MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ABD Başkanı Donald Trump'ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yolladığı mektuba dair, "Türk milleti Trump mektubunu gıyaben yırtmış ve çiğnemiştir" dedi.
Barış Pınarı Harekâtı'yla ilgili olarak, "Siyasi ve diplomatik kanallarla beslenen, milletimizin tamamıyla benimseyip arkasında durduğu askeri bir harekatın nasıl dengeleri değiştirip bekamızı emniyete aldığı son gelişmelerle iyice anlaşılmıştır" ifadesini kullanan MHP lideri, Erdoğan'a "milli duruşuyla birlikte tavizsiz ve teslimiyete kapalı tavrından dolayı" teşekkür etti.
"Geleceğin süper gücü Türkiye ve Türk milletidir" diyen Bahçeli'nin "Milliyetçi Hareket Partisi Siyaset ve Liderlik Okulu’nun 15.Dönem Açılış Töreni" nedeniyle yaptığı yazılı basın açıklaması aynen şöyle:
Terör, insanlığa ve insanlık değerlerine karşı cephe alan, şiddet saçan, saldırı yapan, vahşet yağdıran büyük bir felaket, vahim bir tehdittir.
Terörist, aklı ve ahlakı buharlaşarak iradesi alınmış, vicdanı çalınmış, hoşgörü ve merhametiyle birlikte değer ve maneviyatı çöle ve çöpe dönmüş cinayet ve suç makinesidir.
Hiçbir insani miras, hiçbir beşeri ve demokratik kıymet terörizmin kahredici yüzüne, terörün karanlık yönüne cevaz ve icazet veremeyecektir.
Terör bütün insanlığa çevrilmiş kanlı bir silah; barış, huzur ve güvenliğin önüne döşenmiş mayın tarlası, ölüm tuzağıdır.
"Kan kokusu almış bir köpek balığından daha tehlikelisi..."
Aynı zamanda terör örgütleriyle birlikte terörizmi hâkimiyet ve hegemonya vasıtası olarak gören, bu çerçevede pişkince ve pervasızca kullanan ülkeler güçlü olmaları şöyle dursun bütünüyle sabıkalı ve suçludurlar.
Bir damla petrolü bir damla kandan daha önemli ve öncelikli görenler insanlık onuruna kast etmiş, mazlumlara sırt dönmüş ilkel ve ilkesiz güruhtan başkası değildir.
Hatta kan kokusu almış bir köpek balığından daha tehlikelisi, petrol kokusu almış emperyalist haydutluk ve hayasızlıktır.
Terörün medeni ve modern dünyada asla yeri olamayacaktır.
Şayet bugün terör varsa, terörizm asimetrik mücadelelerin, çıkar ve güç çatışmalarının kör bir aracı olarak kullanılıyorsa esasen ne hukuktan, ne medeniyetten, ne de gelişmişlikten bahsetmek temelsiz bir uydurmadan öte anlam taşımayacaktır.
Terörizmi perdeleyen, terör örgütlerini önce kurgulayıp sonra adı konmamış ittifak kümesinde buluşan ve bu yolla mazlum toplumlara ateş ve yıkım ihraç eden ülkeler zulmün asıl elebaşları, zehrin ve zilletin asal elemanlarıdır.
Bilinmelidir ki, terör örgütlerinin destek ve yardım almadan var olmaları ham bir hayaldir.
Geldiğimiz bu aşamada bütün kanlı ve bölücü örgütlerin açık veya gizli bir sahibi olduğu tartışma götüremeyecek, aksi ileri sürülemeyecek skandal nitelikli bir vakadır.
PKK/PYD/YPG’yi eğitip, donatıp silahlandırarak kiralayanlar, DEAŞ’ı planlayıp, projelendirip tetikçi olarak kullananlar hiç kuşku yok ki sadece Türkiye’nin değil insanlığın topyekûn düşmanlarıdır.
Zalimlerin her yerinden kan damlayan paslı mızrağı hiçbir çuvala sığmamaktadır.
Ülkemiz terör illetinin pek çok badire ve belasına yıllarca doğrudan muhatap kalmıştır.
"Kefen yırtılıp atıldı"
Bu kapsamda ağır bedeller ödendiği aşikârdır.
