Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Kobanê protestolarının ardından yaşanan olayları değerlendirirken kırmızı çizgilerinin şiddet olduğunu söyledi. Çelik, Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Kobanê’ye ele geçirmesinin Milli Güvenliği açısından Türkiye için en kötü senaryo olduğunu ifade etti. Bakan Çelik, “Türkiye’nin kendi milli güvenliği açısından en istemeyeceği şey IŞİD gibi bir terör örgütüyle sınır komşusu olmaktır. Bu en büyük tehlikelerden biridir. Bunu asla istemeyiz” dedi.
Bakan Çelik, Hürriyet gazetesinden Deniz Zeyrek’in sorularını yanıtladı. Bakan Çelik’in sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Hasar büyük. HDP’liler Kobani’de yaşananlara karşı öfke patlaması olduğunu söylüyor. Sizin değerlendirmeniz ne?
Burada bizim kırmızı çizgi çektiğimiz şey şiddet. Bu şiddet, maalesef KCK’dan daha fazla HDP’li siyasilerin üsluplarında teşvik edilen bir şiddet. Ben 20 yıldan beri bu kadar aldatmacanın olduğu bir süreç görmedim. Herkes biliyor ki Türkiye’nin IŞİD gibi bir örgüte müsamaha göstermesi, himaye etmesi söz konusu değil. Zaten IŞİD Türkiye’yi tehdit etmiş, 49 vatandaşımızı kaçırmış. Halen bu tehditlerine devam ediyor. Türkiye için en kötü senaryolardan bir tanesi IŞİD ya da El Kaide ile sınır olmaktır. Dolayısıyla ‘Kobani’nin düşmesini Türkiye istiyor’ demek başlı başına bir aldatmaca. Türkiye’nin kendi milli güvenliği açısından en istemeyeceği şey IŞİD gibi bir terör örgütüyle sınır komşusu olmaktır. Bu en büyük tehlikelerden biridir. Bunu asla istemeyiz.
İstekler mantıklı değil
Türkiye’den beklenen ne? Türkiye istenenleri karşılayabilir mi?
Türkiye’nin PYD’ye silah vermesinden ya da Cezire’deki PYD’liler için Kobani’ye koridor açmasından bahsediyorlar. Böyle bir talep Kobani için de Suriye ve Irak için de mantıklı değil. Türkiye, kendi üzerinden, bölgedeki örgütlerin birbirine silah aktardıkları bir ülke değil. O tip işlerin El Kaide’nin devletlerle savaştığı bölgelerde o ülkeleri ne hale soktuğunu gördük.
Derdimiz hem IŞİD, hem Esad
Nihai Hedef konusunda batı ile görüş ayrılığınız nedir?
Herhangi bir siyasi strateji olmadan hiçbir askeri strateji başarıya ulaşamaz. Hatta Siyasi strateji başarıya ulaşmak için zaman zaman askeri zaferlerden vazgeçer. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Deniyor ki ‘Türkiye’nin derdi IŞİD değil Esad’ın gönderilmesidir’. Hayır, Türkiye’nin derdi hem IŞİD, hem Esad terörünün ortadan kalkması ve bölgedeki bütün terör örgütlerinin ortadan kalkması. IŞİD ne kadar büyük bir tehdit ise Esad bundan çok daha fazlasını öldüren, IŞİD gibi yapıların ortaya çıkmasını sağlayan, bütün bölgeyi tehdit eden bir terör üretim merkezi olarak çalışıyor.
Suriyelilik bilinci öne çıkmalı
Sizin çözüm öneriniz ne?
Biz diyoruz ki burada kapsayıcı bir hükümet olmazsa daha büyük sıkıntılar doğacaktır. Çünkü devletlerin karşısında artık devletler yok. Asimetrik gruplar var. Bunlar da etnik, dinsel ya da mezhepsel radikalizm temelinde örgütleniyorlar. Bunu aşabilmek için Iraklılık, Suriyelilik vurgusunun öne çıkacağı hükümet ve ordu yapılarının çıkması lazım. Kantonlarda tekelci yapılar oluşturup radikalizm üretmek kimseye fayda sağlamaz, PYD bu hatayı yaptı. Türkiye’nin bahsettiği siyasi hedefler olmadan tek başına askeri operasyonlar sonuç vermez. Bazı Amerikalı uzmanlar Askeri operasyonlar konusunda büyük bir maliyetten ve 3 yıllık bir süreçten söz ediyorlar. Belli bir aşamadan sonra büyük ülkeler koalisyondan çekilirlerse, geride kalan kaos tablosuyla Türkiye baş başa kalacak. Türkiye’nin etkilenmesi, Çin’in Hollanda’nın etkilenmesi gibi olmaz. O yüzden siyasi proje olmalı tüm bunları kuşatan.
