Figen A. Çalıkuşu*
P24 Blog
Yer gök inliyor, ortalık yıkılıyor… Belediyelerin siyasetçi için nasıl bir arpalık olduğu ayyuka çıktı. Üstelik etrafa saçılanlar devede kulak misali, bana anlatılanların damlası bile henüz kamuoyuna yansımadı.
Demek bir de bunlar yansısa en alttaki küpü çekmiş gibi olacağız.
Üstelik bu kirli gelenek parti ayrımı tanımıyor…
Siyaset halka hizmet mi, kayınço, bacanak, eş, dost, akraba, taallukat kayırma ve cüzdan doldurma hokkabazlığı mı ayırt edilemez oldu.
Sadece “belediye başkanlarının” bu işin erbabı imiş gibi sunulması da yanlış aslında. Belediye başkanlarından “bazı talepleri” olan parti büyüğü yöneticiler, milletvekilleri filan filan da unutulmamalı değil mi?
Sanıyorum bu kirli keyfîliğin temel nedeni bizde belediyelerin göstermelik olması, siyasetin örtülü ödeneği gibi bir gizli talana olanak vermesinden kaynaklanmakta...
Gerçek bir demokratik belediye anlayışı yalana, talana izin vermez, bunu devlet ve toplum sapına kadar denetler.
Bizde ise denetleme ve denetlenmeden dışında her şey var.
Yeter ki sen kayırmacılık oyununu iyi oyna, liyakat yerine hak etmeyene imkân ver ve cebini doldur.
Kayınço belediyeciliğinin panzehri nedir: demokratik belediyecilğin kuralı, ilkesi denetimi nedir?
Siyasetin konuşmayı hiç sevmediği bir konu bu.
CHP'nin yerel yönetim stratejisini belirlemek üzere Afyonkarahisar'ın Sandıklı ilçesinde yaptığı Çalıştay cumartesi günü tamamlandı.
Çalıştay’a CHP’nin Türkiye genelinde kazandığı 11'i büyükşehir, 10'u da il olmak üzere 252 belediye başkanı katıldı.
Belediye başkanlarının belirlediği ortak sorunları ve çalışma konularını içeren “ortak akıl arama” konferansı yapıldı, sorunlara çare olacak icraat planları oluşturuldu.
Çalıştay’da siyasal iktidarın anti-demokratik bir şekilde oluşturduğu ekonomik engellerin aşılması, CHP’li belediyelerin araştırma, proje geliştirme, finans, bütçe, iletişim ve hukuk alanlarında iş birliği içerisinde çalışması hedeflendi.
Çalıştay’da alınan ilke kararları kamuoyuna da duyuruldu.
Bunlar tabii ki çok iyi, çok güzel…
Ancak bizim ülkemizde yerel yönetimlerin demokratik bir öze ulaşmasının önünde büyük engeller var.
Bunların nasıl aşılacağı da eskiden daha hararetli bir iştahla tartışılırdı.
Ama siyasal İslam faşizmi ülkeyi öyle bir geriletti ki bu konular gündemden düştü.
Halbuki demokratikleşme her daim taze bir konu olarak masada durmadıkça gerileme daha hızlanıyor, İslamî faşizm daha rahat at oynatıyor.
Yerel yönetimleri demokratikleştirmeden, ülkenin demokratikleşmesinin de mümkün olamayacağı bir başka gerçek.
CHP yerel seçimlerde büyük bir başarı kazandı, en büyük kentleri yeniden yönetmeye başladı ama şimdiki en temel uğraş AKP'nin CHP ve diğer muhalif partilerin elindeki belediyeleri çalışamaz hâle getirmesi sorunun nasıl aşılacağı sorusu.
Demokratik ülkede halkın iradesini beyan ederek yerel iktidarı teslim ettiği belediyelerle uğraşmak, onları iş göremez hâle getirmek gibi barbarca bir tavır olabilir mi?
Bizde oluyor işte canlar.
Şimdilerde Anayasa, yasa tanımayan zorba bir otoriter yönetim zihniyeti yanında İngiliz centilmeni gibi kalan 1982 Anayasası'nın 127 maddesi merkezî idarenin mahallî idareler üzerinde "idarî vesayet" yetkisine sahip olduğunu söyler.
Anayasa'nın 127 maddesi bu içeriğiyle mahalle idareleri göstermelik hâle getiriyor.
Biz 12 Eylül rejimini aşamadan daha da gerisine İslamî faşizme yuvarlandığımız için bunları unuttuğumuz gibi, hatırlamaz da olduk.
Demokratik ülkelerde, örneğin Britanya’da belediye "yerel hükümettir."
Türkiye'de ise İçişleri Bakanlığı'nın denetiminde vergi salma imkanı olmayan şube müdürlüklerine indirgenmiştir.
CHP en büyük beş kentte yerel iktidarı kazanan bir parti olarak bir yandan İslamî faşizm, diğer yandan 12 Eylül rejimini aşarak hizmet üretme zorunda bırakılıyor.
İktidarda işine gelmediği vakit barbarca tüm kuralları yok sayma eğiliminde bir parti iktidarında sağlıklı yol almak çok zorlaşıyor.
Bu zorlukları daha kolay aşabilmek için iki çok önemli örnekten güç alabiliriz; bunlardan biri Britanya’daki belediyecilik anlayışı ve uygulaması, diğeri de AB Yerel Kalkınma Politikaları.
Bu iki çerçeve bize gerçek bir demokratik mahallî idarenin ne olduğunu göstermiyor, gerçek demokratik bir belediyecilik için ne yapılmasını da her an hatırlatıyor.
Bu çok kapsamlı konu hakkında çok uzun bir anlatım olanağı yok ama Britanya’da yerel yönetimlerde karar verme yetkisi seçilmiş üyelerden oluşan yerel meclislerde bulunmaktadır.
Meclis üyeleri tek dereceli seçimle dört yıllığına seçilmektedirler.
Yerel yönetimlere belli alanlarda vergi toplama ve harcama yetkisi tanınmıştır. Bunun yanında, merkezî yönetimden de genel amaçlı yardım almaktadırlar.
Kamu yönetimlerinde iyi yetişmiş ve tarafsız çalışan personel ile mükemmel bir sisteme sahip yönetsel yapı söz konusudur.
Personel sisteminin de belli başlı kuralları bulunmaktadır.
Kısaca AB Yerel Kalkınma Politikalarını da anımsatmak isterim.
Bu politikalar yerel aktörler tarafından uygulanır. Yerel kalkınmada belediyelerin rolü çok önemlidir.
Kent yönetiminde “Yerel Kalkınma Yönetimi” yeni bir model olarak benimsenmiştir.
Yerel kalkınma, fizikî kalkınma, sosyal kalkınma, kültürel kalkınma, ekonomik kalkınma, siyasî kalkınma ve etkin belediye yönetimi olarak altı kategoride toplanır.
Etkin belediye yönetimi; vatandaş odaklı yönetim, stratejik planlama, performans yönetimi şeffaf yönetim, iyi yönetişim, toplam kalite yönetimi anlayışını içerir.
Diyeceğim o ki yerel iktidarlarda başarılı olunmak isteniyorsa demokratik bir yerel yönetim anlayışı için Britanya ve AB mevzuat katkısını da unutmamak ve ıskalamamak gerekir.
Elbette “kayınço” dönemini sonlandırmak için de… Çünkü merak edilmesi hâlinde buralarda demokratik yönetime ait bir umman var.
*Bu yazı bağımsız gazetecilik platformu P24'ten alınmıştır.