Yeniden Atletico Madrid'te oynarken Barcelona'dan teklif gelmesi durumunda yine aynı tercih yapacağını dile getiren milli oyuncu, "Yüzde yüz yaparım. Çünkü Barcelona bir hayal. Sizin mesleğinizde ki en üst seviye neyse bir futbolcu için de Barcelona en üst seviyedir. Başka bir şeye geçiyorsunuz; ülkenizi temsil ediyorsunuz. Barcelona resmi sosyal medya hesabından oyuncularıyla birlikte Cumhuriyet Bayramı'nı kutluyordu. Yani bunu hangi parayla, hangi ilişki ile yaptırabilirsiniz?” diye konuştu.
Milli Takımın kaybettiği bir maçta oyundan alınırken gülmesine yönelik eleştirilere de değinen Turan, “Hiç kimse acaba İzlanda’yı ilk yendiğimizde, Selçuk frikik attığında, Avrupa Şampiyonası’na gittiğimizde ne kadar ağladığımı hatırlıyorlar mı? Bir defa insanların, sevinçlerini ve üzüntülerini belirtme şekilleri farklı olabilir. Evet, orada güldüm. Hala da o maça hatırladığım da o sinirle evde bazen gülerim. Hayatımda bir 5 maç saysak bir tanesi en çok üzüldüğüm maç odur” dedi.
Türkiye’ye dönüşünde neden Galatasaray’a değil de Başakşehir’e transfer olduğu sorusunda da yanıt veren Turan “Galatasaray beni hiçbir zaman istemedi. İnanıyor musunuz buna? Komik bir teklif geldi diye bir lafım var benim, onlar bunu söylerler. Komik teklif neden demiştim biliyor musunuz? Çünkü basında gazetecilere söyleyip, söylemişlerdi. Mustafa Cengiz’i, şimdiki yönetimi ve hocamızı ayrı tutuyorum. Bu konuda onlarla ilgili hiçbir şey yok. Ama daha önceki yönetimden hiç kimse beni istemedi” şeklinde konuştu.
Bir gece kulübünde şarkıcı Berkay’ın eşini rahatsız ettiği iddiası ve ardından yaşanan tartışmada Berkay’ın burnunu kırmasına ilişkin konuşan Turan “Ben hayatım boyunca hiç kimsenin eşi ile alakalı böyle bir ahlaki durum içerisinde olmadım. Böyle bir şey kesinlikle ve kesinlikle, asla ve asla yoktur. Öteki hatalar konuşulur edilir, dava süreci. Ama net ve net şekilde söylüyorum. Bu ülkede herkes kimin ne olduğunu bilir. Eğer konu bu kadar hassas ise sabah 6’da gazeteci aranmaz, bu işin reklamı olmaz. Bu konularla ilgili tek söyleyeceğim budur” ifadelerini kullandı.
Milli Takım uçağında gazeteci Bilal Meşe’ye saldırmasına ilişkin pişman olduğunu dile getiren Arda Turan, “Bilal Abi'ye yaptığım davranış 100'de 100 haksız, ondan özür diliyorum. Bunu yapmasaydım da kendimle çelişirdim, ona bunu sormasaydım... Ama öteki konuda haksızım, yine o pişmanlığı, o üzüntüyü hissediyorum. Milli takımı bırakma sebebim de böyle bir yanlış yapınca, hata yapınca, arkadaşlarım, hoca dahil o zaman milli takımı bırakmamı istemediler ama bu davranışı yapıp milli takımda kalmak doğru değildi. Milli takım futbolcusuna yakışmazdı, kendi cezamı kendim kestim" şeklinde konuştu.
Turan, geçtiğimiz günlerde babasını kaybeden Galatasaray teknik Direktörü Fatih Terim'i aradığını söyledi.
CNN Türk’te yayınlanan 40 programında Buket Aydın’ın sorularını yanıtlayan Arda Turan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:
İnsanlar size neden bu kadar kızıyorlar? İddia edildiği gibi şımarık mısınız?
