Politika

Başbakan Yardımcısı Türkeş: Referandumu kaybetmek cumhurbaşkanının yasal ve meşru olduğunu tartışmaya açar

"Hepsi bilir ki Tuğrul idama karşı, faydasından çok zararı olacağını düşünüyorum"

28 Kasım 2016 09:00

Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın referandumda yenildiğini hatırlatarak AKP'nin dikkatli olması gerektiğini savundu. Türkeş, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 'başkanlık sistemi' tartışmalarını tekrar gündeme getirdiği için teşekkür ettiği MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli hakkında "Sayın Bahçeli bunu aniden gündeme attı ve bize yardımcı oluyor. Peki çok teşekkür ederiz ama Sayın Bahçeli muhalefetteki bir partinin genel başkanıdır. ‘Aniden niye bize yardımcı oluyor’ diye düşünmemiz gerekir" dedi. "Referandumda aynı yüzde 49.5’u aldığında seçimi kaybettin demektir" ifadesini kullanan Türkeş, "Referandumu kaybetmek cumhurbaşkanının yasal ve meşru olduğunu tekrar tartışmaya açar. AK Parti’nin buna dikkat etmesi lazım" diye konuştu.

28 Ağustos 2015’te dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun geçici seçim hükümetinde görev alması yönündeki teklifini kabul eden, MHP'den ayrılarak AKP'ye geçen Tuğrul Türkeş, eski lideri Bahçeli'nin başkan yardımcılığı istediğine dair iddiaları değerlendirdi. Türkeş, "Eğer medyanın speküle ettiği gibi müşahhas bir talebi varsa bu açıkçası beni daha rahatlatır" dedi. "Meclis’te 40 milletvekiliyle iktidar partisine bir zarar veremezsin ama yanlış bir adım attırırsan referandumda yüzde 49 dahi alsa AK Parti referandumu kaybetmiş olur" diyen Türkeş, "Ben parti içinde de bunu söylüyorum. AK Parti’nin bu tuzağa karşı çok dikkatli olması gerekir" ifadesini kullandı.

Tuğrul Türkeş'in Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'e verdiği söyleşi şöyle:

AK Parti geçen hafta başkanlık düzenlemesini içeren mini anayasa paketini eski partiniz MHP ile paylaştı. Başbakan Binali Yıldırım iki tarafın ‘cumhurbaşkanlığı’ tanımının yanı sıra bir ya da iki yardımcısı olacağı üzerinde anlaşıldığını açıkladı. AK Parti ile MHP’nin bu kadar hızlı anlaşmasının arkasında ne var?

Bu konu epey uzun bir süredir AK Parti’nin gündeminde öncelikli madde. Bir şekilde halledilmesi için iyi niyet ve gayret var. Aniden, bir davet olmaksızın Sayın Bahçeli ‘Ben varım, bu işe katkı sunayım’ diye çıktı. AK Parti’nin ‘Yok kardeşim senden gelecek hayır Allah’tan gelsin’ demesini beklemezsiniz değil mi? Sayın Bahçeli öyle deyince AK Parti de ‘Memnuniyetle, buyur katkını sun, zaten gündemimizdeydi. Allah razı olsun’ dedi.

İki tarafın da reflekslerini biliyorsunuz. Bahçeli’nin bu çıkışının ardında Erdoğan için işleri kolaylaştırmanın ötesinde bir strateji var mı?

Sayın Bahçeli çok deneyimli ve kurt bir siyasetçidir. Şüphesiz ki bir stratejisi vardır. Bu stratejisindeki öncelik de kendi partisinin başarısı olmalıdır ve öyledir de. Retorikte ‘Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben’ dense dahi ben pratik uygulamalarda parti menfaatinin öncelikli olarak gözetildiğini bilen birisi olarak söylüyorum.

Şöyle bir eleştiri var; başkanlık meselesi uzun zamandır Tayyip Erdoğan’ın siyasi hedefi dolayısıyla Bahçeli de kendiliğinden destek verip ortak olarak Erdoğan’ın projesine payanda oluyor.

