Sağlık

Bebek ölümlerinin ardından

Sağlık Bakanlığı Komisyon Raporu, hastanelerdeki bebek ölümlerinin aslında öngörülebilir olduğunu belirtiyor.

26 Ağustos 2008 03:00
Sağlık Bakanlığı Komisyon Raporu, konuyla ilgili olanların kolayca anlayacağı gibi, aslında kamuoyuna yansıyan trajik ölümler olmadan aylarca önce hastane enfeksiyonu tehlikesini haber veren mikrobiyolojik verilerin olduğunu, yani aslında bu ölümlerin öngörülebilir olduğunu belirtiyor.

Ağustos başında Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) nın bir basın açıklaması ile duyurduğu Dr. Zekai Tahir Burak Hastanesi Yenidoğan Servisi’ndeki bebek ölümlerinin nedenleri, Sağlık Bakanlığı Komisyonu’’nun raporunun açıklanması ile aydınlandı.

Ayrıntıları gazetelerde yer alan raporda ilgili servise ocak, şubat ve temmuz aylarında geçen yıllara göre hasta yatışının yüzde 20 arttığı, aynı dönemde kan kültürlerine üreyen mikroorganizma sıklığında da artış olduğu, özellikle son iki ay içinde Klebsiella türü bakterilerin üremesindeki artışın dikkat çekici olduğu, ağustos ayının ilk beş gününde ölümlerde olağanüstü bir artış olduğu ve servise yatan 124 bebekten 25’nin (yüzde 20) kaybedildiği, kaybedilen bu bebeklerin 19’nun (yüzde 76) kan kültüründe üreme olduğu, bu dönemde alınan kan kültürlerinin yüzde 95’inde Klebsiella ve Enterobakter türü bakterilerin ürediği, dolayısıyla ölen bebeklerin “Klebsiella bakteriyemisi” ismi verilen bir hastane içi salgından kaynaklandığının belirlendiği ifade ediliyor.

Rapor, gayet açık bir dille prematüreliğe eşlik eden sorunların (çok düşük doğum ağırlığı (1000 gram altı), respiratuar distres sendromu, intrakranial kanama, pnömotoraks, kromozom anomalileri, nekrotizan enterokolit) bebeklerin kaybına katkıda bulunduğunu ama o dönemdeki ölümlerden hastane kaynaklı enfeksiyonun sorumlu olduğunun altını çiziyor. Esas önemlisi, ağustos başındaki bebek ölümlerin olağan sayının çok üstünde olduğu birkaç kez vurgulanıyor ve bunun gerisinde başta deneyimli sağlık personeli olmak üzere nitelikli yoğun bakım koşullarının sağlanamamasının olduğu belirtiliyor.

Raporda ayrıca ülkemizde yenidoğan bakımıyla ilgili sorunlar ve başta ilgili hastane olmak üzere alınması gerekli önlemler ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. Bu rapor ışığında ölümlerin kamuoyuna duyurulduğu ilk günler hatırlanırsa, aslında sorunların temelinde raporda belirtilen teknik kapasite /sağlık insan gücü yetersizliği gibi nedenler yanında, kriz anlarında bütün çıplaklığı ile kendini gösteren, sorunlarla yüzleşmek ve çözmek yerine ‘hasır altı etmeye’ dönük bir zihniyet dünyasının etkili olduğu görülecektir.

Bilindiği gibi Dr. Zekai Tahir Burak Doğumevi’ndeki bebek ölümlerini ‘Doğum evi mi? Ölüm evi mi?’ başlıklı ve bir haftada 27 bebeğin öldüğünü, bu ölümlerin bir küvöze 2-3 çocuk konması gibi nedenlere bağlı hastane enfeksiyonundan kaynaklandığını bildiren bir açıklama ile ‘Sağlık Emekçileri Sendikası’ duyurdu. Bu açıklamadan sonra yöneticiler tarafından ‘siyaset yapıyorlar’ şeklinde ülkemize özgü sözlerle ‘hakir’ görülmeye ve inandırıcılığı zedelenmeye çalışan sendikanın tamamen haklı olduğu Sağlık Bakanlığı Komisyonu raporu ile doğrulanmış oluyor.

Bilindiği gibi birçok sağlık kuruluşunda hekimlerle birlikte ama ‘performans’ türü para ilişkisi içinde olmadan yüksek bir özveri ile çalışan hemşire ve diğer sağlık personelinin sesi yeterince duyulmuyor; onların emeği ve sorunlar karşısındaki tutumları ister istemez ‘hekimlerin iktidarının’ gölgesinde kalıyor. Sağlık Emekçileri Sendikası hekim üyelere sahip olmakla birlikte esas olarak bu kesimlerin sesini duyuruyor ve bu olaydaki tutumu ile yetkilileri utandırarak bir kez daha gerçeğin sesini duymak isteyenlerin takdirini kazanıyor.

