Başbakan Ahmet Davutoğlu sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin kabulünde konuşurken "Demokrasinin olmadığı yerlerde, halkın yönetime eşit bir şekilde katılmadığı yerlerde kamu düzeni sağlamak mümkün olmuyor. Kamu düzeni sağlansa da bu şiddetli bir otoriteyle 12 Eylül döneminde olduğu gibi sağlanıyor" ifadelerini kullandı.
Başbakan Davutoğlu'nun konuşmasından satırbaşları:
Ankara'nın başkent olarak sizin nezdinizdeki değeriyle Edirne'nin, Konya'nın, Muğla'nın bağrında yaşayan diğer kardeşlerinizin buraya biçtikleri değer arasında bir fark yoktur.
Çankaya Köşkü
Burası Çankaya Köşkü, başkentin yönetim merkezi, biliniz ki, her birinizin buradaki hukuku 79 milyon diyebileceğimiz kardeşlerinizden farklı değildir. Ankara'nın başkent olarak sizin nezdinizdeki değeriyle Edirne'nin, Konya'nın, Muğla'nın bağrında yaşayan diğer kardeşlerinizin buraya biçtikleri değer arasında bir fark yoktur.
Çanakkale Savaşı
Bir Edirneli'nin Edirne'de ne kadar hakkı varsa Hakkari'de o kadar hakkı vardır. Bir Hakkarili'nin Hakkari'de ne kadar hakkı varsa Edirne'de o kadar hakkı vardır. Her birinin de Ankara'daki hakkı bir ve eşittir. Biz, nasıl Çanakkale Savaşında şehadete yürürken ya da Sarıkamış dağlarında omuz omuza şehadete yürürken birbiriyle hiçbir farklılık gözetmeden aynı ideal için yürümüş ecdadın torunlarıysak bugün de bu topraklarda hiç kimse diğerinin üstünde kendini göremez, hiç kimse diğerinden farklı ya da diğerinden dışlanmış şekilde kendini hissedemez.
Bu toprakların bağrında yaşayan her bir vatandaşımızın birbirine eşit olduğu ve birinin diğerinden hiçbir şekilde zihnimizde ve gönlümüzde ayrı bir yer tutmayacağının taahhüdünü veriyorum.
Kardeş vurgusu
Türkiye'nin her bir bölgesini bir bütün olarak görüyoruz, her bir şehrini, ırmağını, dağını birbirinin kardeşi olarak ihdas ediyoruz. Diyarbakır Ulucami'nin Bursa Ulucami'nden hiçbir farkı yoktur. Uludağ'ın Ağrı Dağı'ndan, Fırat'ın Sakarya'dan, Dicle'nin Yeşilırmak'tan farkı yoktur ve onun eteklerinde yaşayan insanların da o kardeşlerin de birbirinden farkı yok.
Anadolu toprakları kim ne oyun oynarsa oynasın böyle bir cepheleşmeye, böyle bir ayrışmaya, böyle bir farklılaşmaya asla zemin ve mekan olmayacaktır. Bizler birliğin, bütünlüğün, kardeşliğin sesi ve sözü olmaya devam edeceğiz.
Ülkemizin en güzel köşeleri olan Doğu ve Güneydoğu’nun içinden, ruhundan gelen irfan sesini, bereket sesini, helal rızık sesini sizlerin ağzından dinlemek istiyordum.
"Son nefesime kadar taviz vermeyeceğim"
Türkiye Cumhuriyeti 64. Hükümeti’nin Başbakanı olarak size ilk taahhüdüm ve Allah ömür verdikçe sadık kalacağım taahhüdüm; son nefesime kadar da hiçbir zaman hiçbir şartta taviz vermeyeceğim temel taahhüdüm; bu toprakların bağrında yaşayan her bir vatandaşımızın birbirine eşit olduğu ve birinin diğerinden hiçbir şekilde zihnimizde ve gönlümüzde ayrı bir yer tutmayacağı taahhüdüdür. Allah şahit olsun, millet şahit olsun, sizler şahit olun ki hiçbir vatandaşımız etnik ya da mezhebi aidiyeti dolayısıyla farklı bir muameleye tabi tutulmayacak, hiçbir kardeşimiz ailemizin ferdi olmak bakımından diğer bir kardeşimizden ayrı telakki edilmeyecektir. Bugün yüreğimde, gönlümde, zihnimde apayrı bir yeri olan Diyarbakır Ulu Camii’nin Bursa Ulu Camii’nden hiçbir farkı yoktur. Uludağ’ın Ağrı Dağı’ndan hiçbir farkı yoktur. Fırat’ın Sakarya’dan bir farkı yoktur, Dicle’nin Yeşil Irmak’tan farkı yoktur ve onun eteğinde yaşayan insanların da, o kardeşlerin de birbirinden hiçbir farkı yoktur.
