T24 - CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu Başkanı Prof. Dr. Sencer Ayata, sadece “milli görüş veya cemaat çekirdeği”nden ibaret olmadığını söyleyerek, geçmişte Ecevit’e oy verenlerin iktidar partisine oy vermesini de buna örnek olarak gösterdi. Ayata, partisinin “yüzde 49” raporuyla ilgili ilk ipuçlarını Vatan gazetesinden Deniz Güçer'e anlattı.
İktidara oy veren yüzde 49’un analizini yapacağınızı söylemiştiniz. Bu oranı nasıl okumak gerekiyor?
AKP nasıl oy aldı? Bildiğiniz gibi öncelikle hizmet, din, lider ve iletişim gibi etkenler üzerinde duruluyor. Ekonomideki büyüme ve devlet olanaklarının yoğun biçimde kullanılması da oy artışında etkili oldu. AKP, Milli Görüş kökenli diğer partilerin yanısıra merkez sağ partilerin oylarının önemli bir bölümünü toplamayı başardı. Büyük bir kitle partisi her toplum kesiminden oy alır. AKP’ye oy veren milyonlarca beyaz yakalı, sendikalı işçi ve girişimci var. Ama AKP geçmiş seçimlerde olduğu gibi esas olarak eğitim ve gelir düzeyi görece düşük, kente yakın zamanda göç etmiş kesimlerden yüksek oranda oy almaya devam ediyor. Aynı şekilde köylerden ve küçük yerleşim birimlerinden.
Beklenmedik şehirlerden de de oy alabiliyor değil mi?
Aslında ilginçtir, ekonomik durgunluk nedeniyle dışarıya göç veren ve bu nedenle milletvekili kaybeden illerde AKP oy patlaması yapıyor. Bir de şunu ekleyebiliriz. Özellikle Başbakan kampanyaları sert bir çatışma ve kültürel kutuplaşma eksenine oturtarak olumsuz bir karşıt, neredeyse düşman imajı çiziyor ve kültürel çoğunluğu kendi tarafına toplamaya çalışıyor. Siyaset bilimciler Türkiye’de seçmenin üçte ikisinin muhafazakar olduğunu ve kolay kolay merkez sol partilere oy vermediğini söylerler. Başbakan bu tabanda bir ortak cephe oluşturmaya ve oylarını bu yoldan artırmaya çalışıyor. Kısaca profil bu.
CHP yüzde 49’u kazanmak için ne yapacak?
AKP seçmeni için muhafazakarlık bir ortak payda olarak düşünülebilir. Ama bu muhafazakarlık farklı tonlardan ve farklı toplum kesimlerinden oluşuyor. Bunların partiye bağlılığı aynı oranda değil. AKP bir önceki seçimde yüzde 10 dolayında oy kaybına uğramıştı. O zaman gördük ki hizmet, ekonomik performans, lider ve kampanya etkisi gibi nedenlerle oy veren seçmen çok daha kolay bir biçimde başka partilere yönelebiliyor. Özellikle ideolojik olmayan seçmenler daha kolay parti değiştirebiliyor. Yani AKP oy kaybedebilir. Bu kadar büyük bir kitleyi bir arada tutmak zor olabilir.
Peki CHP bu seçmeni kendisine çekebilecek mi?
CHP için sorun şu: CHP bu oylara sahip çıkabilir mi? Biz bu soru üzerinde duracağız. AKP koyu bir Milli Görüş veya cemaat çekirdeğinden ibaret değil. Bakın bir tek örnek vereyim, AKP seçmenleri arasında ciddi sayıda geçmişte Ecevit’e oy vermiş kimseler ve onların çocukları var. Onların ve diğer bazı kesimlerin oylarını kazanma onlar için bir gelecek umudu yaratmaya, onların çıkarlarını daha iyi savunmaya, onlarla arada iyi bir iletişim köprüsü yaratmaya bağlı. Şayet CHP daha sağlıklı ve daha donanımlı bir üye yapısına kavuşarak örgüt kapasitesini artırabilirse diğer partilerle bağları gevşek olan seçmenleri kazanamaması için hiçbir ciddi engel yok.
İletişim kurmak için bir yeni bir dini söylem yaratmak mı lazım?
