Sennur Tezer*
Bu yıl Tüyap’ın onur konuğu Atilla Dorsay’dı, 50 kitabı olan bir sinema eleştirmeni.. Son yazdığı gazete “iktidara çok yakın”dı. Bir söyleşide bu durumun altını çizmesinin nedeni, bir yıl önce Emek Sinemasının yıkımıyla ilgili yazısındaki restleşmeyle mesleğini, kariyerini riske atışıydı: “Emek yoksa ben de yokum”.
Ve Emek Sinemasına kazmayı vurdukları gün o da yazdığı gazeteden ayrıldı. Çünkü “insanların bazı davaları savunmakla kalmayıp, durum elverişli olduğu takdirde daha çok angaje olmaları gerektiğine” inanıyordu. “Emek Sineması yıkılacaksa ben de gazete yazarlığını bırakırım” tavrı bir restti ve resti görülmüştü. Emek Sineması olayını kişileştirmişti. “Bu konuda iktidara çok yakın bir gazetede inatla yazmasına rağmen hiçbir sonuç alınamamıştı.” Emek üstelik uluslararası bir festivalin başladığı günlerde yıkılmaya başlanmıştı. Dorsay bir kez daha anlamıştı ki:
İktidarlar, planlarına uymayan, kendilerini onaylamayan yazıların kendilerine yakın ya da uzak gazetelerde yayınlanmasıyla ilgilenmiyorlardı. Onları ilgilendiren kendilerinin her yaptıklarını onaylayan “yazarlar”dı.
Bir anda yazılı basından ayrılmıştı ama pişman değildi: “Türkiye’de kitlelerin, hele ki gençlerin ideolojik politik nedenlerle sokağa çıkmadıklarını, onun dışında zaten hiç yürümeyeceklerini düşünüyorduk. Sonuçta Emek’in yıkımı bir kültür olayıydı. Buna rağmen gençler katıldı (...) üzerinden iki ay geçmeden Gezi olayları başladı. O zaman olay daha da büyüdü. Emek Sineması eylemleri biraz da Gezi’nin provasıdır. Yani şu kanıtlandı, insanlar sadece ideolojik-politik nedenlerden ötürü değil, kültürel veya ekolojik sebeplerden dolayı da yürürler, protesto ederler ve sonuç almaya çalışırlar. Bu tipik Batılı bir tavırdır. Müslüman ve Doğulu toplumlarda pek böyle şeyler olmazdı, başlangıç oldu. Emek ve Gezi eylemleri bir dönüm noktasıydı .”
Atilla Dorsay 12 yaşından başlayarak izlediği filmleri “sinema defterleri”nde kayda almaya başlamış. Bu defterler Tüyap’ta sergilendi. Defterlerin düzenlemesi sinema yazarlığıyla birlikte, mimarlık eğilimlerinin de kanıtı.
Atilla Dorsay gazete yazarlığını bırakalı dokuz ay oldu ve üç kitap yayımladı: Quo Vadis İstanbul (Nereye Gidiyorsun İstanbul), Emek Yoksa Ben de Yokum, 100 Yılın 100 Türk Filmi. Sinema meraklılarının yalnızca Dorsay’ın kitaplarından oluşacak bir kitaplıkla aradıkları her bilgiyi edinmeleri olası ama, şimdilik hiç olmazsa 100 Yılın 100 Türk Filmi’ni edinmeleri yeterli.
Attila Dorsay’ın “Emek yoksa ben de yokum” deyişini ve sözünü tutuşunu çok önemsiyorum. 12 Eylül ile aydın tavrı üstüne üretilen ve pekişen olumsuz efsaneleri yok edişi çok önemli. Bedel ödemeyi göze alışı da.
Sağol Atilla Dorsay. Senin kararlı tutumunu çok özlemişiz. Fuarın onur konuğu oluşunu kutluyoruz. Nice onurlu ödüllere.
*Bu yazı Evrensel gazetesinde yayımlanmıştır.