Bu konumun getirdiği haller, tavırlarda bazen sıkıntılar olabilir. İnsanlara mutlaka ki hak veriyorum. Bazen giydiğimiz, bazen gezdiğimiz, bazen ses tonumuz, bazen oturuşumuz bunlarla ilgili gerçekten hatalara düşmüş olabiliriz, ama ben bu yerlere tırnaklarımla kazıyarak geldim. Ailemle bağlarım güçlü, arkadaşlarımla bağlarım güçlü, kendi mutlu olmak istediğim hayatı yaşıyorum. İnsanların istediği hayatı yaşayamam ki, onlar beni başka bir kalıba sokmak istiyorlar. Ben böyle bir çocuğum. Galatasaray'da oynarken işte Metin Oktay gibi der, ben Metin Oktay olamam ki. Ben Arda olmak istiyorum zaten. Metin Oktay'ı çok seviyorum, ama ben Arda olmak istiyorum. Böyle bir hayat yaşamak istiyorum. O yüzden insanlara hak vermiyor değilim. Yüzde 100 hak veriyorum ama onların da beni anlamasını bekliyorum. Şımarık mıyım? Bence değilim. Bunu anneme babama sormak lazım. Annemle, babam her çıktıklarında ‘Oğlumuzdan Allah razı olsun.’ diyorlar. Yani ben nasıl kendime şımarık diyeyim. Ama şöyle bir sıkıntım var. Her doğruyu her yerde söylemeye çalışma, her haksızlığın karşısında kendim dikilme gibi hatalarım var. Bu da ne oluyor? Toplum nezdinde her zaman kendini doğru ifade edemiyorsun, her şeye karışmış gibi oluyorsun. Sorunun başında söylediğim gibi insanları anlıyorum. Yani ben de bazen bilmediğim bir konu hakkında bir yorum yapıp kızabiliyorum. Ama şımarık mıyım? Kişiye göre, kime göre, duruma göre değişir.
Barcelona'da tutunamamanızın ağırlıklı nedeni Messi mi?
Messi'nin söylendiği gibi bir ağırlığı vardır. Ama Benim Barcelona'dan ayrılma sebebim yüzde bir bile Messi değildir. Çok iyi arkadaşımdır. Barcelona'daki oyuncularla hala görüşüyorum. İspanya'dan, Barcelona'dan buraya gelenler var. Neymar'la, Dani Alves ile bazen Piqué ile konuşuyorum. Hatta tenis federasyon başkanımızı Piqué ile buluşturdum. Türk Hava Yolları ile buluşturdum. Davis Cup gibi organizasyonun CEO'luğunu yapıyor şimdi kendisi. Belki Türkiye'ye getirmeye çalışacak. Bunun için bile uğraşıyorum. Bununla ilgili hiçbir sebep yok. Benim Barcelona'dan ayrılma sebebim Luiz Enrique ile takımın 12. Oyuncusuydum, jokeriydim ve çok fazla süre buluyordum. Valverde gelince, bana bu şansı tanımadı. Ben de oynayamadığım yerde mutlu olmadığım için, taktiksel, sporun içinde olacak sebeplerden dolayı ayrıldım. Çok basit, o kadar basit ki. Hayatta bazen basite bakmak zor oluyor ya, bu kadar. Barcelona'dan bundan ayrıldım ve kimse de bana git demedi. Oynamadığım için ben kendim ayrıldım. Ben Barcelona'da hala kalabilirdim, hala oturabilirdim ki birçok insan bunu tercih eder. Ama bu benim tercihim değildir. Ben her zaman mücadele etmekten, çalışmaktan yanayım. Barcelona'dan ayrılış sebebim, Barcelona'ya gitme sebebim ile hemen hemen aynı. Çalışmak ve mücadele etmek.
Teklif edilse yine Atletico Madrid'den Barcelona'ya geçer misiniz?
Yüzde 100 geçerim. Çünkü Barcelona bir hayal. Sizin mesleğinizdeki en üst seviye neyse, bir futbolcu için de Barcelona en üst seviyedir. Başka bir şeye geçiyorsunuz. Ülkenizi temsil etmek. Barcelona resmi Twitter hesabından Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyordu, oyuncuları ile beraber. Bunu hangi parayla, hangi ilişkili ile yaptırabilirsiniz. Barcelona'ya gittim. Sponsorluk transferi dendi. Ver bakalım 100 milyon Euro, Türkiye'den bir oyuncu alacaklar mı? ‘Şu oyuncuyu al.’ de alırlar mı? Yani bu kulüpler böyle şeylerle hareket ederler mi? O yüzden dediğim gibi Barcelona'ya mutlaka giderim. Bir hayaldi, bence bu hayal hala birçok gence hala bir hayal, bir çizgi, bir çıta olarak duruyor diye düşünüyorum.
