Tempo24
Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Danıştay'ın kuruluş yıldönümü töreninde Anayasa değişikliği çalışmaları ve yargı bağımsızlığı konusunda uyarılarda bulundu.
AKP, anayasa değişikliği için düğmeye bastı
Haberleşme özgürlüğü korkulu rüya oldu
Danıştayın kuruluşunun 141. yıl dönümü ve ''Danıştay ve İdari Yargı Günü'' dolayısıyla Danıştay Genel Kurulu'nda tören düzenlendi. Törene, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Köksal Toptan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Ahmet Akyalçın, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, YSK Başkanı Muammer Aydın ile yüksek yargı üyeleri ile çok sayıda davetli katıldı.
Birden, Anayasaların içeriği gibi hazırlanış yöntemlerinin de önemli olduğunu belirterek, Anayasal metinlerin oluşum sürecini, toplumun tüm kesimlerinin iradelerinin yansıtılması, değişiklik çalışmalarının her evresinin kamuoyuna açık olması ve herkesin bundan yararlanmasına olanak tanıyacak şekilde yürütülmesinin demokrat, çağdaş ve çoğulcu bir Anayasa için ön koşul olduğunu vurguladı.
Laiklik ilkesi özenle korunmalı
Anayasayı değiştirme yetkisinin keyfi ve sınırsız bir yetki olmadığını vurgulayan Birden, şöyle konuştu: ''Yasama organı, kendisine hukukilik veren temel çerçevenin dışına taşmamalıdır. Bir Anayasa değişikliğinin hukuki çerçeve içerisinde cereyan etmesi, Anayasa'da öngörülen usul ve şekil şartlarını taşımasının yanında Anayasa'nın ruhuna ve hukukun evrensel ilkelerine uygun olması ile mümkündür.
Halen yürürlükte olan 1982 Anayasası'nın değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddeleri ile bu maddelerin göndermede bulunduğu başlangıçta belirtilen temel ilkelere riayet etmek, devletimizin kuruluş felsefesine aykırı olmamak kaydıyla Anayasa'da değişiklik yapılması mümkündür.
Cumhuriyetimizin özü ve ulusal yaşamımızın temeli olan laiklik ilkesi ve laik eğitim kurallarını dolaylı dahi olsa erozyona uğratacak hiç bir düzenlemenin iç hukukumuzda yeri bulunmadığı gibi uluslararası hukuk ve hukukun evrensel ilkeleri bağlamında da koruma ve himaye görmesi söz konusu değildir.''
Başkan Birden, bu konunun Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa'nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişikliği iptal eden kararında nihai olarak belirlendiğine işaret etti.
Birden, ''İnsan hak ve özgürlüklerinin temelini oluşturan, devletin farklı inanç ve felsefelerine eşit mesafede durmasını sağlayan, egemenliğin kaynağını millet iradesine bağlayan laiklik ilkesi Anayasa değişikliği çalışmalarında özenle korunması gereken temel kazanımlarımızın başında gelmektedir'' dedi.
Yargı bağımsızlığını tam anlamıyla güvence altına almamış, iktidarların keyfi güç kullanımını dengeleyen mekanizmalara yer vermemiş, hukukun evrensel ilkelerini referans almamış bir anayasanın, çağdaş ve demokratik bir anayasa olarak nitelendirilemeyeceğini dile getiren Birden, bu tespit ve değerlendirmeleri bağlamında son yapılan anayasa değişikliklerinin toplumsal uzlaşı ilkesini karşıladığını, aceleye getirilmeden kamuoyunun yeterli bilgi ve değerlendirmelerine sunulduğunu, hukuki ve teknik hiç bir eksikliğinin bulunmadığını söylemenin mümkün olmadığını ifade etti.
Birden, ''Halk oylaması süreci devam ederken metin değişikliği yapma yoluna gidilmesi, değişikliklerin bir kısmının Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması, Anayasa değişikliğinin görevdeki cumhurbaşkanı ve meclisin görev süresi bakımından etkisi ile yeniden cumhurbaşkanı seçilebilme imkanı ve sayısına ilişkin hususların hukuki tartışmalara açık bulunması, gündemdeki anayasa değişikliği çalışımları konusundaki eleştiri ve kaygıların ne derece haklı olduğunun en bariz göstergeleridir'' diye konuştu.
Cumhurbaşkanı'nın yetkileri sınırlandırılmalı
Mustafa Birden, Cumhurbaşkanı'nın 1982 Anayasası gereğince yüksek mahkemelerin oluşumuna doğrudan veya dolaylı olarak katıldığını ve bu konuda kapsamlı yetkilerle donatıldığını anımsattı.
Türkiye'de Cumhurbaşkanının konumu, yetkileri ve seçiminin her zaman tartışma konusu olduğunu belirten Birden, ''Cumhurbaşkanının klasik parlamenter hükümet sisteminde olmaması gereken yetkilere sahip olduğu, güçlü ve etkili bir konumda bulunduğu, yetkilerinin yeniden gözden geçirilerek parlamenter hükümet sistemi ile uyumlu olacak şekilde azaltılması gerektiği, Cumhurbaşkanlarımız da dahil olmak üzere kamuoyunda sıklıkla gündeme getirilmiştir'' diye konuştu.