Türk milleti terörle yaşamaya, hunhar eylemlere boyun eğmeye asla yanaşmamış, bunu gündem konusu dahi yapmamıştır.
Çünkü şerefli bir milletin ihanet ve melanete teslimi tarihin hiçbir devrinde görülmemiş, bundan sonra da görülmeyecektir.
Türkiye bugüne kadar yalnızca terör örgütleriyle mücadele etmemiş, perde gerisinde el ovuşturan, zulmün senaryosunu yazan muhasım ülkelerle de kıran kırana hesaplaşmıştır.
Türk milletine biçilen kefen her seferinde yırtılıp atılmıştır.
Çok açık ifade etmek gerekirse bu zahmetli süreç med-cezir halinde devam etmektedir.
Kuklaları temizlemek, piyonları alt etmek önemli olduğu kadar, bunları kumanda eden, iplerini tutan, silik bir gölge gibi sahne arkasında duran ahlaksız ve alçaklarla da mücadele elbette kaçınılmaz bir mecburiyettir.
Türkiye’nin yaptığı ve yapması gerekeni de budur.
Teröre menfaatleri gereğince göz yumanlar, teröristi görücüye çıkarmakla kalmayıp sabırsızlıkla kucaklamayı ve görüşmeyi bekleyenler rezalet ve hıyanetin etrafında birbirine tutunmuş suç ortaklarıdır.
Kimin kiminle aynı hizaya girdiği, kimlerin kimlerle silah çatıp kurşun askerliğe heves ettiği artık gizlenemeyecek boyutlardadır.
9 Ekim 2019 tarihinde başlayan Barış Pınarı Harekâtı adeta bir turnusol kağıdı işlevi görmüş, gizli kapaklı niyetleri, Türklüğe hasım çevreleri vatanseverlik basiretiyle açığa çıkarmıştır.
Türkiye’nin teröre karşı haklı, hukuki ve meşru harekatı karşısında nefesi kesilen, korkuya kapılan, keyfi kaçan, rahatı bozulan, yarası olduğundan sürekli gocunan mihraklar terör örgütleriyle al takke ver külah içinde olan yerli ve yabancı işbirlikçilerdir.
Bunlar izan, irade ve insaflarını çoktan kaybetmişlerdir.
Barış Pınarı Harekatı sonucunda terörizme bel bağlayanlar, terör örgütleriyle ihanet mesaisine girenler kesinlikle deşifre olmuşlar, yakayı ele vermişlerdir.
Bunlar beşeriyetin utanç vesikalarıdır.
Arap Ligi sakat tutumuyla Siyonizme ve Büyük İsrail hedefine alenen hizmet ettiğini göstermiş, dahası Türkiye’ye hançer kaldıran terör sponsorları birer birer kıyıya vurmuşlardır.
Sözde demokrasi, insan hakları ve demokrasi müdafaası yapan, aslında bu değerlerle uzaktan yakından alakaları bulunmayan AB ülkeleri terörü aklama ve arkalama yarışına girmişler, nihayetinde tarihin bir kez daha Haçlı tarafında durmuşlardır.
Avrupa Parlamentosu 24 Ekim 2019’da kronik siyasi hastalığından dolayı felce uğramış, Türk düşmanlığından, Türkiye’ye şaşı ve şaibeli bakışından dolayı itibar ve inandırıcılığını tekraren sıfırlamıştır.
Terörle mücadelemizi saptırıp Türkiye’yi kınayan ve yaptırım kuyruğuna saplanan Avrupa Parlamentosu, geçmişte teröristleri ağırlamasıyla, hunhar eylemlerle yana yana gelmesiyle nasıl ve nerede durduğunu gözler önüne sermiştir.
Her şey belirgin ve ortadadır.
Ne ibretlik bir tablodur ki, demokrasi beşiği, özgürlük kundağı, hak ve hukuk kaynağı olmakla övünenler terör örgütlerinin dümen suyuna çoktan girmişler, cinayetlere taammüden ortak olmuşlar, karanlığa tescilli şekilde kucak açmışlardır.
Bu nedenle AB ülkeleri ve Avrupa Parlamentosu ahlaken ve vicdanen sınıfta kalmakla yetinmemiş, asıl kınanması gereken odakların bizzat kendileri olduğunu da canilere destek vererek işaret ve ispat etmişlerdir.
