Emekli tuğgeneral Thomas Reiter, Avrupa Uzay Ajansı'nın insanlı yolculuklardan sorumlu direktörü. Reiter ilk kez 1995'te 176 gün süreli bir göreve yollandı. Reiter burada MIR İstasyonu'nda görev yaptı. Thomas Reiter'in ikinci yolculuğu 2006'daydı. Uluslararası Uzay İstasyonu'ndaki bu misyon 166 gün sürdü. Reiter, uzay yolculuklarının insanı nasıl etkilediğinden Avrupa Uzay Ajansı'nın geleceğe ilişkin konseptine DW'nin sorularını yanıtladı.
DW: Uluslararası Uzay İstasyonu'nda tıptan fiziğe bir dizi alanda deneyler yapılıyor. Sizi en çok hangi deneyler heyecanlandırdı?
Thomas Reiter: Uzayda asli görevimizin yeryüzündeki bilim topluluğuna hizmet ve istasyondaki araştırma çalışmalarının onlara yansımasını sağlamak olduğu göz önüne alındığında, soru biraz haksız bir nitelik kazanıyor. Elbetteki havacılık ve uzay mühendisliği eğitimimden ötürü başlangıçta malzeme bilimi ve fiziksel deneyler bana daha cazip geliyordu. Ancak daha sonraları bunlara tamamen yabancı olduğum tıbbi deneyler ve biyoloji de eklendi. Bunlar da oldukça ilgi çekici. Hücre biyolojisi, bağışıklık sistemi ya da kalp ve dolaşım sistemi gibi bir havacılık ve uzay mühendisinin alanına girmeyen konular hakkında bilgi ediniyorsunuz. Bu gerçekten de harika.
DW: Astronotlar yerçekimsiz ortamda bir tür deniz tutması yaşıyor. Siz bunu ne kadar sürede aştınız?
Thomas Reiter: Aslında epey hızlı oldu. İlk defasında beni MIR İstasyonu'na bir Soyuz füzesi taşıdı. İstasyona iki gün süren bir yolculuktan sonra varıyorsunuz. Bu arada hareket etmenin çok zor olduğu, daracık bir kapsül içindesiniz. Gövdeniz ya da kafanızla yaptığınız her hareket eziyete dönüşüyor; o zaman midenize kadar bunu hissediyorsunuz. Ama boynunuzu sabit tutup gövdenizi hareket ettirmekle yetindiğinizde bunu bir nebze olsun kontrol altına alabiliyorsunuz. İki günlük yolculuktan sonra istasyona kenetlendiğinizde nispeten alışmış oluyorsunuz.
İlk yolculuktan 11 yıl sonra, Uluslararası Uzay İstasyonu'ndaki ikinci misyonumda, vücudum bu ilk deneyimi hatırlar gibiydi. Uyum süreci daha kısa sürdü. Tabi uzay mekiğinde Soyuz'a kıyasla her şeyin daha hızlı olduğunu unutmamak lazım. Fırlatılıştan 8 dakika sonra ana motor kapatılıyor. Hemen o anda çalışmaya başlıyorsunuz. Uzay giysileri çıkarılıyor, kemerle bağlı olduğunuz koltukları yerinden söküp bir kenara kaldırıyorsunuz. Mekiğin içini komple taşıyorsunuz. O arada mecburen hareket ediyorsunuz.
DW: Uluslararası Uzay İstasyonu'nda beynin fonksiyonları da araştırılıyor. Bunlar tıbba nasıl yansıyacak?
Thomas Reiter: Beyne veriler iç kulağımızdaki denge organı, gözler, kas mekikleri ya da cildimiz gibi belli reseptörlerden aktarılıyor. Beynin bu verileri tam olarak yorumlayamamasından kaynaklanan pek çok hastalık var. Bunlar, beyinde birleşen, üç boyutlu mekânda nasıl ilerlememiz, dengemizi korumak için neler yapmamız gerektiğini içeren veriler.
Mekânlara ilişkin algımızda hangi reseptörün nasıl bir etkide bulunduğu araştırılıyor. Örneğin iç kulakta denge sağlayan organlar otokonya isimli mikroskopik taşlar içeriyor. Doğrusal hareketi algılamaya yarayan bu taşlar, yerçekimsiz ortamda devre dışı kalıyor. Buna karşılık yine iç kulaktaki yarım daire kanalları sinyal iletmeye devam ediyor. Bu nedenle uzayda yalnızca belirli reseptörlerin beyindeki veri işlem sürecine etkisini inceleme imkânına sahibim. Araştırmalarla duyu eksikliğinin görüldüğü hastalıkların yansımalarını ve buna karşı alınabilecek önlemleri belirliyoruz.
DW: Bu yıl Alman Alexander Gerst ve İtalyan Samantha Cristoforetti olmak üzere Avrupa Uzay Ajansı'nın iki astronotu Uluslararası Uzay İstasyonu'na yollanacak. İstasyondaki bilimsel görevleri hakkında bilgi verir misiniz?
Thomas Reiter: Alexander Gerst insan ve malzeme bilimleri, fizik ve biyoloji ağırlıklı 30'dan fazla deney uygulayacak. Bu deneyler, dolaşım ve denge sistemimize ilişkin veriler sağlayacak. Veriler, bundan önceki astronotlar tarafından yapılmış deneyleri tamamlayacak. Özellikle insan bilimlerinde belli bir yargıya varabilmek için bir gözlemin birden fazla denekte saptanmış olması şart.
DW: Uzaydaki araştırmaların bilimsel birikime katkısı tartışılmaz. Peki Uluslararası Uzay İstasyonu görevini tamamladıktan sonra bu boşluğun nasıl doldurulması planlanıyor?
Thomas Reiter: İşin bu yönü bilimsel danışma kurullarında da gündemde. Devamlılığı sağlayabilmemiz önemli. Bir yandan deneylerin tekrarını önlerken, diğer yandan başlanan bir deneyin sona ermesini sağlamalıyız. Geleceğe dair perspektifinizin olması bu anlamda önem taşıyor. İster Uluslararası Uzay İstasyonu olsun, isterse başka bir platform, devamlılığı sağlayacak adımların atılmasını sağlayacağız.
Bu tercihi yaparken, Avrupa Uzay Ajansı üyesi ülkelerle yoğun görüş alışverişinde bulunacağız. Sonuçta, deneylere yapılacak yatırımı mümkün olduğunca üst seviyede tutabilmek için araştırma altyapısının işletim giderlerini mümkün olduğunca düşük tutmanın şart olduğu unutulmamalı. Bir sonraki 10 yıla bakış açımızı şekillendiren anlayış özetle böyle.