Politika

Baykal nasıl gitti, Kılıçdaroğlu nasıl geldi?

6 Mayıs’tan 22 Mayıs’a kadar geçen sürede yaşadıklarını gün gün, saat saat www.egedesonsoz.com 'dan Ümit Yaldız'a anlattı.

05 Haziran 2010 03:00

T24 - 6 Mayıs'ta internete CHP'nin Eski Genel Başkanı Deniz Baykal ve Ankara Milletvekili Nesrin Baytok'a ait olduğu iddia edilen bir görüntü kaydı düştü. CHP'yi sarsan kaset depremi sonrası Baykal istifa etti. Genel başkanlık koltuğuna kimin oturacağı tartışılırken CHP'de bir isim öne çıktı: Baykal’ın 53 yıllık arkadaşı, 10 yıllık genel sekreteri, partinin ikinci adamı Önder Sav... Kaset iddialarıyla yara alan siyaset yoldaşı Baykal’ın CHP’ye artık katkısının olmayacağına ilişkin cesur bir karar alan Sav, 2-3 kez ‘aday değilim’ açıklaması yapan Kemal Kılıçdaroğlu’nu iki günde örgütün de adayına dönüştürdü.

Yarım asırlık yol arkadaşı Baykal’la yollarını ayırdığını açıklayacak kadar cesur ve kararlı bir duruş sergileyerek CHP’yi içinde bulunduğu çıkmazdan kurtaran Sav, 6 Mayıs’tan 22 Mayıs’a kadar geçen sürede yaşadıklarını gün gün, saat saat www.egedesonsoz.com 'dan Ümit Yaldız'a anlattı.


Tarih 6 Mayıs 2010… Saat gece yarısını geçiyor.

İnternet ortamına düşen bir kaset, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Cumhuriyet Halk Partisi’nin tepesine adeta bomba gibi düşüyor.

Partiyi 1992’de yeniden kuran yarım asırlık tecrübe, 18 yıllık Genel Başkan Deniz Baykal, şok kasette, uzun yıllar özel kalem müdürlüğünü yapan, 2007’de de Ankara Milletvekili seçilen Nesrin Baytok’la birlikte görülüyor.

CHP’ye düşen kaset bombasının etkisi kamuoyunda çığ gibi büyürken, yapılan montaj, komplo açıklamaları kafi gelmiyordu.

Olayın şokunu üzerinden atamayan partililer, önce liderleri Baykal’a sahip çıkma içgüdüsü geliştirse de, komplonun, olayın büyüklüğü ortaya çıktıkça durum kontrolden çıkıyor, kaset komplosu CHP’nin üzerine karabasan gibi çöküyordu.

Kasetin yayılmasını engellemeye yönelik alınan adli önlemler kar etmezken, üç gün Angora evlerindeki konutuna kapanıp sessizliğe bürünen Baykal’ın dördüncü gün yaptığı istifa açıklaması da akan kanı durdurmaya yetmiyordu.

Üç günlük suskunluğun ardından 10 Mayıs’ta kameralar önünde, kasete montaj, olaya komplo diyen, suçu AKP’nin, Başbakan’ın üzerine atıp Pensilvanya’daki Fethullah Hoca’ya selam çakan Baykal’ın ‘dönebilirim’ mesajıyla dolu istifası, işleri iyiden iyiye Arap saçına döndürüyor.

AKP’nin suskunluğunu bozup ağır ‘belaltı’ yüklenmelerini bizzat Başbakan Erdoğan ve kurmayları üzerinden geliştirdiği, parti içindeki Baykal muhaliflerinin, sahip çıkma içgüdüsünden kurtulup homurdanmaya başladığı, Baykal'la akrabalık ilişkisi bulunan bir belediye başkanının yönlendirdiği bir grup gencin Deniz Bey'in evinin açlık grevi başlattığı, parti yönetimine ilişkin her gün farklı bir senaryonun konuşulduğu dönemde sahneye çıkan ilginç bir isim, yaşanan kaosa, karmaşaya el koyuyordu.

