“Bal”, Alman sinemalarında
Semih Kaplanoğlu'nun bu yılki Berlin Film Festivali'nde en iyi film seçilerek Altın Ayı ödülünü alan filmi “Bal”, Almanya'da gösterime giriyor. Bunun yaygınlaşan yabancı düşmanlığı ve entegrasyon tartışmalarının zehirlediği ortamdan bunalanları kısmen de olsa rahatlatması kesin...
Semih Kaplanoğlu'nun kısa bir süre önce Almanya'nın en büyük sinema ödülünü, “Altın Ayı”yı almış olan filmi Bal'ı izleyerek, Karadeniz yaylalarının güzelliklerini, görüntülerini, seslerini, güzel insanlarını ve hatta arılarını izleyerek, son günlerde zaman zaman insanı umutsuzluğa garkeden tartışmalardan uzaklaşma şansı bulabiliriz. “Bal” filminin bu günlerde gösterime girmesi çok iyi oldu... Üstelik Türklerin ürettiği üstün kaliteli bu kültür ürününün kısmen de olsa Alman orta sınıflarına ulaşma şansı var.. Bilindiği gibi ırkçılık son dönemler bu kesimlerde büyük ölçüde ve hızla yaygınlaşıyor. Karşı karşıya olduğumuz yeni yabancı düşmanlığı dalgasının önemi, daha öncekilerden farklılığı burada. İşte bu kesimlerin “zeka seviyesinin geriliği”, “eğitimsizliği”, “kültürsüzlüğü” üzerine tartıştıkları, akıl yürüttükleri bir toplumdan gelen bu kültürel güzellik, ırkçılık karşıtı cepheyi biraz olsun güçlendirecek. Moral verecek...
Bu arada geçerken Almanya'daki medyayla ilgili bir gözlem daha: Sadece geleneksel olarak Türkiye'yle ilgili medyalar değil, Frankfurter Allgemeine Zeitung gibi büyük bir muhafazakar kesime seslenen gazeteler de “Bal” filmi üzerine son günlerde yoğun yayın yaptılar. Öyle ki Alman medyasında çıkan “Bal”la ilgili yorumlar, tanıtım yazıları, bu ülkedeki Türkçe medyada yer alandan kat kat daha fazla... “Bu ülkede Türkçe medyanın, Türkçe'nin bir iletişim ve kültür dili olarak neden gerilediği” ve “geleceğinin olup, olmadığı” sorularına yanıt ararken, işe bu gibi gözlemleri değerlendirerek başlamak gerekiyor...
Türkiye'ye ikinci Altın Ayı'yı getiren başyapıt
Şubat ayında gerçekleştirilen 60. Berlin Film Festivali'nde aralarından Roman Polanski'nin de yer aldığı ünlü sinemacıların eserleriyle yarışan “Bal”, yine tanınmış sinemacılardan oluşan jüri tarafından en iyi film seçilmiş ve Altın Ayı ödülü 20 Şubat'ta Berlinale Palast'taki törende Kaplanoğlu'na takdim edilmişti. Türkiye, benzer bir başarıyı 1964'teki 14. Berlin Film Festivali'nde de yaşamış, Türk sinemasının öncülerinden Metin Erksan'ın “Susuz Yaz” filmi en iyi film seçilmişti. 1970'li yılların sonlarından itibaren Türkiye'den ve Almanya'daki Türk kökenli sinemacıların eserlerinin sık sık katıldığı, zaman zaman önemli ödüllere layık gösterildiği festivalin en büyük ödülü Altın Ayı, 2004 yılında da Almanya'daki Türk kökenli yönetmenlerden Fatih Akın'a “Duvara Karşı” filmiyle verilmişti.
Berlinale ve Türk sineması, sinemacıları
Yeri gelmişken Türk sinemacıların Berlin Film Festivali'nde 3 kez alınan “Altın Ayı” dışında ciddi ödüller aldıklarını da hatırlamakta yarar var. Sinema yazarları Martina Priessner ve Tuncay Kulaoğlu, geçenlerde “Yeni Gün Avrupa”da yazdılar. Berlin'de ilk ödülü Sabahattin Eyuboğlu, “Hitit
Bu bilgilerin üstüne, Priessner ve Kulaoğlu'nun Bal ve Altın Ayı üzerine önemli yorumlarını aktarmak zorunlu oldu: “(...) 'Bal'ın Altın Ayı’yı alması ise iki açıdan çok önemli. Türkiye’de Recep’lere ve İvedik’lere direnen ve sahici bir derdi olan bir sinemanın temsilcisine verilen Altın Ayı, her şeyden önce, sadece Türkiye’de değil, dünyadaki ana akımlara karşı olan bir duruşa gereken değeri de veriyor ya da vermek zorunda kalıyor. Tasarlanmış 'coğrafya' ya da festival politikalarına hizmet eden sahte filmlerin çok ötesinde bir başyapıt olarak 'Bal', belki de bir takipçi. Yukarıda adı geçen Türkiye yapımı birçok filmin farklı kulvarlardaki takipçisi. Bu anlamda, her durumda Türkiye sinema sanatının bir izleği... Berlinale açısından ise film, trilojinin ilk iki bölümünü atlayan festival yöneticilerinin bir 'günah çıkartması'. Geç oldu, güç oldu, ama oldu denebilir kuşkusuz... 'Bal'ın, Türkiye’deki genç sinemacıların önünü açmaya vesile olması zor değil. Çünkü ortalık hikaye ve bir derdi olan sayısız genç yetenek kaynıyor."
Yusuf Üçlemesi / Yumurta – Süt - Bal
Fazla konuşma olmayan, müzikten kaçınılan, Doğu Karadeniz'in doğa güzelliklerinin görüntüleriyle ve doğal seslerle zenginleştirilmiş filmin başarısında, yönetmenin bir tesadüf eseri bulduğu minik oyuncusu Bora Altaş'ın mükemmel performansının büyük rol oynadığı konusunda eleştirmenler birleşiyor. İlk kez kamera karşısına çıkan Bora, tüm doğallığıyla filmin kahramanı Yusuf'un arıcılıkla uğraşan babası ve çay tarlalarında çalışan annesiyle sürdürdüğü sakin yaşamını canlandırıyor. Filmde Yusuf'un babası Yakup rolünü Erdal Beşikçioğlu, annesi Zehra rolünü de Tülin Özen oynuyor.
Doğa ve insan ilişkilerini, düş ve gerçeklik, sevgi ve hüzün arasındaki yolculuğu, insani sırları hareketli resimlerin eşliğinde sunmaya çalışan, birçok eleştirmence "çok güzel" bulunan film, şimdi sinemaseverlerin huzurunda... Bakalım onlar da güzel bulacak mı?
Altın Ayı'yı alan 3'ncü Türk sinemacı
Üçlemenin son filmi "Bal"ın Altın Ayı'yla başlayan yolculuğu sürüyor. Kaplanoğlu, Metin Erksan (1964) ve Fatih Akın'dan (2004) sonra Altın Ayı'yı alan 3'ncü Türk sinemacı.
Avrupa Türk Gazeteciler Birliği Başkanı Gürsel Köksal