Adamlık ne demek? Sizin lügatınızda kime adam denir?
Bir defa benim böyle bir lügat oluşturma, sözlük oluşturma bir çabam yok, böyle bir durumum yok. Bu adamlık lafı da böyle biraz cinsiyetçilik işine doğru gitti. Bunu da artık açıkçası sevmemeye başladım, kullanmıyorum. Halbuki neydi? Toplum nazarında, kurallarda yazmayan, örfümüz, adetimiz, inandığın doğrunun peşinden gitmek, doğru ve dürüst olmaktı. Dedim ya, zaten yıllardır bundan çekiyorum. O doğruyu illa Arda savunsun. Ama savunmazsam da içime sinmiyor, rahat edemiyorum. Bu hikaye buradan başladı. Ama bu sözü artık çok fazla kullanmamaya çalışıyorum. Neden? Bir tarafı cinsiyetçiliğe gitti, bir tarafı Lügat oluşturmaya çalıştı. Ama bu adamlık kelimesinin içindeki vasıfları taşımak için hayatım boyunca uğraşacağım, mücadele edeceğim. İnsanların dedikleri değil, benim ne yaptığımı bilmem önemli. Bazen konuşuyoruz. Kazanması lazım. Hayatta kazanmaya ne olarak bakıyoruz. Para, şan, şöhret, başarı? Evet bunlar önemli, ama ben evin içine girdiğimde oğlumla, ailemle, arkadaşlarımla çok mutluyum. Çok şükür yatağa yattığımda huzurla uyuyorum. Gerçek kazanç bu. Cem Yılmaz'daydım geçen gün. Cem Abi şakalarının arasında dedi ki, "Eğer herkes gerçekten zenginse bir manası oluyor grupta..." Bütün dünyadaki insanlar zenginse... Yani zenginlik nedir? Para nedir? Başarı nedir? Çünkü bizde de yoktu. 70 metrekare evde büyüdüm. Bizde de yoktu. Ama kimsede olana bir şey demiyorduk. Helal hoş olsun diyorduk veya o gözle bakmıyorduk. Anlatmak istediğim şey, hayatta kazanç olarak neye bakıyorsunuz? Mutluluk. İşte çok sevdiğim Zafer Çika bir anda vefat etti. Allah rahmet eylesin. Yani bir anda bitiyor hayat. Ölüm bize hiç gelmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. Halbuki öyle değil. Mutluluğa ne olarak baktığımız, kazanca ne olarak baktığımız çok önemli bence.
Neden Milli Takımın kaybettiği bir maçta oyundan alınırken güldünüz?
Bu soruyu sorduğun için teşekkür ederim bir defa, içimde yaradır bu. O kadar büyük bir yaradır ki. Hiç kimse acaba İzlanda’yı ilk yendiğimizde, Selçuk frikik attığında, Avrupa Şampiyonası’na gittiğimizde ne kadar ağladığımı hatırlıyorlar mı? Bir defa insanların, sevinçlerini ve üzüntülerini belirtme şekilleri farklı olabilir. Evet, orada güldüm. Hala da o maça hatırladığım da o sinirle evde bazen gülerim. Hayatımda bir 5 maç saysak bir tanesi en çok üzüldüğüm maç odur. Neden biliyor musun? Sebebi şu; Dünya Kupası'na gitme maçımız, Türk tarih için çok önemli bir defa veya iki defa. Dünya Kupası'na gideceğiz. Gitme şansımız var. Ve şöyle bir şey oluyor; Lucescu sürekli toplantı yapıyor ve şöyle bir şey diyor. ‘İzlanda sürekli uzun top atıyorlar. Onlar bizden daha fizikliler. Lütfen kafa topuna çıkmayın. Etrafında kapatın ki düşen topu alalım.’ Bu anlattıklarımı anlayabildiniz değil mi? Bizim maçta yediğimiz golle bakar mısınız? Arkadaşlarımı asla ama asla eleştirmek için söylemiyorum. Oluyor futbolda ama bu kadar üst seviye, bu kadar ülkemiz için önemli bir maçta böyle bir gol yedik. Bir sonraki gol. ‘Lütfen merkezlerine oynamayın çok kapatıyorlar. Kenardan oynayalım ki kaybedeceksek de kenardan kaybedelim.’ Merkezden kaptığımız topla geçiş yiyip gol yiyoruz ve Dünya Kupası'nı kaybediyoruz. O kadar toplantı toplantı, o kadar izah, çalıştığımız yerlerden gol yersek Arda da oraya çıkarken sinirden gülerek gelir. Çünkü neden hayatında istediği en çok istediği şey kaybediyor. Türk Milli Takımı hayatımda en çok sevdiğim şey, hala en çok sevdiğim şey. Desteklerden kendi en çok sevdiğim şey. Böyle bir şey olabilir mi? Buna günü diyenler bence art niyetlidir. Ben hala üzüntüsünü yaşıyorum. Hala oturup o İzlanda maçında acaba şöyle mi yapsaydık, Emre ağabeye pas atsaydım onu gol atsaydı, şöyle mi olurdu diye düşünüyorum. İnsanların üzüntülerini sevinçlerini duygularını belirtme şekillerine bari karışmayın. Yani o zaman galibiyetten sonra ağlarken de kazandık ağlıyor mu diyorlar? Böyle bir kariyerde bir oyuncuydum ve Dünya Kupası oynayamadım. Bu benim içimde yaradır. Dünya Kupası nasıl bir şey bilmiyorum. Yani bu yarayla yaşıyorum. Bunu anlatırken de gülüyorum. Bu gülümsemeyi buradan bir kareyle çekersen Arda gülüyor dersin. Hayatınızda görmek istemediğiniz maçlar vardır, bu onlardan biridir. İnsanlar böyle nasıl düşünürler diyorum. Ayak tendonum buradan yırtılmıştı. Botla gezdim 3 ay. Acıbadem'de Mesut ağabey vardır fizyoterapist, isteyen sorabilir. ‘Arda saçmalama, bu ayakla gelip oynanmaz.’ Dedi. Letonya maçını da öyle oynadım. Yırtılsa belki 6 ay belki bir sene oynayacağım. Kendi futbol kariyeri riske attım. Ben bunları şöyle yaptım böyle yaptım, helal hoş olsun yine olsa yine yaparım. Ben ülkemi kadar çok seviyorum. Başka şeylerden söyleyeyim size zaten bir sürü malzeme veriyorum. Başka şeylerden vurun bana yani.
"Kendi cezamı kendim kestim"
Gazeteci Bilal Meşe ile arasında yaşanan olaylar nedeniyle de pişmanlığını dile getiren 32 yaşındaki futbolcu, "Öncelikle burada bir pişmanlığım var. Bilal Ağabey'e bunu yaptığım için çok üzgünüm ama şöyle bir şey var. Bilal Ağabey benim evime en çok giren gazeteciydi. Bana hiçbir şey sormadan Bilal Ağabey yazılı bir imza görünce 'Ah bu paranın gözü kör olsun' diye çok kırıldım. Bilal Ağabey'e de uçakta onu sordum, dedim ki; Sen buradasın, federasyon başkanı, hocamız, yöneticiler herkes burada.. Buyur ağabey, ben kimden bir lira para istemişim söyle, cevap vermedi bana. O günden sonra benimle selamı sabahı kesti. Ben ona üzüldüm. Bilal Abi'ye yaptığım davranış 100'de 100 haksız, ondan özür diliyorum. Bunu yapmasaydım da kendimle çelişirdim, ona bunu sormasaydım... Ama öteki konuda haksızım, yine o pişmanlığı, o üzüntüyü hissediyorum. Milli takımı bırakma sebebim de böyle bir yanlış yapınca, hata yapınca, arkadaşlarım, hoca dahil o zaman milli takımı bırakmamı istemediler ama bu davranışı yapıp milli takımda kalmak doğru değildi. Milli takım futbolcusuna yakışmazdı, kendi cezamı kendim kestim" şeklinde konuştu.
Neden Galatasaray'a değil de Başakşehir'e transfer oldunuz?