O isim Baykal’ın 53 yıllık arkadaşı, dostu, 10 yıllık genel sekreteri, partinin ikinci adamı Önder Sav’dan başkası değildi.

Kasetli komployla birlikte ağır yara alan dostu, siyaset yoldaşı Baykal’ın CHP’ye artık katkısının olmayacağına ilişkin cesur bir karar alan Sav, halkın adayı olarak öne çıkan ancak 2-3 kez ‘aday değilim’ açıklaması yapan Kemal Kılıçdaroğlu’nu, iki günde örgütün de adayına dönüştürüyordu.

Siyasi kariyerlerini Baykal’a borçlu olanların ağırlıkta yer aldığı partinin en üst karar organı MYK’daki 17 arkadaşı tarafından yalnız bırakılan hatta istifaya davet edilen Sav, 50 yıllık siyaset tecrübesini ustalıkla konuşturmaya bu dakikadan itibaren başlıyordu. Tarihi bir riski üstlenip, siyaset sahnesinden silinmeyi göze alarak, süreci tüm ayrıntılarıyla planlıyor, kamuoyunda/halkta olan ancak örgütte hiç olmayan Gandhi Kemal’i genel başkanlık koltuğuna kendi elleriyle oturtuyordu.

Yarım asırlık yol arkadaşı Baykal’la yollarını ayırdığını açıklayacak kadar cesur ve kararlı bir duruş sergileyerek CHP’yi içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarmakla kalmayıp, partinin 40 yıllık iktidar özlemini giderecek sürecin de önüne açan Sav, 6 Mayıs’tan 22 Mayıs’a kadar geçen kimi zaman kabus, kimi zaman umut dolu ve risk dolu günlerde yaşadıklarını gün gün, saat saat sadece www.egedesonsoz.com’a anlattı.

Dostu, siyaset yoldaşı Baykal’ı yalnız bırakıp, Gandi Kemal’i partinin başına geçiren adam olarak, belki de örgütteki gücünü kullanıp bizzat oturacağı Genel Başkanlık koltuğundan feragat eden, bu özverili duruşuyla CHP’yi her şeyin üzerinde gördüğünü de kanıtlayan Genel Sekreter Sav’la her şeyi konuştuk.

Süreci nasıl planladığını, Baykal’a neden/nasıl yol ayrımına girdiğini, bu önemli kararı hangi koşullarda aldığını, yeni dönemde oluşan parti listelerini, yeni dönemde tasfiye olanların durumunu, önümüzdeki süreçte olacakları….

Her şeyi ama her şeyi….

Partinin ikinci adamı kimliği ile örgütün/partinin sigortası olarak nitelenen ve de ketumluğuyla, az konuşmasıyla bilinen Sav, röportaj yapmama kararını bozup sürece ilişkin yaptığı çarpıcı açıklamalarla, kabus dolu karanlık günleri bir bir aydınlattı.

 

İşte Gandi Kemal'in doğuş hikayesi…

ÜMİT YALDIZ: 6 Mayıs gecesi… İnternete düşen şok bir kasetle başlayan ve 22 Mayıs’taki kurultayla sonuçlanan sürecin başkahramanısınız.

İlk olarak Baykal-Baytok kaseti piyasaya sürüldüğünde neler hissettiğinizde başlayalım isterseniz?

ÖNDER SAV: Kaset olayı çok feci, ayıp bir olaydı. Gerçekten komploydu. Bir ana muhalefet liderine böyle bir komplo düzenlenmesi ayıp. O kaseti sürmek, yaygınlaştırmak, dağıtmak daha büyük ayıptı.

YALDIZ: Baykal iktidarı suçladı, siz ne düşündünüz komploya ilişkin?

