmüştü.
- Babanızın ölümünden sonra nasıl geçindiniz?
Anneannemin biraz parası vardı. Bir de babamdan kalma bir ev... Oranın kirasıyla annem, anneannem ve teyzemin beraber aldığı küçük bir evde yaşıyorduk. Kira gelirimiz vardı. Bunun dışında Giresun’dan kalan mallar sayesinde geçiniyorduk. Annem pek çalışacak durumda değildi. Gerçi Olgunlaşma Enstitüsü’nden mezundu ve terziliği vardı. Hatta İsviçre’de çalışmıştı. Ama babamın ölümünden sonraki ilk birkaç seneyi sadece ona üzülerek, kendini toparlamaya çalışarak geçirdi.
- İngiltere’de bulaşıkçılık, New York’ta yemek dağıtımı yapmışsınız. Ne zaman oluyor bunlar?
İlk albümümü çıkarmışken master programına mavi kartla gidiyordum. Belediye otobüslerini kullanıyordum. Albümüm ve kliplerim vardı ama cebimde taksiye binecek para yoktu. Kendi paramı 17 yaşımdan itibaren kazanmaya başladım. Önce üniversiteye hazırlık dersleri verdim. Ufak ufak müzik çalışmalarım başlamıştı. Kırk yılda bir de olsa barlarda çalıyorduk. Yemek müziği yapıyordum. Yazları Bodrum’da çalıyordum. 25 yaşında yurtdışına çıktım. Param yoktu, kız arkadaşımda kalıyordum. Geçinebilmek ve ders almak için bir kafede bulaşık yıkadım. Yemek yaptım. Yerleri sildim.
- 'Balans ve Manevra' filminiz gişede tutmadığı gibi eleştirmenler tarafından da beğenilmedi. Neden böyle bir film yapma gereği hissettiniz?
Eskiden beri film çekmek istiyordum. Albüm yapacağımı düşünmeden evvel film yapacağıma dair bir inancım vardı.
- Sadece canınız istediği için mi çektiniz filmi?
Yıllardır onu bekliyordum. Param da vardı. Film yapmayıp ne yapacağım? Gidip ev alacak halim yoktu.
- Aynı zamanda “Balans ve Manevra”nın yapımcısısınız. Ne kadar para batırdınız?
Menajerim 500 bin ila 800 bin dolar gibi bir para batırdığımdan söz ediyor. Ben paradan anlamam. Orası umurumda da değil.
- Bu paradan sonra bir daha sinema filmi zor gibi görünüyor...
Bir tane hazır yeni senaryom var bile. Bu film izleyiciyle buluşabilecek türden.
- Gece hayatı ne kadar önemli sizin için?
Seviyorum. Yorulduğum zamanlar hiç o tarz olmayan, kendimi temiz hissettiğim yerlere gidiyorum. Hakikaten kirleniyor gibi hissediyorum gece hayatında. Ama eğleniyorum da.
- Gece hayatı bir başka şeyi de beraberinde getiriyor: Seks... Buna bir bağımlılığınız var mı?
İlk başlarda gece dışarı çıkma nedeni daha çok cinseldi. Sonra o nedenler daha aza inerken gece hayatına bağımlılık ortaya çıktı. Arkadaşlarla oturup konuşuyoruz, “Ayıp değil mi kardeşim? 40 yaşına geldik! Oturalım evimizde” diyoruz. Eskiden zamparalık için çıkardık. Şimdi öyle değil. Artık yan tesirine alışmışız.
- Uyuşturucu kullandığınız dönemler oldu mu?
Uyuşturucuların tadını bilirim ama bana uygun şeyler değil onlar. Benim ilacım alkoldür.
- Bir röportajınızda “Sadece beş kadına aşık oldum” demişsiniz. Peki ya diğerleri?
“Pratik dost” diyorum onlara.
- Diğer kadınların sizden ne gibi beklentileri vardı? Amaçları “Meşhur biriyle birlikte oldum” tatmini olabilir mi?