Türk vatanında gözü olan, Türk milletinden asırlardır nefret duyan sömürge zihniyeti, batıl ve günahkar haçlı bereketsizliği yeniden vandal simasını göstermiştir.
Bununla birlikte KKTC Cumhurbaşkanı çirkef ve çirkin mesajlarıyla Kıbrıs Harekatı ve Barış Pınarı Harekatı’nı aynı kefeye koyarak oturduğu koltuğa, dökülen şehit kanlarına, Kıbrıs Türklüğüne ihanet ettiğini kanıtlamıştır.
Nitekim uyuyan Komünist uyanmış, zalimlerle birlikte eşzamanlı olarak devreye girmiştir.
ABD Başkanı Trump ise gerek tehdit dozu yüksek mesajlarıyla gerekse de Sayın Cumhurbaşkanımıza yazdığı çukur ve çürük mektubuyla iki ülke arasındaki ilişkilere önemli ölçüde hasar ve zarar vermiştir.
Türk milleti Trump mektubunu gıyaben yırtmış ve çiğnemiştir.
Kod adı Mazlum, asıl ismi canavar olan YPG’li teröristbaşını telefonla arayıp methiyeler düzen, bununla kalmayıp ülkesine davet eden Trump amansız ve tedavisi imkansız bir nefret ve melanet virüsüne yakalanmıştır.
Gerçekler örtülemeyecek kadar meydandadır.
Kırmızı bültenle aranan bir katilin müttefik bir ülke tarafından takdir ve taltif edilmesi ayıptır, hukuk dışılıktır, namertliktir.
ABD Başkanı’nın Türk milletinin onuruyla oynama teşebbüsü tarifi ve tamiri olmayan bir alçalma ve kepazelik halidir.
Üstelik CHP Genel Başkanı’nın Trump’ın zelil mektubunu grup toplantısında okuması, Barış Pınarı Harekatı’na içi yana yana destek açıklaması ne vatan sevgisiyle, ne de sorumlu ve sağduyulu siyaset anlayışıyla kesinlikle bağdaşmayacaktır.
Kılıçdaroğlu, Trump’ın Türkiye’deki derin gırtlağı, emperyalizmin densiz ve defolu tercümanı olduğunu küstah ve köhne ifadelerle ibra etmiştir.
CHP, Barış Pınarı Harekatı’na karşı tesis ve temin edilmiş çok aktörlü kara propagandaya resmen payandalık ve kuryelik yapmıştır.
Kaldı ki Türk düşmanlarına ikmal sağlamış, terör örgütleriyle dolambaçlı yollardan selamlaşmış, kuytu köşelerden paslaşmıştır.
Yaşananlar gerçekten de hazindir, sarsıcıdır, Türk milletine hakarettir.
Türkiye’ye karşı oluşturulmuş fitne, nifak ve tezvirat kafilesine gönüllü şekilde iştirak eden CHP’nin, yine Barış Pınarı Harekatı’nı karalayan terör sevici HDP’nin; amalı, fakatlı, kuşkulu cümlelerle eften püften destek veren İP’in maskeleri tümüyle düşmüştür.
Bunlar oluyorken Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Devlet Başkanlarının Barış Pınarı Harekatı’na destek açıklamaları muazzam ve ümit verici bir gelişmedir.
Türk’ün Türk’ten başka ne dostu vardır, ne de sahici ve samimi müttefiki olacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi Türk Birliği’nin bir gün mutlaka gerçekleşeceğine, Turan ülküsünün vücut bulacağına gönülden inanmakta, bu hedefin gerçekleşmesi için çalışmaktadır.
Barış Pınarı Harekatı’yla Türkiye hedeflerine ulaşmış, terörü sınır hattından söküp atmıştır.
17 Ekim 2019’da ABD’yle yapılan 13 maddelik uzlaşma, 22 Ekim 2019’da Rusya’yla sağlanan 10 maddelik anlaşma stratejik bir başarı, milli bir uyanışın müjdesidir.