SAV: İktidarın parmağı yoktur diyemem. Elbette ki çok geniş bir organizasyondur bu. Basit organizasyonla yapılacak iş değildir çünkü. Tabi o komplo, bütün CHP ailesinde üzüntü, sarsıntı yarattı. Sayın Genel Başkana karşı bir himaye duygusu yarattı.

YALDIZ: Siz ne hissettiniz siz 50 yıllık yol arkadaşı olarak? İlk kaset olayı patlak verince ne hissettiniz?

 

İstifa kararını benimle bölüşmedi

SAV: Yani, çok büyük haksızlık diye isyan ettim içimden. Böyle bir rezalet olamaz. Rezalet Deniz Baykal’ın eyleminden dolayı değil. Bu işten dolayı bir skandaldır dedim. Üzüldük. Ve ondan sonra kasetin artçı depremleri oldu. Ufak, büyük.

Sonunda üç günlük, kendisiyle sanıyorum dertleşme ve hesaplaşmadan sonra Deniz Bey istifa noktasına geldi. İstifasından benim haberim olmadı. Yani benimle bölüşmedi istifa kararını..

YALDIZ: Sizin için sürpriz oldu yani.

 

İstifasında dönüş kararlılığı vardı Baykal'ın

SAV: Hayır, hayır…Paylaşmadı. İlk gün biraz ağzının içinde istifa etmesi gibi bir şeyi söyledi gibi hatırlıyorum. Tam da öyle demek istemiyorum. ‘Ben öyle bir şey söylemedim der’ mahcup olurum.

İstifa ettiği gün, ben onun 53 yıllık dostuyum, arkadaşıyım, genel sekreteriyim. Belki benlen oturup o konuyu konuşsaydı, onu daha büyük, farklı boyutlarda tutabilirdik. Veya istifadan sonraki aşamalar konuşulup, beraber o da değerlendirilebilirdi. Ama istifada bir dönüş kararlılığı vardı.

YALDIZ: Onu hissettiniz yani?

SAV: Daha okuduğu an hissettim. MYK’da okuduğu an Deniz Bey’in dönüş kararlılığı satırların arasında vardı.

 

YALDIZ: Evet, sonrasında birçok kişi de onu söyledi, yazıldı, çizildi hatta.

SAV: O gün çok hisseden olmadı, ben anında yakaladım. Yazanlar iki üç gün sonra yazdılar.

Dönmemesi gerektiğini salı günü söyledim aslında…

Yani istifadan sonra benim Salı günü TBMM’de Grubu’nda yaptığım bir konuşma var.

O konuşmayı dikkatle süzerlerse, o konuşmada ben CHP’ye bir teşhis koyuyorum. Ve sözümün bir yerinde hatta baş tarafında, ‘Genel Başkan Deniz Baykal, Türkiye’nin en sıkıntılı, sorunlu döneminde genel başkanlıktan ayrıldı. Bizi kendi göbeğimizi kesmekle yüz yüze bıraktı. Bundan sonra göbeğimizi biz keseceğiz. Parti kesecek.

Arkadan Deniz Bey’le dostluğumuzu arkadaşlığımızı anımsattıktan sonra, ‘Deniz Baykal, Mustafa Kemal gibi, İsmet Paşa gibi, Bülent Ecevit’ gibi tarihte unutulmazlar arasında yerini almıştır’ dedim.

Bu ne demek?

YALDIZ: Artık geri dönmesin, orada kalsın mı?

SAV: Evet. Kesinlikle…

Gruptan çıktıktan sonra da basını ters köşeye yatırdım.

‘Kimse Deniz Baykal istifa etti diye avucunu ovuşturmasın’ dedim. Bu hem AKP ve benzerlerine bir mesajdı, hem de parti örgütüne… ‘Hem Cumhuriyet Halk Partisi, aslan yatağıdır’ boş kalmaz. CHP yoluna devam eder’ mesajıydı. Hem de CHP içinde olabilecek bir takım hafifliklere engel olmak amaçlıydı.