Sevgililiklerim de tek gecelik ilişkilerle başladı benim. Onların birçoğu benimle sevgili olmak istedi ayrıca. Ben kızlarla sevgili olmak istemem. Artık kaçamayınca kaybetmemek için sevgili oldum. Yoksa ben her zaman tek tabanca olmayı tercih ettim.
- Aynı anda birden fazla kaç ilişkiniz oldu? Yani çok eşli takıldığınız zamanlar fazla mıdır?
Sevgilim olmayınca hiçbir zaman tek kadınla birlikte olmadım. Sevgilim olduğu zamanlarda da yaptığım çok oldu. Kısa dönemlerde sadık olduğum zamanlar da vardı.
- 41 yaşındasınız. Nerede dur demeyi düşünüyorsunuz?
Ben de merak ediyorum. Çocuk olsun istiyorum. Aslında evlenmek istemiyorum ama çocuk istiyorum.
- İstanbul’u terk edip bir köye taşınacağınızı söylüyordunuz, hâlâ buradasınız.
Gidiyorum zaten. Sadece konser için gidip geleceğim. İstanbul’da boğuluyorum artık.
- Bu hayatı özlerseniz?
Geri dönerim, ne olacak?
- Hayatınızdaki dönüm noktası nedir?
Bu dönemler. Alkolü azalttım. Birkaç aydır sarhoş olmuyorum. Artık beni 15 kızla öpüşürken görmezsiniz.
Lisedeyken manitam yoktu
- Okul yılları nasıl geçti?
Sınıfın en süper öğrencisi değildim ama başarılı bir öğrenciydim. Bir tek lise sonda bir tane zayıf getirdim.
- Okul yıllarında kavgalara karıştığınız, sille tokat dayak yediğiniz oldu mu? Mesela kız meselesi yüzünden...
Ufak tefek kavgalar ediyorduk ama öyle büyük bir kavgam olmadı. Utangaç biriydim. İnsanlara pek bulaşmazdım.
- Lise yıllarında silik bir tip miydiniz yoksa şimdiki gibi kızların peşinde koştuğu cazibe merkezi mi?
Siliktim. Kızların gözünde hiç popüler olmadım. Manitamız falan yoktu.
- Bir lakabınız var mıydı lisede?
Ortaokulda burnum çok büyük diye “Pinokyo” derlerdi.
Tanımadığım biriyle öpüşüyorsam kafam yerinde değildir
- Anlatan gerçek olduğuna dair yemin etti: lüks bir otelin barı... Teoman içeri giriyor. Hiç tanımadığı bir kızı dudağından öpüyor. Kız ses çıkarmıyor. Sonra Teoman tanımadığı başka bir kadını öpmeye başlıyor. O kadın da ses çıkarmıyor ve karşılık veriyor. O gece Teoman tanımadığı 10 kadar kadınla öpüşüyor ve bardan çıkıyor. Gece hayatınız böyle renkli mi geçiyor?
Artık o kadar renkli değil galiba. Ama o kızları bir yerlerden tanıyorumdur. Belki de tanımıyorumdur. Hatırlayamıyorum.
- Başkası bir kadını öpmeye kalksa çantayı kafasına yer. Size niye hayır diyemiyorlar? Sadece şöhretle açıklanabilir mi bu?
O günü hatırlayamadığım için net bir şey söyleyemiyorum. Tanımadığım biriyle öpüşüyorsam pek de kafam yerinde değildir. İyi içmişimdir yani. Yani yapmış olabilirim. Bilemiyorum. Ama valla kolay oluyor.
- Şöhret olduktan sonra özel hayatınızda ne değişti?
Şimdi en azından birlikte olduğum kadınların isimlerini biliyorum. 20'li yaşlarımdayken, Bodrum'da şunu direkt soruyordum: “Bana gidelim mi?” Hatta adını bile sormadan. Geliyorlardı da...