Muhafazakarlık elbette sosyo-politik bir kavram. Ama sosyo-ekonomik bakımdan muhafazakar dediğimiz kimseler arasında büyük farklılıklar var. Muhafazakar oy kalelerine bakalım; AKP oylarının yüzde 60’lara çıktığı Anadolu kasabalarına veya deyim yerindeyse büyük kent varoşlarına. Bu mahallelerde işsizlerin oranı çok yüksek, çalışanların gelirleri çok düşük, toplumsal güvence zayıf, sigortasızlık ve Yeşil Kart uygulaması çok yaygın, kadınların işgücüne katılımı en alt seviyelerde ve okur yazar olmayanların, ilkokulu terk edenlerin sayısı çok kabarık. Türkiye’deki muhafazakarlığın göz ardı etmememiz gereken bir yüzü de bu. Biz CHP olarak bu kesime ulaşmak için sosyal adalet ve sosyal politikaları vurgulayan çizgiye yüklendik. Buna yönelik sağlam projelerimiz vardı.
Seçmen tam olarak benimsedi mi projeleri?
Siyasette kısa zamanda sonuç alınmayabiliyor. Yeni iletişim biçimleri ve yeni projelerle gitmek gerekiyor bu kesimlere. Sabır, çalışma ve kararlılık gerekli. Ama şimdiden bir netice aldık sanıyorum. Ne yapacağını yakından izleyeceğiz ama kurulan Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı, bizim Aile Sigortası ve sosyal politika merkezli siyasi çizgimize karşı bir AKP önlemi olarak geliştirilmiş gibi görünüyor.
CHP genç kadınlardan çok ilgi görüyor
CHP seçmeni giderek gençleşiyor görüntüsü var. En önemli etken ne oldu sizce?
Genç kuşakta lise ve üniversite mezunlarının oranı yaşlılara oranla çok daha yüksek. Bildiğiniz gibi eğitim düzeyi yükseldikçe ve kentleşme arttıkça CHP oyları da yükseliyor. Bir önemli neden bu. Okuyan genç kadınlar, kadın erkek eşitiliğine yaşlılardan daha çok inanıyor. CHP, AKP’nin tersine bu değerleri savunuyor ve genç kadınlardan daha çok ilgi görüyor. Gençler internet yasakları gibi konularda hassas. Sosyal medya gençlerin yaşamının en önemli parçası haline geldi. CHP yasakları hep eleştirdi. Genç nüfus gençlerin protesto hareketlerine karşı hükümetin aşırı tepki göstermesine hoş bakmıyor. Gençler bizim gençlik raporumuzda da ortaya koymaya çalıştığımız gibi gençliğini yaşamak istiyor.
Ne istiyorlar?
Daha çok bağımsızlık, daha çok serbesti, daha renkli bir hayat istiyor. AKP ise çoğu yerde gençler üzerindeki toplumsal çevre baskısını onaylıyor. İtaatkar, disiplinli gençler istiyor. Sadece dindarlığı kastetmiyorum. Kendini bir iki amaca odaklamış ve hep bu amaçlara ulaşmak için çabalayan gençler istiyor. AKP’nin bu tür yaklaşımları yeni kuşaklara giderek daha az hitabedecektir. Çünkü gençlerin önüne konan çok farklı değerler, ilişkiler ve davranış modelleri var. CHP’nin görüşleri ve değerleri genç kuşakların geleceğe ilişkin düşünce ve beklentileri ile daha uyumlu.
MHP’ye giden CHP oyları geri dönecek mi sizce?
Kampanya boyunca MHP’nin baraj altında kalması ihtimali konuşuldu. Kaset olayları bu yöndeki endişeleri büsbütün artırdı. AKP tek başına anayasa yapacak çoğunluğa ulaşır mı veya başka düşünceler de olabilir ama esas soru bu idi. Birçok ailede fertlerin oylarını CHP ile MHP arasında böldüğünü ben de işittim. Ama bu oran yüzde 1’in altında deniyor. MHP ile hem CHP hem de AKP arasında ciddi bir karşılıklı oy akışkanlığı var. Partiler arasında her yönde hareketler olabilir ama bu son gidenler CHP’ye daha kolay geri dönebilirler.
Kayseri ve Konya’daki CHP algısını anlarsak...
İç Anadolu ve Karadeniz’in CHP’ye bakışı ne oldu bu seçimde?
Her iki bölgede oy artışı var. Karadeniz Türkiye ortalamasını neredeyse yakalıyor. Ama diğer sahil şeritlerine göre AKP oyları çok yüksek ve makas fazla açık. İç Anadolu’da ise ilerleme daha zayıf. Bu bölgelerin iki ortak özelliği var. Birincisi, bölge illerinin çoğunluğu sosyo-ekonomik gelişmişlik göstergelerinde alt sıralarda yer alıyorlar. CHP oyları ise tersine sosyo-ekonomik gelişme arttıkça artıyor. Ama Kayseri, Konya gibi görece gelişmiş kentlerde oylar neden yeterince yüksek değil? Açıklama için diğer önemli etkene, yani din ve muhafazakarlık gibi sosyo-kültürel etkenlere mi ağırlık vereceğiz? Bu iki kentteki ve bölgedeki CHP algısını iyi anlarsak İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerdeki muhafazakar ‘varoşlar’ dediğimiz olguyu da daha iyi anlarız. Buralarda yaşayanların önemli bir bölümü İç Anadolu ve Karadeniz bölgelerinden göç edenler. Bu tür çalışmaları ciddi olarak yapacağız.