Oluyor... ‘Mu?’ Bu ‘mu’yu büyük yazıp yanına da bir soru işareti koymak lazım. Şöyle bakalım. Birincisi, Tayyip Bey’in bunun Türkiye için daha iyi bir çözüm olacağını düşündüğü için ısrar ettiği kanaatindeyim. Kendisi 2019’a kadar seçilmiş bir cumhurbaşkanı, 2019’dan sonra da bir dönem daha seçilme hakkı var. Yani 2024’e kadar mevcut yasalarla cumhurbaşkanlığını ve yönetimini sürdürecek bir şahsiyetten bahsediyoruz. Günlük siyasi hengamenin içinde bu gerçek göz ardı ediliyor. ‘Başkanlığı kendine istiyor’a indirgemek konuyu baştan anlamamaktır.

“Özal, referandumu yüzde 49.8 ile kaybetti”

Sayın Bahçeli’nin hesabı, başkanlık pazarlığı içinde idamın geri getirilmesini kopartmak olabilir mi?

Bu niyet okumaktır. Ama buna bir opsiyon diye bakarsak bir ikinci opsiyon da ‘İdamı getiremez, ben de AK Parti’yi sıkıştırırım. MHP olarak avantaj sağlarım’ diye düşünüyor olabilir. Burada bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Turgut Özal Anavatan Partisi’nin başında ve iktidarda, en güçlü zamanları. ‘Eski siyasetçiler zaman tünelinde kaldı’ dedi ve 1987’de bir referanduma gitti. Özal’ın maksadı ‘Benim cazibem var, iktidardayım, kendi gücümle bunları paketler bitiririm. Ben parti içinde bir talimat verince birinin gidip Demirel’le öbürünün gidip Erbakan’la konuşmasının yolunu kapatayım’ dedi. Referandumda halk yüzde 49.8’e yüzde 50.2 ile eski siyasetçilere siyaset yolunu açtı. Bakın bir tehlikeye dikkat çekmeye çalışıyorum. Özal’ın istediği referandumun sonunda ne oldu? Demirel tekrar siyaset sahnesine çıktı, Erbakan çıktı, Türkeş çıktı. Ve rahmetli Özal’ın düşüşü başladı. İktidardaki bir partinin bunu dikkate alması lazım. Referandum genel seçim değildir. 7 Haziran’da yüzde 41 alırsın, 1 Kasım’da yüzde 49.5’e çıkarırsın ve mutlak galipsin. Referandumda aynı yüzde 49.5’u aldığında seçimi kaybettin demektir. Referandumu kaybetmek cumhurbaşkanının yasal ve meşru olduğunu tekrar tartışmaya açar. AK Parti’nin buna dikkat etmesi lazım.

“Siyasi akıl daha iyi değerlendirmeli”

Neden bu uyarıyı yapma gereği duyuyorsunuz? Hükümete yakın medyadaki kamuoyu araştırmalarına göre başkanlığa halk desteği yüzde 60’larda.

Birincisi, biz bunu bilmiyoruz. İkincisi Bahçeli’nin niyeti ne olabilir diye sormuştunuz. İhtimaller üzerinde duruyoruz onun için anlatıyorum. Meclis’te 40 milletvekiliyle iktidar partisine bir zarar veremezsin ama yanlış bir adım attırırsan referandumda yüzde 49 dahi alsa AK Parti referandumu kaybetmiş olur ve opsiyonlardan biri de takviminden önce seçim yenilemek olabilir. Ben parti içinde de bunu söylüyorum. Onun için de rahatlıkla bir gazeteciyle de kamuoyuyla da paylaşıyorum. AK Parti’nin bu tuzağa karşı çok dikkatli olması gerekir.

Bahçeli’nin anayasa değişikliğine desteği herkesin algıladığının aksine bir siyasi tuzak olabilir diyorsunuz.