Bir defa Göksel Gümüşdağ bu transferi yaparken dedi ki ‘Arda hiçbir zaman Galatasaray camiasını kaybetmez. Galatasaray her zaman senin camian. Onu bilerek hareket et.’ Sağ olsun bu benim gönlümü hep rahatlattı. Galatasaray beni hiçbir zaman istemedi. İnanıyor musunuz buna? Komik bir teklif geldi diye bir lafım var benim, onlar bunu söylerler. Komik teklif neden demiştim biliyor musunuz? Çünkü basında gazetecilere söyleyip, söylemişlerdi. Mustafa Cengiz’i, şimdiki yönetimi ve hocamızı ayrı tutuyorum. Bu konuda onlarla ilgili hiçbir şey yok. Ama daha önceki yönetimden hiç kimse beni istemedi. İlk Barcelona’ya transfer olduğumda 6 aylık dönemde boştum, müsaittim. Gazetelere haberler, kamuoyu yoklaması… Bu yüzden komik dedim, söyleyemiyorum. Yani Galatasaray yönetimine ve başkanına cevap olmaz diye söyleyemiyorum. Bir Galatasaray başkanı ‘Arda ekonomiyi tercih etmiştir.’ dedi. Nasıl ekonomiyi tercih edeyim. Hayatımda iki tercih hakkı oldu mu da ben ekonomiyi tercih ettim. Galatasaray benim camiam. Galatasaray başkanına veya başka insanlara benim cevap vermem doğru olmaz. Ama ben Galatasaray’a hayatım boyunca hiç yanlış yapmadım. Ben 13-14 milyon Eurolar kazandırarak gittim. Dünyanın her yerinde Galatasaraylıyım diye söyledim. Ben rakiplerimizden de teklif aldım. Be yaptığım ve hangi cevapları verdiğim ortadadır. İsteyen istediğini söyleyebilir. Bu söylediklerimde yine Mustafa Cengiz ve Fatih Terim’i ayrı tutuyorum. Ayhan Hoca ile Igor Tudor oradaydı. Onlara da sorsunlar. Gelmedi, Galatasaray beni istemedi diyemiyordum. Utanıyorum, insanlara ne diyeyim. O zaman da oynarken Galatasaray beni istemedi. Kamuoyu yoklaması yapıyorlar, biraz taraftar, birkaç mesaj aman. O zaman tamam, aman. Ne yapayım ben Galatasaraylıyım. Ama Başakşehir ile en büyük hayallerimi yaşayacağım inşallah.
Şimdi geçtiğimiz aylar içerisinde Fatih Terim’in babası vefat etti biliyorsunuz ama siz ne cenazeye gittiniz ne de görünen baş sağlığı mesajında bulundunuz. Bu da kamuoyunda tepki yarattı. Fatih Terim ile babasının ölümünde yanında olamayacak kadar aranız kötü mü? Gerçekten baş sağlığı mesajı göndermediniz mi? Sizin oğlunuz oldu, o sizin oğlunuzun doğumunda sizi tebrik etti mi?
Şimdi şöyle bir şey var görünen baş sağlığı nedir Buket Hanım mesela?
Yani kamuoyuna yansıdı mı, yansımadı mı diyeyim.
Ya yakışıyor mu bizim ülkemize görünen baş sağlığı demek... Talat Amca Allah rahmet eylesin. Kendisi hayır duasını aldığımız, daha önce konuştuğum bir büyüğümüzdü. Hocamızın da başı sağ olsun tekrardan duyduğumda da ilk kendisini telefonla aradım hocamızla da konuştum. Biz böyle insanlar değiliz.
Aradınız yani Fatih Terim’i?
Duyar duymaz aradım, aramaz mıyım? Olur mu öyle, şey duyar duymaz aradım. Bir baba vefat etmiş, orada hemen aradım. Yani fırsat olsa cenazesine de giderdim. Ama biz çalışıyoruz. Kulübümüzü temsilen başkanımız gitti. Öteki tarafta rahmetli Zafer Çika, abimizdi beraber yedik, içtik, güldük. Cenazesine gidemedim. Serdar Özkan canım kardeşim. Annesi vefat etti. Allah rahmet eylesin. Cenazesine gidemedim, kendi babaannemin cenazesine gidemedim. Bizim mesleğimiz böyle bir meslek ama görünen baş sağlığı nedir? ben görünen baş sağlığı dilemiyorum kimseye, dilemeyeceğim de.
İşte Arda Turan baş sağlığı dilemedi oldu tabi...
Olur mu öyle şey ya. Ben o taraftar mutlu olacak diye... Ahmet, Mehmet mutlu olacak diye, olur mu? Ya burada acı var, acıyı paylaşıyorsunuz. Allah gani gani rahmet eylesin. Duasını da etmişimdir, ederim de her zaman... Öyle şey olmaz, o başka bir konu.