Siyasetin merkezi artık daha sağda ve daha muhafazakar oldu deniyor. Sizce CHP merkezin neresinde?
Önde gelen bir siyaset bilimcimiz önemli bir saptamada bulundu: AKP oyların yarısını alarak merkeze oturdu ama bu merkez artık eskisinden farklı olarak daha sağda ve daha muhafazakar. Seçmen tabanı için bu saptama çok doğru. Ama AKP politikaları ile birlikte merkezin niteliğinin de değiştiğini görmemiz lazım. Merkezin özelliği giderek daha belirgin hale gelen otoriterleşme. Artık dış dünya da Türkiye’deki gidişi böyle değerlendiriyor. Biz CHP’nin önümüzdeki dönemdeki misyonunu şöyle görüyoruz: Güçler ayrılığı ve yargı bağımsızlığını sağlayarak temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması. Bir özgürlükçü demokrasi mücadelesi. Biz Türk siyasetinin temel sorununu ve kendi mücadelemizi, otoriter merkezi demokratik merkeze dönüştürme olarak görüyoruz. Demokratik merkezin toplumsal altyapısı örgütlü sivil toplum olacak.
Oylarınızın eskiye oranla Türkiye genelindeki dağılımına baktığınızda ne görüyorsunuz?
CHP’ye oy verme davranışında bir kırılma yok. CHP lise ve özellikle üniversite mezunlarından daha yüksek oy almaya devam ediyor. Kırdan kente göç etmiş bir kimsenin kentte kalma süresi arttıkça CHP oyları da artıyor. Yani Türkiye kentleştikçe CHP oyları artıyor. Tarımdan sanayi ve özellikle hizmetler sekörüne geçiş hızlandıkça CHP oyları tırmanıyor. Yani beyaz yakalılar, yani vasıflı işgücü CHP’ye daha fazla oy veriyor. Bunlar mühendisler, banka memurları, şirket yöneticileri de olabilir sekreterler, hemşireler, mağazalardaki satış elemanları da olabilir. Gelecek bilgi ekonomisi diyoruz. Bu ekonomide çalışanların çoğunluğu CHP’ye oy veriyor. Bu kesim insan kaynakları bakımından çok zengin. Gelecek için hayal ettiğimiz orta sınıf toplumu vizyonuna sahip olan kesim bu. CHP bu kesimin yoğun olarak yaşadığı yaklaşık iki yüz dolayında ilçede oylarını yüzde onun üzerinde artırmış. Biz bu kesimin başta bilgi olmak üzere sahip olduğu kaynaklardan yararlanarak işçi, işsiz, dar gelirli kesimlerin desteğini nasıl kazanırız diye düşünüyoruz. Geçim kavgası dar gelirli yurttaşlara, özellikle onların çocuklarına yeni ve çağdaş bir orta sınıf olma hayali sunmak için çalışıyoruz.
Ayata muhafazakar varoşlarla iletişim kurmak için partisinin büyük çaba gösterdiğini, önemli projeler üretildiğini bunun sonuçlarının zamanla alınacağını söylüyor.
‘BDP oy artırdı, AKP’nin açılım politikası çöktü’
Başbakan “Artık taviz yok” dedi. Bölge yeni bir döneme mi giriyor?
Milli Görüş hareketinin temel eleştirisi din bağı devre dışı bırakıldığı için Kürtler’in entegrasyonunun sağlanamıyor olması idi. AKP din bağını güçlendirerek ve yeni ekonomik patronaj ağları oluşturularak sorunun çözüleceğini öngördü. Son seçimler bu açıdan çok kritik. Çünkü BDP’nin sürekli olarak oylarını artırdığı ve 2011 seçimlerinde AKP’yi geride bıraktığı 9 il itibarıyla bu politika çöktü. AKP’nin temel siyaseti başarılı olamadı. Demokratik açılım denilen ve kimsenin hakkında fikir sahibi olmadığı politikalar ile sorunu terörle mücadele olarak gören yaklaşımlar arasında sürekli gidip gelen iktidarın bu konudaki hazırlıksızlığı ve çaresizliği iyice gözler önüne serildi. AKP’nin esas beklentisi din ve patronaj odaklı politikaların netice vermesi idi. Esas politika tutmadı.