Daha kuvvetlisi gelir
IŞİD mi Esad mı öncelik sıralaması var mı?
Daha IŞİD’i bitirmekten söz ederken ondan daha tehlikeli bir örgütün varlığından söz eden haberler gelmeye başladı: Horasan... Biz acil durumu görelim ama acil durumun halledilmesi bir siyasi vizyona ve stratejiye oturmalı. Diyelim ki IŞİD’in üç yıl sonra bütün askeri kapasitesi ve terör gücü yok edildi, ideolojik zemini aynen kaldı. Daha kuvvetlisi ve tehlikelisi gelir. Her seferinde üç yılda beş yılda bir koalisyon toplayıp bölgeyi ateş çemberinde mi tutacağız. Uluslararası toplum Arap baharına destek vermeyerek büyük hata yaptı. Arap baharının enerjisi heba edildi. Sokaktaki enerjinin bir kısmı artık demokratik toplum hedefine değil radikal gruplara akarken, bunlara yönelik bir askeri harekat bunların ideolojisini marjinalize etmez. Tersine güçlendirir. Sürekli askeri harekatla, üstelik diktatörlerle değil sadece örgütler kısmıyla ilgilenirseniz, daha sert bir radikalizm ortaya çıkacaktır ve bu çok daha tehlikeli olur. Önemli olan bunların terör kapasitesi ile beraber ideolojik kapasitesini sona erdirmek. Bu da Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın vurguladığı siyasi stratejiyle olur.
Tablo değişmeli
Esad rejimi gibi diktatörlüklerle ya da kapsayıcı olmayan hükümet ve ordu yapılarıyla IŞİD gibi yapılar bir madalyonun iki yüzü gibi. Birbirini besliyor. Bu tablo değişmediği müddetçe Esad’ın tutumu IŞİD’i IŞİD’in tutumu Esad’ı besler. Bazı batılı dostlarımız bu hataya düşüyorlar. IŞİD’in ortaya koyduğu terör konusunda acil tedbirler alıyorlar, Esad meselesi ajandamızda yok diyorlar. Birinci basamağı atlayıp ikinci basamağa geçiyorlar. Birileri çıkıp dese ki “IŞİD meselesini bir kenara bırakalım, önce Esad meselesini halledelim” yine aynı hatayı yapar. Bunlar tek bir paket, birbirini besleyen süreçler.
Kürtleri bölgenin Baas’ı yapmak istiyorlar
Kürtler tarih boyunca çok acı çekti ve bugün hak ettikleri demokratik kazanımları elde ediyorlar. Türkiye de bunların kazanımlarını destekliyor. Buna karşın bazı devletler bu kazanımlara düşmanca yaklaşıyor ve bu kazanımları çalmak istiyorlar. Bunu da Kürt siyasi hareketleri üzerinde tekelci bir tahakküm kurmaya çalışan örgütler üzerinden yapmaya uğraşıyorlar. Bu örgütler Kürtlerin kazanımlarından çok kendi örgütsel çıkarlarını düşünüyorlar ve Kürt siyasi hareketlerini bölgenin yeni Baas hareketi yapmak istiyorlar. Burada sahip çıkılması gereken Kobani halkı mıdır yoksa PYD’nin Kobani üzerindeki tahakküm tekelinin devamlılığı mıdır? Bütün Kürt grupları dışlayacaksın Özgür Suriye Ordusu ile işbirliği yapmayacaksın ve Türkiye’nin Cezire’den Kobani’ye silahlı adam geçireceği koridor isteyeceksin. Bu, bölgeyi büyük sıkıntılara götürecek daha büyük felakete yol açar. Birileri Kürtleri bölgenin yeni Baas partisi yapmak istiyor. Bu yapılan şeyin arkasında şu var: Orada örgütün mevzi kazanması isteniyor ve öbür Kürt gruplara ne olursa olsun yeter ki PYD’nin tahakküm tekeli devam etsin. Oysa önemli olan Kürtlerin topyekün kazanımıdır.