İki lider kendi aralarında görüşüyor. Eğer medyanın speküle ettiği gibi müşahhas bir talebi varsa bu açıkçası beni daha rahatlatır.

Yani başkan yardımcılığı istiyorsa kendisine mesela bu iktidarı rahatlatır, öyle mi?

O veya ‘Başkanlık için referanduma gidelim, bu arada da bir milli mutabakat hükümeti olsun. MHP’yi de alın ki yüzde 50’yi aşmış bir iktidarla halledelim’ gibi elle tutulur bir talepse zikrettiği, bu AK Parti’yi rahatlatır.

Ama sizin kafanızda Bahçeli’nin asıl niyetiyle ilgili soru işaretleri var, doğru mu?

Bilmiyorum. Ama eğer diyorsa ki ‘Ben bunu ülkenin gündeminden kalksın diye Allah rızası için yapıyorum, karşılığında da hiçbir talebimiz yok’, o zaman bunu siyasi aklın daha iyi değerlendirmesi gerekiyor. Sayın Bahçeli bunu aniden gündeme attı ve bize yardımcı oluyor. Peki çok teşekkür ederiz ama Sayın Bahçeli muhalefetteki bir partinin genel başkanıdır. ‘Aniden niye bize yardımcı oluyor’ diye düşünmemiz gerekir. Demin Özal üzerinden anlattım; referandumda yüzde 50 artı 1 almanız lazım. 49.9 aldığınızda ‘1 Kasım 2015’te 49.5 almıştım, 0.5 oyumu arttırdım’ diyemezsiniz. Referandumu kaybettin, iddianı kaybettin, bunu da sana 40 milletvekilli bir parti yaptırdı. Bunun bir bedeli olur. Asgaride seçime gitmen gerekir gibi bir durumla da karşı karşıya kalabiliriz.

“Adaylığı altın fırsattı”

Madem anayasa mutabakat aranmadan hazırlanmamalı, Meclis’te temsil edilen HDP’nin görüşü de önemli değil mi?

Bir kere HDP’nin bu sistemin içinde oynayıp oynamayacağına karar vermesi lazım. Son 2-3 aydaki HDP tavrını, tereddütleri var diye görüyorum. Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylığıyla birlikte HDP Türk demokrasisi içinde bir altın fırsat yakaladı. Bunu yeterince değerlendiremedi. Tekrar Meclis’teki yasal bir parti formatına dönüp Türkiye’nin meseleleriyle uğraşmaya başlarlarsa muhakkak ki anayasayla ilgili de bir fikri olacaktır, onu da dikkate almak gerekir.

“AK Parti milliyetçiliği iyi yolda”

MHP’de siyaset yaptığınız yıllarda AK Parti’nin milliyetçilik anlayışını son derece eleştiren bir Tuğrul Türkeş vardı. Bugün AK Parti’nin milliyetçilik anlayışında, tonunda sizin skalanıza göre bir farklılaşma var mı?

Var tabii ki canım bunu herkes söylüyor. Benim söylemem yanlış olur ama kamuoyunun algısı bir kere bunun daha iyiye gittiği noktasında.

“Hukuku yukarı çıkarmamız gerek”

İkincisi, 14 aylık AK Partili olma dönemime değinecek olursak şunu söylemek isterim. Burada iyi niyetle birçok şey yapılmaya çalışılıyor. Dışarıdan yeterince görünmüyor ama ilde, ilçede insanlar hakikaten iyi niyet ve gayretle çalışıyor.

Ekonomiyi daha iyi yapabilmek için, yabancı yatırımcıyı getirmek için daha stabil bir hukuk sistemi lazım. Türkiye’ye gelecek yatırımcı için sadece ‘Ben ekonomiyi büyütüyorum’ beyanı yetmez. ‘Hukuku da daha stabil hale getireceğim’ demen lazım. Buraya milyon dolarlar getirecek yatırımcılar hukuk sistemine bakar, ‘Orada bir istikrar var mı, paramı rahat getirip çıkarabilir miyim’... Bunlara bakarlar. Bunlarda hukuku daha da yukarı çıkarmamız gerekiyor. Öncelik budur.