 

Baykal'dan teminat falan istemedim

YALDIZ: Aynı zamanda örgütü de istifa sonrası ‘ne olacak’ kuşkusundan kurtarmak mı istediniz?

SAV: Evet. Örgüt o gün ‘oh be! CHP’de genel sekreter var. Vaziyete hakim görünüyor. Biz yalnız değiliz’ demiştir. Çünkü örgüt, Deniz Baykal’ın dönme düşüncesini bilmiyor.

Bu konuşmadan bir saat sonra Deniz Bey’in evinde bir araya geldik. Vatan gazetesinden Bilal Çetin bunu yazdı ama bir iki yeri yanlıştı. Yanlışları da düzelttirdim ben ona. Teminat isterim falan demedim.

 

Muhtemelen benden beklemiyordu bu çıkışı

Deniz Bey’in ısrarla dönmesini isteyen arkadaşlara karşı, ‘Siz böyle yukarıda durduğunuz sürece CHP’de başka bir aday çıkmaz. Çıkan adaya hain, komplocu, tertipçi derler.

Siz yokum dediğiniz zaman da parti bir günde aday bulur’ dedim. Kurduğum cümle budur.

Bu çok yalın, gerçekçi fakat soğuk bir laf…

YALDIZ: Belki de Sayın Baykal’ın sizden beklemediği bir çıkıştı bu?

SAV: Beklemiyordu denebilir. Ben bununla Deniz Bey’e ‘Gel aday ol’ diyenlere karşı iki mesaj veriyorum. Bu konuşma 11 Mayıs Salı günü gerçekleşti. Hafta sonuna doğru geliyoruz. Bir grup arkadaşımız (Deniz Bey’in eteğine yapışmış arkadaşlarımızın) Deniz Baykal’ı döndürme çabaları da alabildiğine sürüyor.

O Gençlik Kolları’nın saçma sapan eylemi mesela…

Hiçbir yetkisi olmadığı halde Mehmet Sevigen, il örgütlerine telefon etmeye başladı. Partide fonksiyonu, yetkisi olmayan bir adam… Bir iki ili ve belediye başkanını haşladım. ‘Kim bu Sevigen de onun talimatıyla otobüs kaldırıyorsun?’ dedim.

Diyor ki il, ilçe örgütlerine, ‘Genç olması şart değil, kimi bulduysanız, doldurun getirin’ diyor. Maksat kalabalık olsun. (Cumartesi günü yapılan İnadına Baykal mitingini kast ediyor)

 

İnadına Baykal mitingi fos çıktı, beni sorumlu tuttular

Nitekim çok cılız bir kalabalık oldu. 60 bin kişi bekliyorlarmış, bin 500 iki bin kişi ancak vardı. Deniz Bey’in yanında da bunu benim engellendiğim söyleniyor. Yani mitingin fos çıkmasından da beni sorumlu tutuyorlar.

Ben de bunu bana aktaranlara, ‘Demek ki çok güçlüymüşüm, 58 bin kişiyi durdurabilmişsem hakikaten güçlüymüşüm’ diyerek ironi yapıyorum.

Gerçek şudur. Gelecek olan adamı engelleyemezsiniz. Kurultayı önleyebildi mi kimse? İnsanlar isterse gelir. Otobüs tutmaya para pul vermeye gerek yok. İnsanlar isterse kurultayda olduğu gibi bir yolunu bulur, akın akın gelir.

Hep söylerim. ‘Mitinglere otobüs tutmaya, para pul harcamaya gerek yok’ diye. Çünkü kendisi gelecek. Biz bazen buradan para gönderiyoruz. ‘Aman meydan boş kalmasın’ diye. Kendimizi aldatıyoruz ya, kendimizi aldatıyoruz.

 

Yol ayrımında eylem süreci etkili oldu

O eylem biraz tuz biber oldu. Üretilen haksız dedikodular beni de yaraladı. Halbuki ben, benden habersiz başlattıkları halde, o eyleme destek bile oldum.

