Erdoğan'ın 'Kriz bize teğet geçti' sözlerini eleştiren Baykal, 'Teğet konusunu hocaları ona tam anlatamamış galiba' dedi
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, IMF ile anlaşma olmadığı için hükümetin, ekonomik krize karşı paket açıklayamadığını iddia etti.
Baykal, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, ekonomideki gelişmeleri değerlendirdi. Türkiye ekonomisinin çok büyük sorunlarla karşı karşıya olduğunu, kriz her geçen gün derinleştiğini ve yaygınlaştığını öne süren Baykal, ''Toplumun her kesimi kriz gerçeğiyle yüzleşmeye başladı'' dedi.
Hükümetin krizi kabul etmek istemediğini, önce ''Kriz yok. Bizi teğet geçecek...'', sonra da ''Kriz inişe geçti...'' denildiğini anlatan Baykal, ancak bunlar söylendikten sonra Türkiye'de üzüntü verici olayların ortaya çıkmaya başladığını, en önemli kuruluşların birbiri ardına kapandığını, kredi kartı borçlularıyla ilgili takibatın ''sosyal facia'' haline geldiğini iddia etti. Bykal, ''Başbakan, krizi saklamaya çalıştı, örtbas etmeye çalıştı'' dedi.
'Başbakan kendini savunmaya çalışıyor'
Erdoğan'ın iş adamları ve bankaları suçladığını öne süren Baykal, ''Başbakan, onu bunu suçluyor ama sakın yanılmayın. Başbakan siyaset yapıyor. Aslında Başbakan, kendisini savunuyor. Başbakan, onu bunu suçlayarak kendisini savunmaya çalışıyor. Sorumluluğu kendi üzerinden başkalarına yansıtmaya, atmaya çalışıyor'' diye konuştu. Büyüme hızının, 2006 yılından beri düştüğünü anlatan Baykal, şunları kaydetti:
''Türkiye'de ekonomik daralmanın altında yatan pek çok neden var. Ama o nedenlerden bir tanesine dikkatinizi çekmek istiyorum; bu Hükümet, Türkiye'yi devraldığı zaman, Türkiye ekonomisi cari açık vermeyen bir ekonomiydi. Türkiye, bu iktidarla birlikte cari açık vermeye başlamıştır. Sıfır cari açık devralmıştır. 2002'den itibaren cari açık başlamıştır ve bugün, 50 milyar dolar civarında cari açık noktasına gelmiştir. Cari açık problemi, bu hükümetin eseri
olarak ortaya çıkmıştır. Cari açık probleminin altında, bu hükümetin izlediği maliye, para ve kur politikası vardır. Bu Hükümetin izlediği, 'borçlan ve harca' politikası, Türkiye'yi cari açık problemiyle karşı karşıya getirmiştir.
Cari açık tartışmaları olduğu zaman, 'cari açığı ödüyoruz' diyorlardı. Ne oldu? Şimdi Türkiye, cari açığı olmadan fabrikasını çalıştıramaz halde, bacasını tüttüremez halde, mutfağındaki tencereyi kaynatamaz halde. İşsiz insanına, iş veremez halde. Kriz, geldi yakaladı Türkiye'yi. Neyle yakaladı? Dışarıya angaje olmuş bir ekonomi politikası getirdin, cari açığa mahkum bir ekonomi politikası getirdin. Cari açık alışkanlığı içine soktun. Uyuşturucu bağımlılığı gibi, yüksek faizle elde edilmiş, düşük kurla idare ettirilen bir kur politikasına Türkiye'yi alıştırdın... Şimdi o sürdürülemez olunca sıkıntı başladı. 'Benim alakam yok, dünyanın sorunu.' Dünyanın sorunu değil, senin sorunun. Bu politikayı sen getirdin.''
Paket tartışmaları
Ekonomik krize karşı bir türlü paket açıklanamadığını ifade eden Baykal, ''Bir paket söylemidir gidiyor. Hindistan'a giderken açıklanacak denildi. 'Gelince açıklayacağım' dedi Başbakan. Gitti paket yok, geldi paket yok. Başbakan, 'paket beklemeyin, illa paket mi olacak, biz zaten yapıyoruz' demeye başladı. Paket konusundaki toplumsal talebin karşısında somut, inandırıcı,
gerçekçi bir açıklama koyamıyor. Durumu idare etmeye çalışıyor'' diye konuştu.
