Sağlık

Az enfeksiyon geçiren çocuklar alerjiye yatkın

Alerji, gelişen tedavi yöntemlerine rağmen hastalığa yatkın kişileri ölüme götürecek kadar ciddi sonuçlara sebep olabiliyor.

08 Şubat 2009 02:00
Alerji, gelişen tedavi yöntemlerine rağmen hastalığa yatkın kişileri ölüme götürecek kadar ciddi sonuçlara sebep olabiliyor.

Uzmanlar, çocukların bağışıklık sisteminin gelişiminin, alerjen maddelere verilen tepkilerin belirlenmesinde önemli olduğuna dikkat çekiyor. Dünyaya alerjiye yatkın olarak gelen çocuklar, geçirdikleri enfeksiyonlar sayesinde mikrop ve virüslerle mücadele etmeyi öğreniyor. Bağışıklık sistemi bu enfeksiyonlar sayesinde güçleniyor. Buna karşılık, çok temiz ortamlarda büyüyen, çok az enfeksiyon geçiren ve çok sık antibiyotik verilen çocuklar, yeteri kadar mikropla karşılaşmadığından, alerjiye daha yatkın oluyorlar.

Alerjinin, vücutt dışarıdan giren çeşitli maddelere karşı gösterilen anormal bir tepki olarak tanımlayan uzmanlar, yabancı olduğu halde, vücuda hiçbir zararı dokunmayacak hatta yararları olabilecek alerjinin düşman gibi işlem gördüğünü söylüyor. Bursa Prof. Türkan Akyol Göğüs Hastanesi Başhekimi Uzm. Dk. Burhanettin Alkan Zaman gazetesine yaptığı açıklamada, "Düşmana gösterilen bu aşırı tepki, vücutta birtakım hasarlara ve zararlara yol açmakta ve alerjik bir hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır. Alerjiye neden olan maddelere 'alerjen' denir. İnsanlar her maddeye karşı alerjik olabilirlerse de, alerjenlerin çoğu organik kökenli maddeler ve normalde zararsız olan, her gün karşılaştığımız, temas ettiğimiz, yediğimiz, içtiğimiz şeylerdir. Yumurta, süt, fındık, balık gibi besinler; bira, gazoz gibi içkiler, takılar, tozlar, polenler, aspirin, penisilin gibi cankurtaran ilaçlar. Bazı kişiler doğuştan alerjiye daha yatkın olurlar. Doğuştan, genetik olarak alerjiye yatkın olma durumuna atopi, böyle kişilere de atopik kişi denir. Atopik kişilerde alerjik hastalığın ortaya çıkmasında, örneğin astım belirtileri görülmeye başlanmasında çevresel faktörlerin çok önemli bir etkisi vardır. Nitekim genetik yapıları aynı olan tek yumurta ikizlerinin sadece yüzde 25'inde aynı alerjik hastalık bulunur. Alerji yalnız kalıtsal faktörlerin etkisiyle ortaya çıkıyor olsaydı, her iki çocuğun da aynı alerjik hastalığa sahip olması gerekirdi." dedi.

Alerjik hastalıkların ortaya çıkması için atopik özelliğe sahip kişinin belirli bir süre alerjenlerle temas etmesi gerektiğini anlatan Dr. Alkan, bu duyarlılık kazanma süresinin birkaç haftadan birkaç yıla kadar değişebildiğini kaydetti. Bir araştırmada, rahimle ilgili komplikasyonları olan annelerin bebeklerinde astım ve alerjik nezle riski yüksek bulunduğunu hatırlatan Alkan şöyle devam etti: "Fakat gebelikle ilgili komplikasyonları olan annelerin bebeklerinde böyle bir durum saptanmamış. Annenin uzun süreli stresinin, bebeğin gelişmekte olan bağışıklık sistemini etkileyebileceği ve bu şekilde de astım ve atopi riskini arttırabileceği de ileri sürülmüş. Prematüre bebeklerde astım riski 4 kez daha fazla. Bazı araştırmalarda, prematüriteden bağımsız olarak, düşük doğum tartısının da astım riskini artırdığı saptanmış. Ayrıca 20 yaşından küçük annelerin bebeklerinde astım riskinin yüksek olduğu da ileri sürülmüştür. Anne ve babaları sigara içen çocuklarda hırıltılı solunum, alt solunum yolları enfeksiyonları ve astım, evlerinde sigara içilmeyen çocuklara göre, özellikle hayatın ilk yıllarında çok daha fazla görülür. Annenin sigara içmesi, yaşamın ilk yılında ortaya çıkan astım için bir risk faktörüdür. Bu risk, annenin alerjik hastalığı olması durumunda 4 kat fazla olur. Bağışıklık sisteminin tam olarak gelişebilmesinde, 1 yaşından önce geçirilen enfeksiyonların büyük önemi vardır.".

Dünyaya alerjiye yatkın olarak gelen çocukların, geçirdikleri enfeksiyonlar sayesinde mikrop ve virüslerle mücadele etmeyi öğrendiğine dikkat çeken Dr. Alkan, bağışıklık sisteminin bu enfeksiyonlar sayesinde güçlendiğini söyledi. Buna karşılık, çok temiz ortamlarda büyüyen, çok az enfeksiyon geçiren ve çok sık antibiyotik verilen çocukların, yeteri kadar mikropla karşılaşmadığından, alerjiye daha yatkın olduklarını belirten Alkan, "Gerçekten de, çok çocuklu ailelerde ve erken yaşta yuvaya gönderilen çocuklarda astım ve alerjik hastalıkların daha az görülmesi, bu çocukların daha çok enfeksiyon geçirmeleriyle açıklanır. Buna karşılık az çocuklu ailelerde ve topluma fazla girmeyen ve daha az mikropla karşılaşan çocuklarda astım riski de yüksek. Çocukluk çağında çok sık antibiyotik kullanılması astım riskini artırıyor. Çocuğunuzun boğazı ağrıyor, ateşi var, burnu akıyor diye üzülmeyin ve de hemen antibiyotiklere sarılmayın. Çocuğunuzu erken yaşta yuvaya gönderin. Astım ve alerjiler, köy, çiftlik gibi ortamlarda büyüyen çocuklarda ve hatta gebeliklerini bu tür yerlerde geçiren kadınların bebeklerinde de daha az görülür. Bu gibi yerlerde kedi, köpek ve diğer çiftlik hayvanları ile iç içe büyüyen çocuklar daha fazla mikropla karşılaştıkları için, bağışıklık sistemleri daha güçlü olur ve alerjiye yatkınlıkları da azalır." dedi.