YALDIZ: Salı günü yaptığınız konuşmadan sonra gruplaşma, kamplaşma mı başladı? Hani Deniz Bey’in eteğine yapışanlar dediklerinizle sizin aranızda…

SAV: Hayır, hayır. Benim ilişkim Deniz Bey’le bozulmadı. Salı günkü toplantıdan sonra Çarşamba günü yaptığımız Merkez Yönetim Kurulu’nda (MYK), arkadaşların bir kısmının Deniz Bey’e iyilik yapmadıklarını, Deniz Bey’in de kimsenin hamiliğine ihtiyacı olmadığını söyledim. Ve ‘Deniz Bey’e yakınlıkla yalakalığı birbirinden ayırın arkadaşlar’ dedim. ‘Burada Deniz Bey’e yalakalık edenler var’ dedim.



O sakallı alındı, zıpladı ama ben kaale almadım

YALDIZ: Kötülük ediyorsunuz mu demek istediniz?

SAV: Hayır, yalakalık tabirini kullandım. Bundan o sakallı (Savcı Sayan’ı kast ediyor) alındı. Zıpladı bir şeyler söylemeye çalıştı. Hiç kaale bile almadım.

 

Yol ayrımı kararını 13 Mayıs gecesi, evimde ve tek başıma aldım

Bir gün sonra Perşembe akşamı (13 Mayıs) evde kendi kendime epey tartıştım. Benim bir huyum var. Çok ilginçtir. Kritik süreçlerde, pencereden bakar, dışarıda Önder Sav’ı gözlerim. Önemli kararlar almadan önce sıyrılırım kendimden. Kendimi izlerim. Böyle bir hasletim, özelliğim var. O gün de yine koydum kendimi dışarıya. Ölçtüm, tarttım, biçtim. Sindiremiyorum CHP’nin adaysız kurultaya gitmesini… Eli kolu bağlı, Godo’yu bekler gibi… Delegeler imzayı verecek, Deniz Baykal oturduğu yerden gelecek.

YALDIZ: Siz yol ayrımına girdiniz ama Deniz Bey’i geri getirme çabaları da sürüyor tabii ki…

SAV: Evet. Deniz Bey’e yakın görünmeye çalışan, aslında uzak olan bir takım zavallılar, bu durumu kullanarak, sermaye yaparak Deniz bey nasıl olsa gelecek diyerek işleri yürütüyorlar. İmza topluyorlar, örgütleri arıyorlar. Bana da gelen, giden imzaları soruyorlar falan…

 

Aldığım kararı karımla bile bölüşmem

Bana soran örgütlere de ‘verin imzayı’ diyorum. ‘Verin imzayı ne olacak? Kurultayda verilen imza geçerli çünkü’ diyorum. Nitekim örgütlerin hepsi imza verdi.

Allah var, imza vermeyelim diyenler de çıktı. Ama ben yok, yok yapmayın ‘verin’ gerekirse sadece bana gönderin. Bir yerde olmasını istemiyorsanız’ dedim, ikna ettim’

Perşembe gecesi kendimle yaptığım muhasebenin ardından görüşüm netleşti. Ama ben bunu kimseyle bölüşemem. Karımla dahi bölüşemem.

 

Kılıçdaroğlu ile iki üç kez gizlice buluştuk

YALDIZ: Peki yol ayrımıyla birlikte Kemal Kılıçdaroğlu ismi de mi Perşembe gecesi mi netleşti?

SAV: Evet.

Bir de doğru, yanlış, haklı, haksız. Kamuoyunda bir havası, gücü var. Kamuoyu/halk desteği yadsınamaz bir gerçek. Birkaç kez buluştuk. Kimsenin bilmediği, bilemeyeceği bir yerde… Ve kimse de bilemedi.

Ne o karısına söyledi ne ben söyledim. Bırak ikinci üçüncü kişiyi…

Ne kadar ketum kalınırsa o kadar sonuç alınır bu işten diye düşündüğüm için bu değerlendirmeyi rahatlıkla ona da yaptım.