Baykal, ekonomik paket konusunda tereddüt, savsaklama, belirsizlik ve uzama konusunun, IMF karşısında takınılan tavırla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürerek, Başbakan Erdoğan'ın ''Bizim IMF'ye ihtiyacımız yok. Bizim paraya ihtiyacımız yok. Güvene ihtiyacımız var. Onun için IMF ile anlaşırız'' dediğini ifade etti.
''Başka bir sürü ülke anlaştı, sen niye IMF ile anlaşamıyorsun?'' diye sorulduğu zaman, ''Kalkınma hızımızı yüksek tutacağız. IMF düşük tutmamızı istiyor'' karşılığının verildiğini öne süren Baykal, sözlerine şöyle devam etti:
'Türkiye tıkanma noktasında'
''IMF, kalkınma hızımızı düşük tutmamızı istiyorsa, IMF olmadan senin Türkiye'yi getirdiğin noktada daha yüksek bir kalkınma hızını gerçekleştirmek senin elindeyse, o kalkınma hızını gerçekleştirmezsen namertsin! Daha IMF gelmemiş, ihracat yüzde 22.3 düştü. Bu neyi gösteriyor? Kalkınma hızımızın çok yüksek olacağını mı gösteriyor?.. Senin elinde Türkiye tıkanma noktasına geldi. Küçülen Türkiye'ye senin elinde geldi. IMF'ye şimdi sen gidiyorsun.
Paket niye çıkmıyor? IMF ile anlaşma olmadığı için paket çıkmıyor. IMF ile anlaşmada ne bekliyor? Para bekliyor para, döviz bekliyor. O konu belli olmadığı için, IMF'den gelecek paranın adı konulamadığı için de IMF ile anlaşma yapılamıyor. IMF ile tartışmanın konusu, Türkiye'ye ne kadar yardım yapılacağıdır.''
'Başbakan'ın okulda geometri dersi mi düşüktü!'
Baykal, ekonomik paket çıkmadığı için krizin yaygınlaştığını, Türkiye'nin ise ''seyrettiğini'' iddia ederek, şöyle konuştu:
''Madem kriz global... Dünyanın kaç ülkesi IMF'nin kapısında? Pek çok ülke paket açıklarken IMF anlaşmasını mı bekledi? Kendine güvenen ciddi ülkeler, IMF ile anlaşma olsun olmasın, ne yapılması gerektiğine karar verdiler ve onu uyguladılar. Sen niye yapmıyorsun? IMF'ye mahkum, muhtaç bir noktaya Türkiye'nin getirilmiş olduğunun en somut delili budur... 'Teğet geçti, teğet geçti' diyor Başbakan. Canım, bir Başbakan böyle bir şey söyleyince, ben dedim, acaba Sayın
Başbakan'ın okulda geometri dersi mi düşüktü? O konuyu iyi öğrendi mi? O noktada
bir eksiklik var galiba... Yoksa yaşanan gerçek ortada. Teğet konusunu hocaları tam ona anlatamamışlar galiba. Bu konuda, ek çalışmaya Başbakan'ın ihtiyacı var.''
Öğrenci bursları
Baykal, üniversite öğrencilerine verilen burslara da değinerek, 2004 yılında çıkarılan bir kanunla, bazı kamu kuruluşları ile üniversitelerin burs verme olanaklarının engellendiğini söyledi. ''Üniversitenin elinden kendi öğrencisine burs verme olanağı alındı'' diyen Baykal, bu konudaki yetkinin, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna verildiğini anlattı. Anayasa
Mahkemesinin, arzu ettikleri değişikliği gerçekleştirmediğini ifade eden Baykal, şunları söyledi:
''Bizim amacımız bu konuda herhangi bir kısıtlama getirmek değildir. Bugün verilmekte olan bursların daha çoğunun, daha çok kuruluş tarafından verilebilmesine olanak sağlamaktır. Bu konuda bir tekelin, monopolün kurulmamasını güvence altına almaktır. İlla gidip birisinin önünde diz çökerek, iktidarda kim varsa, onun siyasi takdirlerinin doğrultusunda, kredi, burs edinme zorunluluğundan Türk gençliğini kurtarmak gerektiğine inanıyoruz. Bunun için
mücadele ediyoruz.''
'Kılık, kıyafeti yargılamıyoruz'
Baykal, türbanlı ve çarşaflı kadınların partisine katılımına ilişkin değerlendirmelerini, bu hafta da sürdürdü. Deniz Baykal, laik çevrelerin CHP'nin bu tavrını, laikliğe aykırı olarak değerlendirdiğini, laiklik karşıtı çevrelerin ise ''Acaba bu durumu, laikliğe aykırı bir çizgiye çekebilir miyiz'' gayreti içinde olduğunu belirtti.