Benzer şekilde 2 Aralık 2005’te ‘Yenidoğan Yoğun Bakım Birimlerinde Bebek Ölümleriyle ilgili Komisyon Raporu’ yayımlayan ve Sağlık Bakanlığı Komisyonu’nun önerilerini üç yıl önce dile getiren Türk Tabipleri Birliği SES’ nın arkasında güçlü bir şekilde durarak bir kez daha hekimlerin örgütlü gücünü bilimle birleştirmeyi beceren prestijli bir örgüt olmayı hak ediyor.
Benzer şekilde, Sağlık Bakanlığı Komisyon Raporu,“Türkiye’de her yıl 1.3 milyon bebeğin dünyaya geldiğini, bunların en az 100 bininin prematüre, yani erken doğan bebek olduğunu, bu bebeklerin enfeksiyon kapma risklerinin normal bebeklerin çok üstünde olduğunu, Türkiye’de yeterli yenidoğan bakım ünitesi olmadığını, daha önce yaptığımız araştırmalardan bir gün bu bebek ölümlerinin gerçekleşeceğini biliyorduk ancak bunu anlatamadık.

Durumun anlaşılması için bu kadar bebeğin ölmesi gerekiyor muydu? ” sorusunu soran Türk Neonatoloji Derneği Başkanı Prof.Dr. Murat Yurdakök’ü ve “Erken doğan bebeklerle ilgili yaşanan sorunların gerisinde son zamanlarda sıkça görülen tüp bebek yönteminin olduğunu ” söyleyen Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. İsmail Mete İtil’i de doğruluyor ve Sağlık Bakanlığı’nın yandaş kadrolar yerine gerçek bilim insanlarının sesine kulak vermesinin önemini bir kez daha gösteriyor.

Sağlık Bakanlığı Komisyon Raporu, konuyla ilgili olanların kolayca anlayacağı gibi, aslında kamuoyuna yansıyan trajik ölümler olmadan aylarca önce hastane enfeksiyonu tehlikesini haber veren mikrobiyolojik verilerin olduğunu, yani aslında bu ölümlerin öngörülebilir olduğunu belirtiyor. Şimdi bu rapordan sonra hepimizin bir açıklama beklemeye hakkı olduğu Yenidoğan Kliniği Şefi Prof.Dr. Uğur Dilmen ve Hastane başhekimi Dr. Leyla Mollamahmutoğlu o günlerde ısrarla bebek ölümlerinin hastane enfeksiyonuna, dolayısıyla bakım yetersizliğine değil, bebeklerin prematür olmasına bağlı olağan ölümler olduğunu söylüyorlardı.

Yine Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. Öner Odabaş “ Her bebek kendi enfeksiyonu ile ölmüş, bu ölüm oranlarını normal karşılamak lazım” gibi demeçler verdi. Bütün çocuk doktorları bilir ki zaman zaman yenidoğan servislerinde herkesi üzen enfeksiyon salgınları olur ve bu salgınlar sırasında ne yapılacağı da herkes tarafından bilinir.Yine hekimler biraz da ailelerin paniğini önlemek için gerçekleri bütün ayrıntıları ile söylemezler. Sağlık Bakanlığı Komisyon Raporu bu olayda ise, bilimsel ve idari yetkililerin gerçekle yüzleşmek yerine, gerçeği kamuoyundan gizlemeyi seçtiklerini gösteriyor ve bizce onları ‘utandırıyor’.

Beni düşündüren ve üzen ise bu tür bir zihniyet dünyasının olası riskleri hafifseyen bir tutuma da kaynaklık ederek bu olayda olduğu gibi açık bir ihmale neden olma ihtimali. Bu rapordaki önerilerin Sağlık Bakanlığı tarafından bir an önce yerine getirilmesi yanında açıkçası rapor doğrultusunda kapsamlı bir soruşturma açılarak ilgililerin ihmalinin belirlenmesini kamuoyu bekliyor. Dileriz büyük ölçüde benzer önerilere sahip Türk Tabipleri Birliği ve Sağlık Bakanlığı raporlarından sonra üçüncü bir rapora gerek kalmadan ve bu şekildeki trajik bebek ölümleri yaşanmadan sorunlar çözülür.

(Radikal)