Eylem planı
Bu ateş çemberi her birimize bir tarih dersi veriyor, bir siyaset dersi veriyor, bir ekonomi dersi veriyor ama her şeyden önce bir ahlak dersi veriyor. Bugün eğer Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da ve daha nice dost ve komşu ülkede şehirler bölünmüşse, şehirlerin mahalleri bölünmüşse, insanlar ‘Sen şu aşirettensin ya da bu aşirettensin, sen bu ırktansın ya da şu ırktansın’ diyerek birbirlerine karşı cepheler haline getirilmişse, işte buradan çıkaracağımız en temel ders, bu Anadolu toprakları kim ne oyun oynarsa oynasın böyle bir cepheleşmeye, böyle bir ayrışmaya, böyle bir farklılaşmaya asla zemin ve mekan olmayacaktır. Bizler birliğin, bütünlüğün, kardeşliğin sesi ve sözü olmaya devam edeceğiz. Onun için sizlerle bugün önü açık bir şekilde istişarelerde bulunacağız. Bu dediğim gibi birçok istişari sürecin ilk adımı mahiyetinde. Diğer bölgelerdeki iş adamlarımızla da buluşacağım ama bu hafta özellikle, sizlerle görüştükten sonra yarın da inşallah Doğu ve Güneydoğu’dan sivil toplum kuruluşu temsilcilerimizle birlikte olacağım, onlarla istişare edeceğim, ayrıca AK Parti’den seçilerek parlamentoya gelmiş olan bölge milletvekilleriyle bir araya geleceğim. Çarşamba günü bölgenin bütün önemli mülki idare amirlerini Ankara’da toplayacağız ve Bakanlar Kurulu’nda geçtiğimiz hafta detaylı bir şekilde ele almış olduğumuz, yarında nihai revizyondan geçireceğimiz eylem planımızla ilgili, sizlerin görüşlerini aldıktan sonra yapacağımız revizyonla onların görüşlerini alacağız aynı zamanda da onlara talimat vereceğiz.
"Kardeşiniz olarak konuşacağım"
Hiçbir şekilde devlet otoritesinin temsil eden bir Başbakan olarak değil, sizlerle bu toprağı, her bir santimetre karesini aynı yurttaşlık, vatandaşlık bilinciyle paylaşan bir kardeşiniz olarak konuşacağım.
"İlk kamuoyu açıklaması Mardin'de olacak"
Bugün Bakanlar Kurulu’nda Başbakan olarak bakan arkadaşlarımla bir toplantı yaptım ama burada otururken hiçbir fark olmadan sizlerle bu toprakların eşit vatandaşı olarak görüşlerinizi alacağım. İnşallah Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak da bundan sonra atacağımız adımlarla da ilgili ilk kamuoyu açıklamamızı Mardin’de yapıp daha sonra da bütün bir önümüzdeki haftalar ve aylar içerisinde sizlerle birlikte olacağız.
12 Eylül döneminde olduğu gibi
Dünyada, Avrupa’da birçok ülkede büyük çalkantılar yaşandı. Ayrıca hemen yanı başımızda jeopolitik fay kırılmalarıyla ülkeler çatır çatır sarsılıyorlar ve büyük bir depremin etkisiyle birçok ülkenin kurumları çöküyor. Siyasi kurumlar ve kamu düzeni çöktüğünde bu ülkelerin ekonomileri de tümüyle berhava oluyor. Baktığımızda burada demokrasi, kamu düzeni ve kalkınma arasında bir ilişki var. Demokrasinin olmadığı yerlerde, halkın yönetime eşit bir şekilde katılmadığı yerlerde kamu düzeni sağlamak mümkün olmuyor. Kamu düzeni sağlansa da bu şiddetli bir otoriteyle, 12 Eylül döneminde olduğu gibi sağlanıyor. Kamu düzeninin olmadığı yerde de iş hayatı düzeni olmuyor. Yani sabah kalktığınızda eğer siz hiçbir çukurun, barikatın olmadığı sokaklardan geçip dükkanınızı açamıyorsanız, nerede hangi mayına basacağınızı bilmeksizin bunu da düşünmeksizin dükkanınıza, iş yerinize gidemiyorsanız, işte o zaman hayatın tümü bir şekilde yavaş yavaş etkilenen bir krize girer. Eğer siz Halep’te ya da Şam’da iş adamı olmuş olsaydınız herhalde bir yıl sonrasını değil, bir gün sonrasını bile planlama imkanına sahip olmazdınız. Aynı şekilde kriz esnasında Yunanistan’da olmuş olsaydınız, sadece Ortadoğu’ya has bir özellik değil, Portekiz’de kriz esnasında olmuş olsaydınız yine bu planlamayı yapamaz olurdunuz.