1945’ten bugüne kadar bazen çok kutuplu, bazen de tek kutuplu bir alana hapsolan uluslararası sistem içinde manevra kabiliyeti zaman zaman daralan, siyasi, diplomatik ve ekonomik sıkışma yaşayan Türkiye sonunda feleğin çemberini kırmıştır.
Aynı anda hem ABD hem de Rusya’yla uzlaşmaya varıp Barış Pınarı Harekatı’nın haklılığını ve milli tezlerini kabullendiren Türkiye artık bölgesinde ve küresel zeminde parlayan, öne çıkan, sözünü dinleten bir ülke seviyesine bileğinin ve birikiminin yardımıyla ulaşmıştır.
Siyasi ve diplomatik kanallarla beslenen, milletimizin tamamıyla benimseyip arkasında durduğu askeri bir harekatın nasıl dengeleri değiştirip bekamızı emniyete aldığı son gelişmelerle iyice anlaşılmıştır.
Türkiye ihmal edilmesi, yok sayılması, hafife alınması imkansız bir ülke olduğunu milli şuur ve ruhuyla teyit ettirmiştir.
Erdoğan'a teşekkür
Bu konuda üstün bir emek ve çalışma sarfeden, sabır ve akılla mücadele gösteren Sayın Cumhurbaşkanımıza milli duruşuyla birlikte tavizsiz ve teslimiyete kapalı tavrından dolayı içtenlikle teşekkür ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti hükümetiyle övünüyor, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleriyle, gücünü tarihten ve milletten alan şahsiyetli diplomatlarımızla iftihar ediyorum.
Türkiye güney sınırları boyunca inşa edilmek istenen korsan terör devletine darbe indirmiş, teröristleri sınır hattından derinlemesine 30-32 kilometrelik bir alana kovalayarak süpürmüştür.
"Araplar ve Kürtler Türk milletinin kardeşidir"
Oyun bozulmuş, şer oyuncular bozguna uğratılmıştır.
Terörle mücadelemizi Kürtlere yönelik saldırı ve savaş olarak takdim ve tasvir edenler eğer şereflerini kaybetmedilerse akıllarından ve ahlaklarından mahrum olmuş kötürüm ve kötü niyetlilerdir.
Türklere okula başlar başlamaz Kürtlerden nefret edilmesi öğretiliyor diyenler insanlık müsveddeleri, düşman hafiyeleridir.
Kimyasal silah kullanıldığını, mabetlere ve hastanelere ateş açıldığını ileri sürmek şeytani bir saptırmadır.
Araplar ve Kürtler Türk milletinin kardeşidir.
Türkiye terörün belini kırmak; huzuru, barışı ve güvenliği ihya etmek; ülkemizdeki Suriyeli sığınmacıların vatanlarına emniyetle dönüşlerini sağlamak maksadıyla Barış Pınarı Harekatı’nı devreye sokmuştur.
Yalana ve iftiraya sarılıp haklı ve meşru mücadelemizi Kürtlere ve masumlara saldırı olarak tanımlayanlar hakiki Türk ve Kürt düşmanlarıdır.
Önümüzdeki dönemde Barış Pınarı Harekatı’nın önemli sonuçları olacaktır.
Bu durum mukadderdir, beklenen bir akıbettir.
Rusya’yla varılan mutabakat gereğince teröristlerin Tel Abyad’ın batısıyla, Resulayn’ın doğusundan çıkmaları için belirlenen 150 saatlik mühlet 29 Ekim 2019’da dolacaktır.
Hainler ülke içinde ve mücavir topraklarda kesinlikle tutunamayacaktır.
Teröre karşı başlayan, moral düzeyi çok yüksek olan mücadele azmi bir bayrak gibi Türk milletinin her ferdinin vicdanında dalgalanacaktır.
Türkiye’nin batıyla ilişkilerini ahlaken sorgulayacağı, geleneksel ittifak ilişkilerini gözden geçireceği bir süreç de son harekatla birlikte hız kazanmıştır.
Türkiye ne doğu ne de batı anlayışından ziyade, hem doğu hem de batı ekseninde dengeli ve eşit mesafede siyasi, ekonomik ve diplomatik ilişkilerini milli çıkarlar doğrultusunda yeni baştan ele alacak bir aşamadadır.
