Modern dünyada 60 dakika olarak ölçtüğümüz “bir saat”, Antik Roma döneminde sabit bir zaman birimi değildi.
Bir saat, yazları 75 dakika olarak, kışları ise yalnızca 45 dakika olarak ölçülebiliyordu.
Yaklaşık 8 yıl önce araştırmacılar İtalya’da bir Antik Roma kentinde, ön kısmı çamura gömülü ve hareket ettirilemez halde, oyulmuş, bir tarafı düz bir taş parçası buldular.
Orta Çağ Dönemi’nde antik kalıntıların arasındaki bu parçanın sürüklenerek, inşaat malzemesi olarak kullanmak amacıyla taşındığını düşündüler.
Üç kişilik bir ekip bu taş parçayı zorlukla çıkardığında, ekipteki Cambridge Üniversitesi profesörü Alessandro Launaro heyecanla bağırdı: “Şuna bakın! Üstünde yazıtlar var.”
Yazıtlar, taş parçasının gömülü olduğu toprağa, Latin harfler ve gizemli çizgilerden oluşan izler bırakmıştı.
Interamna Lirenas'ta keşfedilen güneş saati
Ekip, topraktan söktükleri parçayı incelediğinde, taşın ne amaçla kullanıldığını da anladı.
Bu, bir Antik Roma güneş saatiydi. Dünyada kazılar sırasında keşfedilen yüzlerce benzer saatten biriydi.
Çamurun içinde yıllarca saklı kalan parça muazzam bir şekilde korunmuştu.
Geçen her saati göstermek amacıyla taşın yüzeyi bir çizgi ile bölümlere ayrılmıştı. Üstünde bir de saatin sahibine ait yazıtlar görülüyordu.
En heyecan verici yanı ise, yılın farklı dönemlerinde gündüz saatinden olabildiğince yararlanmak için Antik Romalıların böyle bir çözüm bulmuş olmasıydı.
Dünyada her üç ülkeden biri yılda iki kez tartışmalı yaz saati uygulamasını hayata geçirerek, zaman kavramı ile oynuyor. Bu şekilde yaz akşamlarını uzun tutmayı, kış aylarında ise daha aydınlık gündüzlere uyanmayı amaçlıyorlar.
ABD ve İngiltere ile Avrupa‘nın önemli bir bölümü, bahar döneminde saatleri bir saat ileri, sonbaharda yeniden bir saat geri alarak bu uygulamayı hayata geçiriyor.
Pensilvanya Üniversitesi profesörü James Ker, Antik Roma'da yaz gün dönümü ile kış gün dönümü arasında saat uzunluklarının gün be gün, ufak ufak değiştiğine dikkat çekiyor.
Her yıl iki defa gerçekleşen ve gündüz ile gecenin eşit olduğu ekinoks zamanlarında ise, bugün olduğu gibi bir saat 60 dakika olarak ölçülüyordu.
Antik Romalılar bu çarpıcı zaman bükme sistemi ile gün ışığının bir saniyesinin dahi boşa gitmemesini amaçlıyordu. Güneş olduğunda ve resmi anlamıyla gündüz saatlerinde, çoğunluğu işinin başında oluyordu. Güneş batıp gece olduğunda ise boş zaman uğraşlarına zaman ayırıyor ya da uykuya geçiyorlardı.
Launaro’nun 2017’de Interamna Lirenas olarak bilinen antik kentte bulduğu güneş saati, modern güneş saatlerine benzemiyordu.
Düz ve dairesel olmak yerine, ortadan ikiye bölünmüş bir yarım kaseye benziyordu.
Merkez noktasından uçlara çekilen çizgilerle saatler 12 parçaya ayrılmıştı.
Güneş saatinin yüzeyi bu yarım kürenin üstü, altı ve ortasında bir kez daha kesişen çizgilerle bölünüyordu. Bu bölümler, yaz ve kış gündönümlerini gösteriyordu.
Güneşin hangi yükseklikte olduğuna bağlı olarak, belli bir saatte, güneş saati ibresi çeşitli uzunluklarda gölge oluşturuyordu.
Güneş saatini okumak için bu ibrenin gölgesinin hangi parçaya düştüğüne bakıyordunuz. Aynı günümüzdeki gibi.
Öte yandan Antik Romalılar saatin takibini kafalarında yapmaya çalışmazlardı ve saat sürelerinin uzatılıp kısaltıldığı bu düzen ne kadar kafa karıştırıcı gelse de, onlar için hayata geçirmesi zor bir model değildi.
Çünkü güneş saatleri her yerde bulunurdu.
Büyük ve ağır taş parçası halindeki bu dikkat çekici saatler, yüzyıllar boyunca tek bir yerde dururlardı.