Çocuğunuzun doğumunda Fatih Terim sizi tebrik etti mi?
Ya hoca aramadı. Şundan dolayı aramayabilir yani bir tarafta ölüm bir tarafta doğum var. Bir tarafta üzüntü, bir tarafta sevinç var. Hani üzüntülere ve sevinçlere verilen tepkiler aynı olmayabilir. O yüzden mutlaka ki ‘çocuğu oldu’ iyi şeyler geçirmiştir içinden. O yüzden hiçbir problem yok.
Basında göründüğünüz kadar agresif biri misiniz?
Galiba biraz agresifliğim var. Aslında basında göründüğü kadar agresif değilim, ama biraz agresifliğim var. Bunları düzeltmek için işte davranış bilimi hocasına da gidiyorum. Sağ olsun, Emre Hocaya gidiyorum, fikir danışıyorum. Daha iyiye gittiğimi düşünüyorum. Tabii o kadar çok bir şeyle muhatap oluyoruz ki, o kadar çok müdahale, o kadar çok olmayan şey karşımıza geliyor ki... İzah, izah, izah, izah. E sonunda bir yerde de patlıyorsun. Ama yani burada yüzde 50 - 50. Biraz benim de hatalarım var. Ama yüzde ellilik kısmında karşıya top atalım biraz, adaletli olsun.
Berkay ve eşi ile aranızda ne geçti? O gece yaşananlardan dolayı pişman mısınız?
Dava sürecinde olduğu için bu konularla ilgili konuşmam normal değil. Ama orada barda iki erkek arasında yaşanan tartışma hoş değil tabii ki. Bir hata, yanlışlık var. Hastane işi de göründüğü gibi değil. Gayet normal bir konuşmaydı. Benim bu konuyla ilgili söyleyeceğim tek şey şu; ben hayatım boyunca hiç kimsenin eşi ile alakalı böyle bir ahlaki durum içerisinde olmadım. Böyle bir şey kesinlikle ve kesinlikle, asla ve asla yoktur. Öteki hatalar konuşulur edilir, dava süreci. Ama net ve net şekilde söylüyorum. Bu ülkede herkes kimin ne olduğunu bilir. Eğer konu bu kadar hassas ise sabah 6’da gazeteci aranmaz, bu işin reklamı olmaz. Bu konularla ilgili tek söyleyeceğim budur. Davalar bitsin, ben uygun şekilde uygun zamanlarda gerekenleri söyleyeceğim. Ama bu konuyla ilgili başka bir hassasiyetim var. O kadar Barcelona’da, Madrid’de yaşadım. O kadar evime gelen giden oldu. Haklı olduğumu bildikleri halde dostların sessizliği üzdü beni. Neden? ‘Aman bizde bir şey olmasın.’ Bir toplum baskısı, bir harala gürele oldu ya ilk zamanlar. Sonra da bir sürü gazeteci aradı. ‘Ardacım kusura bakma, o olay öyle değildi böyleydi falan.’ Onları da geçiyorum, beni dostlarımın sessizliği üzmüştür. Bunu ilk defa burada söylüyorum, onlara söylemedim. Hepsi eşleriyle, kız arkadaşlarıyla onları bir Türkiye ağırladım İspanya’da. Canları sağ olsun. Ama sessizleri beni üzmüştür. Onlar kendilerini bilirler. Ama Arda yine onların her sıkıntısı olduğunda maddi manevi yanlarında olmuştur. Arda cengâver zaten. Kesilip, doğranıp biçilmeye hazır bu ülkede, olsun. Tatsız ve gerçeği yansıtmayan bir olay. Bu iftirayı asla kabul etmiyorum. Benim kulübüm, Milli Takım sorumluluklarım olduğu için sesimi yükseltmedim çok fazla bu işler hassa olduğu için. Bizim konumuzda bu işler hassastır, bu kadar sağa sola düşmez. Biz iyi gün dostu da arıyoruz artık. İyi günümüzde bizi kıskanmayan, bizim sevincimizle sevinen. Onları da özledik biz. Artık zor günleri kendimiz atlatıyoruz. Ama iyi kazanırken acaba bizimle seviniyor mu diyoruz artık.