Müttefiklik hukukuyla 1952’den bu tarafa içinde yer aldığımız NATO’nun ise Türkiye’nin terörle mücadelesine soğuk bakışıyla tartışılması artık zarurettir.
Şunu özellikle belirtmek isterim ki, geleceğin süper gücü Türkiye ve Türk milletidir.
Türk’süz bir dünya yetimdir, Türk’ün kudreti ve birliği olmadan mazlumlara umut vaadi boşuna gayret, hezeyanla perçinlenmiş bayat bir gayedir.
Türkiye dünyaya demokrasiyi de, insan haklarını da, adalet ve hukuku da sahada ve masada tek tek dikte etmiş, deyim yerindeyse hafızalara nakşetmiştir.
Ülkemizle gurur, Türk milletine mensubiyetten de onur duyuyoruz.
Milli birlik ve beraberlik güçlü olduğu müddetçe, milli yürekler toplu vurduğu sürece hiçbir müstevlinin, hiçbir zalimin, hiçbir hainin, hiçbir sömürgecinin fermanı okunamayacaktır.
Nitekim tarih Türk milletinin destanını tekrar okumaya başlamıştır.
Bu destan bitmeyecek, bu devran da böyle gitmeyecektir.
Siyaset ve Liderlik Okulumuzun 15.Döneminin hayırlı olmasını yürekten diliyor, katılımcı öğretim üyelerine ve değerli arkadaşlarımıza üstün muvaffakiyetler temenni ediyorum.
Bahçeli'den program sonrası açıklama
Program sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bahçeli şunları kaydetti:
"Bazı konular vardır. Türkiye'de siyasetin birlik ve dirlik içinde olmasını zaruri kılmıştır. Bu en son olaylar bunu göstermiştir. TV'lerde sabitleşmiş ve sabit fikirleri sahip konuşmacılar, güvenlik sistemi olur mu olmaz, gidilir mi gidilmez mi; 6 aydır tartışıyorlar. Bunların yapacağı bir şey var. Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere salı günü yapmış olduğu grup toplantılarını özel bir odanın içerisinde kendisi için hazırlatıp baştan sona kadar dinlemeli. Burada neler söylemek istediğini ülke için faydalı cümleler kullandığını kendi kendine ayıklamalı. Yoksa her salı günü şu para nereye gitti, bu para nereye gitti e o zaman ara bul. Son günlerde bazı ülkelerde toplumsal hareketler oluşuyor. Bunların hepsi iktidara karşı bir toplumsal hareket başlatmak istiyor. Bu toplumsal hareketi başlatma yeteneği Kemal Kılıçdaroğlu'nda yok. Başka ülkelere özenerek Türkiye'de iktidar değişikliğini inanıyorsa bunun sonu iyi olmaz. Kendi en çok zararı görür."
(Sistem tartışmaları sorusuna yanıt) "Sistem bir seneyi aşmış işi gücü bırakıp geri mi döneceğiz."
Kaç tane üniversitemiz var. Çoğunda uluslararası ilişkiler var. Buralarda da kürsüler değerli bilim insanları var. Sabit fikirleriyle sabitleşmiş insanlar. Son dönemdeki Türk dış politikasındaki gelişmeleri inceleyecek ve gelecek nesillere aktarabilecek bir uygulamayı ortaya koyması için bu dönemi Suriye konusunda Doğu ile ilişkilerde bütün bunlar inceleyip gelecek nesillere kayıt düşmeleri lazım. Türkiye'de gelecek nesil, evet Türkiye bazı şeyleri başarabiliyor diyerek hepimize güven gelmesi lazım. Onun için bu Barış Pınarı Harekâtı önemli bir pınar. Buradan millet yararlanmalı. Bunlardan bir tanesi toplumsal kalkınmaya mutluluk ve refahı artırabilecek bir bunları değerlendirmek lazım. Ben pınarı 3-5 tane oluk olarak görmüyorum. 9 tane köklü pınar olarak görüyorum. Tarihi bir fırsattır. Televizyonlardaki değeri bilim insanlarından rica ediyorum Türkiye'nin geleceğini şekillendirebilecek görüşler ortaya koysunlar. Şimdi yeni bir moda var ya 0 atık diye, şimdi bütün fikirler sıfır atık.