“İdama karşıyım”

İdam cezası 2002’de kaldırılırken koalisyon ortağı olan MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’ye ‘bu karara ortak olma’ diye mektup yazmıştınız.

Ben idam yasası Meclis’te kaldırılırken milletvekili değildim. Sadece o zaman Başbakan Yardımcısı olan Bahçeli’ye değil 550 milletvekiline mektup yolladım. O mektubun kabaca özeti şu; devlete karşı işlenen suçlar ve çocuklara karşı işlenen suçlarda idam kaldırılmamalı. O zaman bunu savundum çünkü bu iki konuda idamın bir caydırıcılığı var. O ufacık çocuklara kötü niyetle yaklaşan bir sapığın, manyağın bilmesi lazım ki bu devlet bana en büyük cezayı verir. Keza vatana ihanette de caydırıcı olması bakımından idam cezasının muhafaza edilmesi gerektiğini düşünüyordum.

Bugün hâlâ aynı noktada mısınız?

Ben bugün Türkiye’de idamın geri getirilmesinin zor olduğunu, faydasından çok zararı olacağını düşünüyorum.

Bu düşüncenizi Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ve parti içi tartışmalarda paylaştınız mı?

Birçok platformda dile getiriyorum. Milletvekili arkadaşlarımızla da konuşuyoruz. Hepsi bilir ki Tuğrul idama karşı.

Sizin şahsen karşı olmanızı bir kenara bırakırsak idam retoriği siyaseten neden gündemde tutuluyor? ABD Fetullah Gülen’i iade ederse idam edilmesinin önü açılsın diye mi?

Hayır, ben öyle okumuyorum. 15 Temmuz’da vahşi bir darbe girişimi oldu, oradaki faillerin maksimum cezaya çarptırılması için. Yani bir şahıs için değil. Ve bu istek halktan geliyor.

Bu eğer halkın talebiyse, siz neden karşısınız?

21. yüzyılda bölgede lider olmak isteyen ve bu potansiyele sahip 80 milyonluk, nüfusunun yarısı 30 yaş kademesindeki bir Türkiye’nin düne değil yarına bakması gerektiğine inanıyorum. Biz ne olduktan daha önemlisi ne olacağız. Bir vizyonumuzun olması lazım. Türkiye Avrupa ile Asya arasındaki konumuyla büyük bir güçtür. Türkiye’nin kararlarını yarına yönelik adımlarına göre vermesi gerekir. Bu tip kararlar bizi geri bırakır.

“Aşırı sağcılar mı durdurulsun diyecek”

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde Türk heyetinde defalarca yer aldınız. Avrupa Parlamentosu’nun aldığı ‘müzakereleri geçici dondurma kararı’ Avrupa Konseyi için de bir alarm niteliğinde deniliyor. Hele de idamın geri getirilmesi Avrupa Konseyi üyeliğimizin askıya alınmasının da önünü açabilir.

Türkiye çok ciddi bir travma geçirdi. 15 Temmuz’un ardından idam tartışması yapanları da çarmıha germeyi doğru bulmuyorum. 15 Temmuz vahşi bir ekibin hepimize yaşattığı bir travmadır. Bunu 6 yaşından beri ihtilalleri yaşamış birisi olarak söylüyorum. Burada oturup şu kapıyı havaya uçuracaklar mı, ha geldiler ha geliyorlar diye bekleyen adam travma geçirmemiş olabilir mi? Ve bunun üstünden daha sadece 4 ay geçti. Bakın ben idamın geri getirilmesine karşıyım dedim başta ama bu travmayı da Avrupalının görmesi ve anlaması lazım. Ama halk bir travma nedeniyle bunu konuşuyor diye Avrupa’nın aşırı sağcı partilerinin çoğunlukta olduğu Avrupa Parlamentosu ilişkiler durdurulsun diyecek!

