Kültür-Sanat

Behzat Ç.'nin Cevdet'i, Madrid Film Festivali’nde yarışacak

Berke Üzrek, The Marmara filmindeki performansıyla Madrid Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında yarışacak

06 Mayıs 2012 13:43

Behzat Ç. dizisindeki Cevdet karakterini canlandıran Berke Üzrek, The Marmara filmindeki rolüyle Madrid Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'ne aday gösterildi. Üzrek, Behzat Ç.'deki rolü hakkında ise, "Gerçek bir hikâyenin çok da çekici bir tarafı yoktur, hatta itici bile olabilir. Biz gerçekdışı bir hikâyeyi gerçekçi bir şekilde anlatmayı başardık. Ama hikâyemiz, anlatım biçimimiz de iyi. İnsanlar gerçek zannediyor, ama değil aslında. Böyle bir polis olamaz" dedi.

Murat Şevki Çoban'ın Taraf gazetesinde "Behzat Ç. gibi polis yok" başlığıyla yayımlanan (6 Mayıs 2012) Berke Üzrek söyleşisi şöyle:

 

Behzat Ç. gibi polis yok

 

Berke Üzrek’i yıllardır televizyon ekranlarından tanıyoruz ama Behzat Ç.’deki Cevdet karakteriyle kariyerinde yepyeni bir ivme kazandığını da kabul etmek gerek. Üzrek, şu sıralar Madrid’e gitmek için gün sayıyor. Neden derseniz; The Marmara filmindeki performansıyla Madrid Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında yarışacak. Üzrek ile biraraya gelerek yeni iki filmi The Marmara, Saba, oyunculuk serüveni ve her şeyden önce Behzat Ç. hakkında konuştuk.


Behzat Ç.’yle başlayalım... İyi polislerin kötüleri yakaladığı sıradan polisiye dizilerinin ötesine geçen ve herkesin bir nevi anti-kahraman olduğu anlatımıyla da toplumu peşinden sürükledi. Artık resmen fenomen. Nedir bu ilginin sebebi sizce?

Gerçek bir hikâyenin çok da çekici bir tarafı yoktur, hatta itici bile olabilir. Biz gerçekdışı bir hikâyeyi gerçekçi bir şekilde anlatmayı başardık. Ama hikâyemiz, anlatım biçimimiz de iyi. İnsanlar gerçek zannediyor, ama değil aslında. Böyle bir polis olamaz. Kanıt dizisi niye izlenmiyor? Çünkü gerçekten çok besleniyor. Biz gerçekçi görünen şey ile gerçeği birbirinden ayırt edemiyoruz. O yüzden “Böyle polis olur mu” diyor insanlar. Bu da eğlence sektörünün bir parçası.


Cevdet, yeni formasyon anlayışıyla yetişen ve sosyal ilişkileri güçlü polis anlayışını temsil ediyor gibi. Her yolu mûbah gören polislerin arasında o pedagojik bakış açısıyla yaklaşıyor olaylara...

Bence bu fark, Polis Okulu çıkışlı olmamasından kaynaklanıyor. Bir ekole dâhil olan herkes belirli alışkanlıkları sergiler. Cevdet, analitik zekâya sahip biri. Ama sokakta işler çok farklı yürüdüğünden, onun da bir yabancılığı var.


Sakil mi duruyor?

Sakil durmaması için ekstra çaba sarf etmen gerekiyor. Hem ekipten olacaksın hem de değilsin. Bunun ayarını tutturduk galiba. İnsanlar da artık Cevdet’i kabullendi. Daha önce sokakta iş çözen adamların ortasında beceriksiz bir herif gibi görünüyordu. Bu adamın da yeni polis olduğunu, hâlâ öğrendiğini kabul etti insanlar.


Behzat Ç. evlenirse dizi biter, eleştirileri vardı. Ne oldu?

Ben de ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. Ama yönetmenimiz “Bunun nasıl olduğunu göreceğiz işte” dedi. Evlenemeyecek bir adam evlendiğinde yazar için de oyuncu için de çok iyi bir malzeme. İşin eğlenceli kısmı bu zaten. Herkes de bunu konuşuyor.