Ve Kemal Bey de buna uydu. (o zaten ağzı sıkı bir siyasetçidir o)

Ve adaylığını açıklama günü, tarihi…

Pazar erken olurdu, Salı da geç olurdu.

 

Kemal Bey'in açıklamasını doğru planladık

YALDIZ: Salı günü il başkanları toplantısı vardı çünkü. Ve o toplantıdan Baykal’ın çıkması bekleniyordu.

SAV: Evet. Pazar da erken olurdu çünkü. Pazartesi en uygun gündü adaylık açıklamak için. Zaman da öğleden önce olmalıydı. Basının da alarmda olacağı bir olay çünkü. Kemal Bey belki beraber açıklama yapmamızı isterdi. Ben de ‘Ne kadar sade olursa o kadar iyi olur’ dedim. ‘Siz açıklamayı yapın, benim de söyleyeceklerim var’ dedim.

O benim destek vaat edeceğimi biliyor ama ne söyleyeceğimi bilmiyordu.

 

Açıklamamdan önce basını da yönlendirdim

YALDIZ: Tarihi bir destek verdiniz Kılıçdaroğlu’na ama…

SAV: Basın mensupları açıklamadan sonra hurra geldiler, doldular odaya. ‘Engel olmayın basına’ dedim. Şu koltukta oturduk (eliyle gösteriyor)

Burada basını da yönlendirdim. ‘Siz biraz dışarı çıkın, çıkışta açıklama yapacağım’ dedim. ‘Kemal Bey’le bir özel konuşalım. Kemal Bey bir açıklama yaptı ama, ben de sizin gibi dinledim, kısa bir açıklamaydı, Ben Kemal Bey’i dinleyip iyice anlayayım. Bakalım detayında ne var?’ dedim.

Bunları bir merak aldı mı dışarı çıkarken, Kemal Bey’le 15-20 dakika görüştük. Sonra kapıda o açıklamayı yaptım, değerlendirmeyi yaptım. Sanıyorum görmüşsünüzdür.

Sonradan anlıyorum ki medyada da örgütte de kamuoyunda da müthiş bir etki bırakmış o açıklama… Benim o konuşmamın bir bölümünü il başkanları bir gün sonraki toplantıdan sonra açıkladıkları deklarasyonda kullandılar. ‘Biz de Genel Sekreterimiz gibi ‘aklımızı duygumuzun, yüreğimizin önüne koyduk’ dediler.

YALDIZ: Aynı gün yapılan olağanüstü MYK’da kıyameti kopardı bu açıklamalar…

 

ABD’de olan Gaye Erbatur destek için yatağından kaldırıldı

SAV: Şimdi onu da anlatayım. Bir saat içinde 60 tane milletvekilinin imzalı desteği geldi. ‘Sayın Kılıçdaroğlu’nu destekliyoruz’ dediler.

Ben bu imzaların bir bölümü de önceden hazırlattırdım zaten. Grup Başkan Vekili arkadaşlara da ‘destek verin’ dedim. Dinlediler. Hatta arkadaşlara ‘Bir nabız yoklayın’ dedim sabahtan… Gaye (Genel Başkan Yardımcısı Gaye Erbatur’u kast ederek) Amerika’daydı. Oradan telefonla destek verdi. Gece yatağından kaldırıldı Gaye, saat farkı yüzünden. Ki çok bağlıdır Deniz Baykal’a… Ama Kılıçdaroğlu’na ‘evet’ dedi.

 

Tam bir hedef saptırmaydı yaptığım

YALDIZ: Tabii bir de Kılıçdaroğlu gerçeğini göremeyip, ‘hayır’ dememek için telefonlarını kapatanlar, destek vermeyenler oldu tabi ki?