Erbil konusunda niye hassas değillerdi
‘Kobani düşerse çözüm süreci de düşer’ dediler. Çözüm sürecini hangi olay gerçekleşirse gerçekleşsin bir şantaj malzemesi yapıyorlar. Çözüm süreci bir şantaj zemini değildir. Çözüm sürecine zarar vermek isteyen bunun altında kalır. IŞİD Erbil’e yaklaştığında ‘Erbil düşerse çözüm süreci biter’ demediler. Tel Abyad düşerken ya da Çobanbey düşerken temel bir hassasiyet koymadılar. Orada da Kürtler, Türkmenler ve Araplar yaşıyor. Çünkü orada Barzani var. Örgütün kazanımları için yaptıklarını Kürtlerin hakları için mücadele gibi gösterirlerse bu büyük bir aldatmaca olur. HDP’lilerin söylemi Kürtlerin hakkına sahip çıkma şeklinde değil, örgütün stratejileri temelinde şekilleniyor. Çözüm sürecini başka olaylara bağlamak, psikolojik harp taktiğidir. Bu da çözüm sürecine katkı sağlamak değil, sürece düşmanlık edenlere katkı sağlayacak bir siyaset izliyorlar.
Makbul olan, olmayan Kürt
Ölümlerin önemli bölümü Hüdapar-PKK çatışmasından yaşandığı söyleniyor. Bunun kaynağı nedir?
Bazı yazarlar, ‘Burada laik Kürtler ile diğerleri arasında bir savaş var’ diye tweetler attılar. Bu, KCK’nın açıklamalarıyla birlikte, içeride yine tek tipçi bir hakimiyet kurma, makbul Kürt, makbul olmayan Kürt ayrımı yapmak ve Kürt meselesini bir tür fiziki şiddete dönüştürme stratejisi görünüyor. Bu olaylar çıkacak, Türkiye’nin dikkati oradayken, bir grup başka bir grubu hedef alacak. Arkasında bir şey olmadığı söylenemez. Bunu yapanların ve teşvik edenlerin açık bir şekilde çözüm sürecini şantaj meselesine çevirmeye çalıştığı, hatta sabote etmek isteyenlere pas attığı gözüküyor. Çözüm süreci şiddete müsamaha gösterme, göz yumma süreci değil.
Süreç Mezopotamya’ya refah getirir
Çözüm süreci son 20 yılın bölgedeki tek başarı hikayesidir. Bölgede hiçbir şekilde diyalogla çözülmüş etnik temelli çatışma yok. Süreç bölge için bir model olarak ortaya çıkıyor. Bir tarafında çatışma, bir tarafında kimlik problemleri olan bu tip süreçleri, kimlik problemini demokratik yollardan çözerek, çatışmaları da silahlı unsurları görüşmeler yoluyla ortadan kaldırarak bitiren bir model. Çözüm süreci nihayete ulaştığında Mezopotamya da bütün bölgede refaha ulaşılacak. Bunun sabote edilmesi demek o bölgedeki çocukların geleceğinin çalınması demek. İster ulusalcılık adına çalsın, ister PKK adına çalsın aynı yere hizmet eder.
Vatandaş durumdan vazife çıkarmamalı
Bu olaylar yaşanırken milliyetçilik yükseliyor. Bazı şehirlerde Kürtler hedef oluyor.
Eylemleri yönetenler iki şey yapıyor. Doğu’da Hüdapar Batı’da da MHP gibi yapıları kışkırtıp çatışma ekseni oluşturmak istiyor. Bunlara güvenlik güçlerinin dışında sivil vatandaşların cevap vermesi, bunların amaçlarına hizmet eder. Güvenlik güçleri dışında hiçbir vatandaşımız kendisi için vazife görerek bu olaylara müdahil olmamalı, çünkü onu içine çekmek bu işin kurgusunda var.