Diziden kimler geldi kimler geçti. O kadroyla çalışmak nasıldır?

Böyle aktörlerle oynamak çok rahatlatıcı bir kere. Duvara karşı oynamıyorsun. Ve sırf şimdiki kadro da değil, öyle isimler oynadı ki dizide Nejat İşler, Zafer Algöz gibi... Erdal Beşikçioğlu ve Ahmet Uğurlu zaten muhteşem. Onlardan bir şey öğrenmemek mümkün değil. Şimdi bir üçüncü sezonumuz daha olacak. Giderayak, geçen sezonu da üçe katlamak gibi bir derdimiz var. 3-0 öndeyiz zaten, şunu bir 4-0 yapmak istiyoruz.


Dizi, toplumsal vicdanı yaralayan pek çok güncel konuyu de aldı. Bir yandan da, bu hesaplaştık algısına yol açıp seyircinin tepki göstermesini önleyebilir mi acaba?

Bu da dizide hikâyenin ele alınış biçimini kanun gibi görmemizden kaynaklanıyor. Hâlbuki o yazarın bakışıdır yalnızca. Hepimizin ideolojisini yansıtan bir durum da değildir. Aslında asla objektif olamayız ki. Tarihçinin bile kendi hikâyesini anlattığını, objektif olmadığını bize okulda öğretselerdi biz de kanun gibi bakmazdık. Geçmiş de bizim zannettiğimiz gibi değil. Ben mesela bunun harika bir röportaj olduğunu düşünürüm. Sen buradan çıkınca “Adama bak ne saçma şeyler söyledi, o kadar da soru sordum” dersin. O zaman hangisi gerçek? İkisi de.


The Marmara’da yer almanızın ilginç bir öyküsü var sanırım...

Aslında bir Amerikan filmi The Marmara. Biz başka bir yönetmenle film çekecektik ama sonra o proje iptal oldu. O referansla gelip beni buldular. Ben yabancı bir filmde İngilizce oynamayı çok istiyordum. Sonra öğrendim ki filmde Türkçe oynayan tek kişi benim.


The Marmara’daki performansınızla Madrid Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında yarışıyorsunuz...

Bana da arkadaşım söyledi. Oyunculukta bir şey vardır: Ne olursa olsun karşımdaki kötü oynuyor, bu film küçük bütçeli diye bahane üretmemek lâzım. Aslında çekerken biraz nazlanmama rağmen sonucunda gördük ki ummadık taş baş yararmış. Kimin aklına gelirdi? Ben çekimler yüzünden 7 haziranda gidiyorum Madrid’e. Bakalım, ben onların bizi merakla beklediğini düşünüyorum.


Erdal Rahmi Hanay’ın Hicaz’dan sonra makamlar üzerinden anlattığı ikinci film Saba’da da varsınız. Nasıl bir filmdir Saba?

Erdal’la Antalya Film Festivali’nde tanışmıştık, senaryosunu verdi. Ben sonra Hicaz filmini izler izlemez Erdal’ı aradım “Ne zaman çekiyoruz” diye. Saba, aslında üç kişilik bir aşk hikâyesi. 50 haneli bir köyde dış dünyayla bağlantısı olan tek kişiyi oynuyorum. Saba, “keder, hüzün ve salınması gereken” demekmiş. Müzik teması üzerinden gidecek hikâye. Müziklerini Erkan Oğur yapıyor. Mesela Cem Kısmet bile “Bu beni aşar” diye kabul etmemiş.


Ya sadece belirli birideolojiye sahip oyunlar oynanırsa


Tiyatroda özelleştirme sürecine nasıl bakıyorsunuz?

Biz her şeyi özelleştirmeye bayılıyoruz. Özelleşiyor da özel bir durum olmuyor. Gerçekten adil bir ortamda çok yararlı olabilecek bir şey ama ayrılan bütçenin sadece belli tiyatrolara ayrılmasından korkuyorum. Elektrik İdaresi’nde adam komşusunun faturasını kenardan alıyor, sıra bekletmeden. Ya böyle bir şey olursa? Ya sadece belirli ideolojilere sahip oyunlar oynanırsa Bugün Şehir Tiyatroları’nda da benzer bir sıkıntı var zaten.