“OHAL’de anayasa değişmez”

Hem hükümet hem de MHP, CHP’ye işin ucundan tutma çağrısı yaptı. CHP de tepki gösterdi ve halkı miting meydanlarına davet etti. Anayasa değişiklikleri total mutabakat metinleridir. CHP’nin sorumluluğu var. Bu konuyu sokakta çözmeye kalkamaz. Anayasa değişikliğinde iki şey yapılamaz. Bir, OHAL kapsamındayken anayasa değiştirilemez.

OHAL en son 19 Ocak 2017’ye kadar uzatıldı. Binali Yıldırım anayasa değişikliğini ocak sonunda Meclis’e getirmek istediklerini açıkladı. Yani hükümetin anayasa takvimi buysa size göre OHAL yeniden uzatılmamalı, doğru mu? Uzatılıp uzatılmayacağına bakılacak ama Olağanüstü Hal’deki bir ülke anayasa değiştiremez.

Diyelim ki hükümet ocak sonunda yeniden uzattı OHAL’i. Ondan sonra yapılır referandum. Önce yapılmamalı.

Bunu siz açıkça parti içinde tartıştınız mı? Ben bunu söyledim. Şimdi bu röportaj yayınlandıktan sonra buradan duman çıkabilir. Ama iyi olur çünkü bunun tartışılması gerekiyor. OHAL’i tatbik ettiğin bir ülkede anayasa gibi temel bir yasayı değiştirmemelisin. Bunu CHP’nin sorumluluğuna ve vebaline işaret etmek için söylüyorum. İkincisi de anamuhalefet olan bir siyasi parti de ‘Ben sokaklarda çığırtkanlık yaparım’ diye çıkamaz bu işin içinden. Lehindedir, aleyhindedir ama elindeki neyse dökmek zorundadır. Sen sokak çocuğu değil, anamuhalefet partisisin. Bakın ben size kendi sorumluluğumuzun altını çiziyorum; OHAL içinde yapmaya kalkarsak çok tartışma çıkartır. Umuyorum ki OHAL’in arkasından yapılacaktır referandum.

“Bahçeli’nin başkan yardımcılığı konuşulurken...”

Geçen sene MHP’den ihraç edildiğinizde...

Etmediler de hâlâ süreç devam ediyor.

Nasıl?

İş Sayın Cumhurbaşkanı’yla görüşmeme dayandırıldı. Daha sonra da anayasal bir faaliyet olan seçim hükümetinde görev aldığım gerekçesiyle partiden ihraç edildim. Bugün, saygıdeğer Bahçeli’nin Külliye’ye sık sık gidip geldiği bir dönemde, bir milli mutabakat hükümetinin, hatta kendisinin başkan yardımcılığının konuşulduğu bir ortamda benimle ilgili iddiaların topyekûn düşmüş olmasını bekliyorum.

Size MHP içinde yapılan muameleyi parti içinde son 2 yılda çıkan lider adayları Meral Akşener, Sinan Oğan, Ümit Özdağ gibi isimlere yapılan muameleyle birlikte değerlendirince Bahçeli’nin bir tek adam sorunu olduğunu düşünüyor musunuz?

Ben AK Parti milletvekiliyim ve başbakan yardımcısıyım. Muhalefetteki partiyle ilgili yorum yapmayı etik bulmuyorum.

İddiaya yanıt: Normal ölüm

15 Temmuz sonrası ‘Alparslan Türkeş’i de aslında FETÖ’cüler zehirledi’ iddiası ortaya atılınca çok sinirlendiniz.  Bunun aslında büyük bir kısmını onlar yapıyor, işi sulandırmak adına. Sizin hiçbir alakanız yok, FETÖ’cü biri sizi de ihbar ediyor FETÖ’cü diye. Bu tuzağa düşmemek lazım. Türkeş 80 yaşındaydı, tıbben ani kalp durması sonunda hakkın rahmetine kavuştu. Doktorların verdiği bilgiler normal bir ölüm olduğudur.