SAV: Olabilir, olabilir…

Şimdi ne oldu? Kemal 11.30’da açıklamasını yaptı. O kadar bir hedef saptırma yaptım ki ben o açıklamadan önce. Bu binadaki basın koordinatörlüğü bile fark edemedi bunu.

Yazılı başvurusu var Sayın Kılıçdaroğlu’nun elimde. Grup Başkan Vekili imzasıyla… Salon tahsisi istiyor açıklama için. Ben de havale ettim resmi yazıyla ilgili birime.

‘Ne yapacak salonu’ diye sordular? ‘Ne bileyim ben. Belki adam aday değilim diyecek, belki adayım diyecek, belki başka bir şey diyecek. Sorar mıyım böyle bir şeyi’ dedim.

Biliyorum bu birileriyle görüşülecek (Baykal’ı kast ediyor)

Bana sordular SMS gönderelim mi, bu toplantıya ilişkin diye?

‘Hayır. Ne münasebet. Kemal kendi olanağı ile yapsın, partinin olanağını niye kullanayım onun için’ dedim.

Bunlar zannettiler ki biz Kemal’le ayrıyız ve ben onu paramparça edeceğim! Tam bir hedef saptırmaydı o.

 

Gürsel Tekin'in bile 5 dakika önce haberi oldu…

Gürsel Tekin ki Kemal Kılıçdaroğlu’nu elinde tuttuğunu, yönlendirdiğini düşünen bir siyasetçi, basın toplantısından beş dakika önce haberi oldu. Televizyonların alt yazısından gördü.

‘Kılıçdaroğlu elimden kaçtı’ diye düşündü belki de. Ve o olay yaşandı. Bir saat içinde Cevdet Bey (Selvi) aradı.

Genel başkan vekili…

MYK toplantısı yapmak istediğini söyledi.

Ben de uyardım. ‘Cevdet, sinirler ayakta. Bu atmosferde merkez yürütme toplantısı yapmak doğru olmaz. Yarın yapalım. İl başkanları toplantısından sonra yapalım’ dedim. ‘Yok yok yapalım, çok istiyorlar’ deyince ‘peki’ dedim.

‘Ben gelmem, siz yapın o zaman’ dedim.

Yok illa gel.

Gittim.

O işte sakallının (Savcı Sayan’ı kast ederek) saldırısı…

Kullandığı ifade şu, tutanaklardan çıkarttım: ‘ABD, Doğan Medya Grubu, Recep Tayyip Erdoğan ve Genel Sekreterimiz birlikte Genel Başkanımıza bir komplo düzenlediler.’

Hiç sektirmeden döndüm, ‘şerefsizlik yapma’ dedim. Ki ben böyle ağır konuşmam fazla.


YALDIZ: Yani MYK üyesi Savcı Sayan sizi doğrudan komplocu ilan etti o toplantıda?

SAV: Evet. Bir de kimlerle birlikte dediği de önemli.

Sadece Önder Sav’ın komplosu dese yüreğim yanmayacak. Tayyip Erdoğan, ABD ve Doğan medya grubuyla birlikte oturmuşum, tezgahlamışım, Deniz Baykal’a kaset komplosu yapmışım. Ne aşağılık bir tarif, resmen şerefsizlikti bu.

Ve döndüm Cevdet Selvi’ye… ‘Ben sana söylemedim mi bugün MYK yapmayalım ya da ben gelmeyeyim diye’ dedim ve ‘Böyle düzeysiz bir toplantıda daha fazla bulunamam’ diyerek kapıyı çarpıp çıktım.

Benden sonra bunlar, ‘Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşıyız. Deniz Baykal’ı davet ediyoruz. Baykal’la yürüyeceğiz. Genel Sekreteri de istifaya davet ediyoruz’ diye bir deklarasyon yayınladılar.

Basın sözcüsü Mustafa Özyürek de çıktı o deklarasyonu okudu.

Ben de ‘onlar kim oluyor ki beni istifaya davet ediyorlar’ diye sert yanıtlar verdim.