"Varoştan gelen bir futbolcu olarak" kendi tavsiyenize uyup, hiç psikoloğa gittiniz mi?
Tabii ki kendi tavsiyeme uydum. Hala da gidiyorum. Davranış bilimi hocasına da gidiyorum psikoloğa da gidiyorum. ‘Varoştan gelen futbolcuların psikoloğa ihtiyacı var.’ demedim. Belki bana o zaman o eğitim verilseydi, ben bu zamanda 20 tane hata yapıyorsam, 7 tane yapacaktım. Belki konu daha başka bir yere gidecekti. Bu yardımı, bu eğitimi altta vermek lazım. 30-35 yaşına geldiği zaman insan zaten bir yolu kat ediyor. Bazı doğru ve yanlışlara inanıyor ve buradan döndürmek zor oluyor. Yani bir takım 40 milyon Euro harcıyorsa, 3 milyon Euro'sunu altyapıya harcayacak. Harcamıyoruz, harcamadığımız zaman da bu oluyor. Ben aslında böyle demiştim. Ama varoştan gelen futbolcular psikoloğa gitmeli diyor. Vatandaş burada böyle yazmış. Bir de "Varoş kelimesini de kullanmamışımdır ben orada. Varoş kullandığım bir kelime değil, sevmem de. Geldiğim yere "Varoş" demem çünkü...
"Hanımcılık kazansın" diyen eşlerden misiniz? Evde kimin sözü geçer?
‘Yeter artık, söz milletin. Hanımcılık kazansın’ diyorum ve konuyu kapatıyorum. Evde Aslıhan iyi bir karar mekanizmasıdır. Sorumluluk almayı da sever. Ama bizim evimizde demokrasi var. Ben uyurken Aslıhan'ın sözü geçiyor. Ben kalkınca benim. Ben evin içine hiç karışmam. Evde sürekli koltuklar kaplanıyor, renkler değişiyor. Mesela bizim evin salonu var, ama ben oturamıyorum. Girmem yasak gibi. Eve gidiyorum, ya salon değişiyor ya da üst katta oturma odasında oturalım hikayesi var. Evle ilgili hiçbir şeye karışmam mümkün değil. Sadece "Beğendin mi?", "Beğenmedim" dersem de, beğenmeme ikna ediliyorum. O yüzden ben de ne yapıyorum? Beğendim diyorum. Ama Aslıhan zevklidir. Ev işlerinde düzene sadıktır. O yüzden demokrasimiz var bizim. İyi anlaşıyoruz yani. Karar mekanizmamız da beraber çalışıyor. Çok doğrucu Aslıhan o biraz sıkıntılı. Aslıhan küt küt doğrucudur yani. Bilseniz ne kadar doğrucu olduğunu. Hiç söylenmeyecek yerde öyle patavatsızlıklar olur ki bazen. Mesela bir ev bakmaya git, evi beğenmediğini belli eder. ‘Yahu yapma’ diyorum, ayıptır. Yani o ifadesinden onu anlıyorsunuz. O da onu yapmak istemiyor. Ama huyu, ‘Ne yapayım.’ diyor. Bir şeyi beğenmesin hemen belli eder. ‘Ya bir idare et, insanlarında gönlü olsun. Çıkıyoruz zaten.’ Yok, bana mısın demiyor.
Türkiye'de en beğendiğiniz futbolcu kim?
Emre Belözoğlu, Burak Yılmaz. İkisini çok beğeniyorum. Çok özel oyunculardır. Cengiz, Hakan Çalhanoğlu'nun Cenk'in yerleri çok ayrı. Çünkü ülkemizi temsil ediyorlar. Şimdi Çağlar, Okay, hepsi gittiler. Ozan Kabak, başka birçok beğendiğim oyuncu var. Ama onların inşallah Emre abileri gibi Burak abileri gibi seviyeye gelmelerini istiyorum. Onların ikisi de çok iyi örnekler. Emre abi kariyeriyle profesyonelliği ile Burak her gittiği yerde konsantre olup, en iyisini verebilmesi ile o hırsıyla, o yüzden ikisini de çok beğeniyorum. Dünyada Messi en iyi oyuncu tartışmasız. Michael Jordan nasılsa o da öyle. Kendim beraber oynadığım için değil. Futbolun içindeki her anlamda donanımlı olduğunu düşünüyorum.