Kadınların, toplumsal şartlar içinde tercih ettiği örtünme biçiminin, tek başına, siyasetin ve laikliğin değerlendirilmesi için ipucu olamayacağını kaydeden Baykal, örtülü bir kişinin, laik cumhuriyete karşı çıktığını kabul etmenin, Türkiye gerçekleriyle bağdaştırılamayacağını söyledi. Baykal, böyle bir topyekun suçlamayı reddettiklerini ifade ederek, ''Her insanın kılığını kıyafetini, devlete meydan okumak diye anlamak, bir saplantının sonucudur. Herkes, kendini o saplantıdan çıkaracak'' diye konuştu.
''Başın örtülüyse, sen bizden değilsin'' anlayışının olamayacağını, Türkiye'nin yeterince bölündüğünü bildiren Baykal, ''Türkiye'yi seven insanların bir kısmını da biz mi böleceğiz?'' diye sordu. Baykal, kıyafet ile siyaset arasında birebir ilişkiyi kabul etmenin doğru olmadığını dile getirerek, kıyafetten yola çıkarak, insanlar hakkında hüküm verilmemesi, mahkum edilmemesini istedi.
'Kıyafet tüzüğü mü ilan edeceğiz'
Baykal, CHP'nin, kıyafeti; laikliğe meydan okuma olarak kabul etmeme ve o kıyafetin altında laikliğe saygı gösteren bir anlayışın bulunabileceği iddialarının, pek çok kişinin ezberini bozduğunu ileri sürdü.
''CHP, niye bu kişileri partiye alıyor. Niye aldın?'' denildiğini belirten Baykal, ''Alacağım kardeşim, alacağım. Bir tek kişi olsa dahi, senin, ona haksızlık yapmana izin vermeyeceğim. Atatürk'ü seviyorsa, laik, demokratik cumhuriyete itiraz etmiyorsa, samimiyetle CHP'ye girmek istiyorsa, başımızla birlikte yeri var'' ifadesini kullandı.
Baykal'dan tek parti özeleştirisi
Cumhuriyet döneminde, Atatürk Bulvarı'ndan, kılık, kıyafeti uygun olmayan insanların geçirilmediğini anımsatan Baykal, ''Tek parti zihniyeti oydu. (Kıyafetini düzelt öyle gel) diyorlardı. Biz siyasi partiyiz. Bir kıyafet tüzüğü, nizamnamesi mi ilan edeceğiz? İnsanları kılık kıyafetine göre yeniden tasnif mi edeceğiz?'' sorularını yöneltti.
Aşık Veysel'in ölmeden önce Atatürk'ü görmek istediğini, Ankara'ya geldiğini ancak bulvara çıkmasına izin verilmediğini bildiren Baykal, ''Bu tek parti zihniyetini şimdi 2009'a girerken, sosyal demokrat, insancıl bir parti olarak biz mi uygulayacağız?'' dedi.
'Niye redingotla CHP'li olmuyorsun mu diyeceğiz?'
Baykal, CHP'nin ''ayrım yapmayan, herkese değer veren anlayışını'' laikliğe aykırı noktaya çekmek için gayret gösterenlere, ''bu kapıda ekmek olmadığını'' belirtti.
İki tuzağın kırılacağını, iki oyunun bozulacağını bildiren Baykal, ''Ne laiklikten ödün verdik ne de bizi, bu vesileyle birilerinin, laiklikten ödün verme noktasına çekme çabalarına fırsat veririz. İkisi de yok. Alanya'da hemşehrilerim şalvar giyiyor. Onlara, gel dediğimde ne olacak? 'Ne işi var bu
şalvarlıların, niye ütülü pantolonla, redingotla CHP'li olmuyorsunuz?' mu diyeceğiz. Üstelik de çok da rahat, kullanışlı yaz aylarında'' diye konuştu.
Seçmen sayısının artması
Baykal, geçen yıl yapılan referandumdan bu yana seçmen sayısının 6 milyon artmasının, izah edilmesi gereken, kaygı verici bir tablo olduğunu söyledi.
Adrese dayalı nüfus sisteminin İçişleri Bakanlığınca yürütüldüğüne, bunlar esas alınarak seçmen kütüklerinin düzenlendiğine işaret eden Baykal, ''İşin yargının elinden çıkıp, memurun eline geçtiğini'' savundu. Baykal, seçmen kütüklerine 10 günlük itirazın yeterli olmadığını
belirterek, bu sürenin uzatılmasını istedi.