Aydın Engin*
İyi oldu. Deniz Yücel özgürlüğüne kavuştu.
İyi de yüce yargı erkimizin tutuklu yargılanmalarına hükmettiği daha pekçok Deniz Yücel var. Üstelik otomatiğe bağlanmış bir “tutuklu yargılama” bu.
Ezberledik. “Dosyadaki delil durumu, sanıkların delilleri karatma ihtimalinin var oluşu, kaçma tehlikesi....” diye başlayan kalıp bir cümle var. Duruşma savcıları bu cümleleri ezberlemiş; her duruşmanın sonunda verdikleri “ara mütalaa”da tekrarlıyorlar.
Bir sanık, bir avukat kalkıp “Ey duruşma savcısı, şu dosyada var olduğunu iddia ettiğin tutuklanmaya neden olacak delilleri bir sayıp döksene... Ey duruşma savcısı, delil diye dosyaya koydukların yazılmış,çizilmiş, yayımlanmış yazılar, görüşler falan filan. Tutukluluğu kalktığı takdirde hangi sanık, hangi delilleri ne yaparak ve nasıl karartabilir, bir anlatsan da anlasak... Ey duruşma savcısı, kaçma tehlikesi bulunduğundan demektesin, bu bilgiyi nereden çıkardın, bize de söylesen de bilsek” dediğinde sanığın da, avukatın da karşısında yıkılmaz bir suskunluk duvarı yükseliyor...
Oysa o savcı da, savcının söylediklerini ciddiyle alıp “Tutukluluk halinin devamına...” diye başlayan bir ara karar dillendiren yargıçlar da hukuk fakültesinin ilk sınıflarında şu evrensel hukuk ilkesini okudular:
Müddei iddiasını ispat ile mükelleftir...
Genç kuşaklar için arı dilde söylersek: İddia sahibi iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür...
Tamam yükümlü ama diliyle söylemese bile fiiliyle “Yükümlüğümü yerine getirmiyorum işte. Var mı bir diyeceğin” diye efelenen birsavcı ve onun isteklerini makul ve münasip bulan bir yargıçlar kurulu karşısında sanık ya da sanıklar ne yapabilir?
Sakın kalkıp “Canım yüksek yargı organlarına, mesela Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını kullanır ve hak ihlali kararı verilmesini ister. Eh koskoca yüksek yargı, onların en kocamanı Anayasa Mahkemesi bu kadar açık bir hukuksuzluğa göz yumacak değil ya” diye akıl vermeyin.
Yumar. Pek çok örneği var.
Haydi diyelim göz yummadı. Ama Türkiye’de yargı erkinde artık “Kim takar Anayasa Mahkemesi’ni” kuralı işliyor, farkında değil misiniz?
Biliyorum, iflah olmaz iyimserler ısrar edecek, “O zaman da AİHM var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Orası bu adaletsizliğin önüne geçer” diyecekler...
Ben de acı acı güleceğim, “Emin misiniz” diye soracağım ve ekleyeceğim:
-Ya AİHM kararlarına da uymuyoruz. Var mı bir diyeceğiniz, cevabını alırsanız hangi kapıyı çalacaksınız?..
***
Haydi gelin inadı bırakın, kestirmeden gidin ve bu Tırmık’ın en başında ipucunu verdiği etkili yola başvurun.
Eğer Federal Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in gönüllerini yapabilirseniz, akıllarını çelebilirseniz, yüreklerini yumuşatabilirseniz tahliye kararınız çantada keklik demektir.
Ondan sonra artık tutuksuz yargılanacaksınız.
Haaa, tutuksuz da olsa yargılamanın sonunda ağırlaştırılmış müebbed ya da hafifletilmiş müebbed gibi bir cezaya çarptırılabilirsiniz. Bu mümkün.
“O zaman ne yapacağız peki çok bilmiş Aydın Efendi” diye sormayın lütfen.
Şimdilik bilmiyorum. Ama hele tutuksuz yargılanacak olan Deniz Yücel davasının sonuna gelelim, bu sorunuzun da cevabını veririm.
Söz...
*Bu yazı Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.