‘Sahillerde kayıp yok artış var’
12 Haziran seçiminde CHP’nin güçlü olduğu birçok ‘sahil kenti’nde de AKP’nin oylarını artırdığı görüldü. Ayata ise partisinin sahillerde oy kaybı yaşamadığını 2007’ye göre oylarını artırdığını savunuyor:
Bizi referandum yanıltıyor. Kazanana bakarak bir ili aynı renge boyuyoruz. O zaman birçok sahil ili hayır oyuna bakarak tek renge boyandı. Şimdi referanduma bakarak CHP geriledi deniyor. Oysa gerçek şu. AKP 2007’de sahillerde CHP’nin çok önündeydi. 2007’ye göre sahil illerinde oylarını daha da artırdı. Ama CHP daha çok oy artırdı. Örneğin Çanakkale, Balıkesir gibi illerde CHP Türkiye ortalamasının çok üzerinde oy artırarak AKP’ye yaklaştı. Adana, Mersin, Hatay keza. Ara hala çok açık ama Bursa’da CHP yüzde 7 AKP ise yüzde 2 oy artırdı. Trakya’nın tümü, Muğla, Aydın gibi illerde CHP, AKP’yi açık ara geçti. İzmir’de de fark CHP lehine açıldı. Ne oldu derseniz DP, Genç Parti eridi ve hem CHP hem AKP birlikte yükseldi. Ama CHP daha fazla yükseldi. Yani kan kaybetmedi tersine çok kazançlı çıktı. Bu sahil denilen bölgenin önemini iyi değerlendirmiyoruz. Nüfusun yarıdan fazlası denize kıyısı olan illerde yaşıyor. Çünkü bu iller göç alıyor, Doğu Karadeniz dışında sahildeki iller ekonomik gelişme merkezleri. CHP’nin sosyo-ekonomik gelişmenin hızlı olduğu bölgelerdeki gelişme eğilimi önceki seçimlerde olduğu gibi daha da hızlanarak devam ediyor.
‘Terör dursa önyargı da azalır’
Prof. Dr. Sencer Ayata ile en son Hatay’ın Dörtyol ilçesinde meydana gelen PKK saldırısı ve ardından gelişen olaylar üzerine konuşmuştuk. Prof. Ayata ile 13 askerin şehit edilmesinin ardından yaşanan gerginlileri de konuştuk. Ayata “Yeni Dörtyollar olabilir mi?” sorumuzu şöyle yanıtladı:
“Hepimiz olmamasını diliyoruz. Özellikle politikacılar ve yöneticiler olmaması için tüm güçlerini ortaya koymalı. Çünkü bir yılda bu tür olaylara meydan verecek ortamlar ve yapılarda ciddi bir değişiklik olmadı. Neden çünkü sınıfsal, etnik ve mekansal ayrışmalar kaybolmadı. Şehirlerimizin çoğu son 60 yıldır sürekli göç alıyor. Kürtler genellikle en son gelenler. İşsizlik, kayıt dışı istihdam, zayıf sosyal güvenlik gibi nedenler onların sosyo-ekonomik entegrasyonunu zorlaştırıyor. Yani sınıfsal farklılıklarla etnik farklılıklar üst üste biniyor ve sonuçta bu nüfus ayrışmış mekanlarda toplanıyor. Yarı kapalı mahalleler, bu grupların görünürlüğünü artırıyor. Bazı durumlarda farklı gruplar arasında rant kavgaları yaşanıyor. Ulaşım, pazar yeri, otopark vs. Partilerin etnik temel üzerinden siyaset yapması söz konusu olabiliyor.”
Ayata 13 şehidin ardından ülke genelinde yaşanan gerginlik ve çıkan olayları ise şöyle değerlendirdi:
Ülkedeki siyasi kutuplaşma, çatışma ve özellikle şehit cenazeleri bu gerilimleri tetikliyor. İçe kapanma, karşılıklı önyargıların oluşması, dışa dönük öfke ve çatışma noktasında bir sorumlu arama bu sürecin birbirini izleyen aşamaları. İşte bu tip bir siyasi yapı olarak düşünüldüğünde onlarca kasaba şehir var Türkiye’de kucağında bomba taşıyan. Tetiklenmeye hazır ortamlar olduğu gibi duruyor. Terör dursa, kan dursa önyargılar azalır, ayrışma azalır, kaynaşma artar. Tabii bu gerilimleri azaltmaya yönelik bilinçli, sistemli çalışma gerekli. Ayrışmış mekanlarda yaşayanları kente entegre edecek güçlü sosyal politikalar gerekli. Bu yapılıyor mu? Kanımca hayır.