Günümüzde Antik Yunan ve Antik Roma‘ya ait 600’e kadar güneş saati bulunuyor.
Yüzde 99’u mevsimsel sistemde zamanı tutan bu saatler Antik Mısırlılar tarafından icat edilmişlerdi.
Daha sonra da diğer eski medeniyetlerde kullanıldılar.
New York Üniversitesi’nde antik dönem tarihini inceleyen Profesör Alexander Jones, “Bu saatler her yerdeydi: Özel alanlar, özel bahçeler ve de kamusal alanlarda görebilirdiniz” diye açıklıyor.
Çoğu güneş saati gibi, Interamna Lirenas’da keşfedilen saatin de, Antik Roma şehirlerinde kamusal yaşamın merkezi olarak bilinen Forum’larda yüksek sütunların üzerinde durduğu sanılıyor.
Bu saatleri yükseğe yerleştirmenin amacı, etrafta yüksek binalar bulunsa bile, halkın he zaman saati net bir şekilde görebilmesini sağlamaktı.
Bazıları yerden 6 metre yükseklikte duruyordu.
Jones, ilk başlarda güneş saatlerinin üzerinde, saatlerin nasıl okunacağına dair bilgilendirici yazıtlar olduğunu ancak Roma İmparatorluğu’nun yükseliş döneminde artık neredeyse herkesin saat okumayı bilir hale geldiğini vurguluyor.
“Bazı saatlerin üzerinde sayılar dahi yoktu ve sadece çizgiler vardı. Dolayısıyla saati okumayı öğrenmek zorundalardı” diyen Jones, bazı hanelerde kölelerin en yakındaki güneş saatine gidip zamanı okumaları için yollandığını söylüyor.
Öte yandan Jones’a göre, Antik Romalılar zaman konusunda bize göre çok daha rahat hareket ediyorlardı. Örneğin bizim gibi "çeyrek kala" ya da "buçuk" gibi saatle ilgili keskin nitelemeler kullanmıyorlar, bir randevulaşma olduğunda çok daha muğlak bir şekilde, yalnızca belli bir saat veriyorlardı.
Kısa geceler, uzun gündüzler
Uzun yaz günleri ve kısa kış günlerinin olumsuz bir yanı da vardı: Geceler.
Dünya Güneş etrafında her döndüğünde, aynı şimdi olduğu gibi o gün de, 1,440 dakika geçiyordu. Bu nedenle gündüze ayrılan her saat, geceden çalıyordu.
Bunun sonucunda da yaz döneminin zirvesinde gündüzler 900 dakika, geceler ise sadece 540 dakika sürüyordu. Yani insanlara akşam yemeği, sosyalleşme ve uyumak için toplamda yalnızca 8 saat kalıyordu.
Oysa Antik Roma döneminde de insanlar, aynı bugün olduğu gibi yeterince uyuma konusuna çok önem veriyordu.
Sürekli değişen gece saatlerinin takibi de kolay değildi çünkü doğal olarak güneş battıktan sonra güneş saatleri de çalışamıyordu.
Tek alternatif, biraz da kum saati gibi çalışan su saatlerinden yararlanmaktı.
Öte yandan Jones, Roma Çağı’ndan günümüze gelen çok az su saati olduğunu söylüyor. Güneş saatinden farklı olarak bu saatlerin çıkarılabilen parçalarının olmasının bunda etkili olduğunu düşünüyor. Su saatlerinin güneş saati kadar yaygın kullanılmadığı ve bu pahalı saatlerin yüksek unvanlı kişilerce kullanıldığını da sözlerine ekliyor.
Antik Roma’da, saatin modern uzunluk birimine göre hareket eden çok az insan vardı. Bunlar, hastalarına daha kesin saatler vermeye ihtiyaç duyan doktorlar ile ölçümleri için yine bu net saat tanımlarına ihtiyaç duyan gökbilimcilerdi. Bu insanlar, gün ve gecenin tamamen eşit olduğu ve bir saatin 60 dakika olarak ölçüldüğü “ekinoks saatlerini” kullanmayı tercih ediyorlardı.
Bir medeniyet, saat süresinin uzatılıp kısaltıldığı antik uygulamaları da kullansa, modern yaz saati uygulamasını da tercih etse, sonuçta gerçek hayatta gün ışığı süresini artırmak mümkün değil. Bizler yalnızca bu süreyi nasıl kullanabileceğimizi seçebiliriz.
Jones’un ifadesiyle, “Doğayı maniple edemeyiz ya da üretken olmamız için gereken saati değiştiremeyiz. Biz insanlar bununla yaşamak zorundayız.”