Cumhurbaşkanının, yapılan Anayasa değişikliği ile halk tarafından seçilmesi esasının benimsendiğini ifade eden Birden, şöyle devam etti:
''Yapılan değişiklik ile Cumhurbaşkanlığı makamına, siyasi partiler tarafından aday gösterilmesi yolu açılmış; Cumhurbaşkanının, parlamentoda, toplanma ve görüşme yeter sayısına ilişkin aranılan oran nedeniyle uzlaşı ile seçilmesi mecburiyeti sona erdirilmiştir. Tüm bu değişikliklerin sonucu olarak da Cumhurbaşkanının tarafsız ve siyasi partiler üstü konumda bulunmasına ilişkin gereklilik daha da esnetilmiş bulunmaktadır.
Yargı bağımsızlığının tam anlamıyla sağlanabilmesi için, yüksek mahkemelerin ve yargı kurullarının oluşumuna yönelik ilerleyen bölümlerde getireceğim öneriler de dikkate alınarak, cumhurbaşkanının yargı erkine ilişkin görev ve yetkileri sınırlandırılmalı ve bu bağlamda Anayasanın 104'üncü maddesi yeniden düzenlenmelidir.''
Danıştay üyeyi kendi seçmeli
İdari yargıda temyiz mahkemesi görevini de yürüten Danıştaya üye seçme işinin, seçimi yapan organ yönünden değerlendirilmesi gereken bir konu olduğunu ifade eden Birden, "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, oluşumu nedeniyle, Danıştaya ve Yargıtaya üye seçme görev ve yetkisinin, yüksek yargı yerlerinin kendilerine bırakılması, bu konudaki eleştiri ve tartışmaları sona erdirecektir. Kendi Başkanını, Başsavcısını, başkanvekillerini ve daire başkanlarını seçen Danıştay Genel Kurulu, kendi bünyesinde görev yapacak üyeyi de seçebilmelidir'' diye konuştu.
HSYK siyasi etkiden uzak olmalı
Birden, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esasları çerçevesinde görev yapan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) oluşumunun, siyasi etkilerden uzak ve erkler ayrılığı ilkesine uygun olması gerektiğine işaret etti. Birden, şunları kaydetti:
''Ancak, bugünkü yapısı itibarıyla, yürütme organının temsilcisi olan Adalet Bakanına ve Bakanlık Müsteşarına Kurulda yer verilmesi ve Kurulun Bakanın başkanlığında toplanıyor olması, yargı bağımsızlığına uygun düşmediği gibi erkler ayrılığı ilkesi ile de bağdaşır nitelikte değildir. Mevcut oluşumun dahi uygun görülmeyip, Bakan ve Müsteşarın Kurulda yer almaması gerektiği yolundaki genel eleştiriye karşılık, Strateji Taslağında, yasama ve yürütme organlarının Kurula üye seçiminde yetkili kılınmak istenmesi, yargı bağımsızlığını ciddi olarak zedeleyeceği gibi Kurulu, bu organlara karşı bağımlı hale getirecektir.
Yüksek Kurulun, daha bağımsız, daha etkin ve siyasi etkilerden uzak bir yapıya kavuşturulması için oluşumunda, Adalet Bakanı ve Bakanlık müsteşarına yer verilmemeli; Kurulun, Danıştay ve Yargıtay Genel Kurullarınca doğrudan seçilmiş eşit sayıda yüksek yargıçtan oluşması sağlanmalıdır.''
Yargı bağımsızlığının önündeki engel
Anayasada, hakim ve savcıların idari bakımdan Adalet Bakanlığına bağlı olduğunun belirtildiğini, hakim ve savcıları denetleme görev ve yetkisinin ise Adalet Bakanlığı emrinde çalışan müfettişlere verildiğini anımsatan Birden, bu kurallar gereği hakim ve savcıların özlük ve disiplin işlerinin Bakanlık tarafından yürütüldüğünü; yine Adalet Bakanlığına bağlı adalet müfettişlerince hakimler ve savcılar hakkında düzenlenen hal kağıtları, inceleme ve soruşturma raporları, meslekte ilerleme, yükselme, tayin ve disiplin işlemlerinde birinci derecede etkili olduğunu ifade etti.
Birden, ''Yargı bağımsızlığının önündeki en büyük engellerden birisi olan bu düzenlemeye son verilmeli'' görüşünü dile getirerek, şöyle devam etti: ''Teftiş Kurulu ve Yüksek Kurulun sekretaryası görevini yerine getiren Bakanlık Personel Genel Müdürlüğü ile Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün görevleri yeniden düzenlenmek suretiyle siyasi iradeye bağlı birimler olmaktan çıkarılmalıdır. Bu birimler, doğrudan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanmalı, soruşturma yetkisi de Kurula devredilmelidir.
Bu bağlamda, adalet müfettişlerinin seçimi, yasal düzenleme ile nesnel ölçütlere dayandırılmalı ve bu konudaki yetki de Yüksek Kurula bırakılmalıdır. Çalışması için gerekli mali ve fiziki imkanları Bakanlığa bağlı olan bir Kurulun, gerçek anlamda bağımsızlığından söz etmek olası değildir.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına ve oluşumuna ilişkin getirilen önerilerle birlikte, hakim ve savcı adayı mülakatının da Yüksek Kurul tarafından yerine getirilmesi, daha sağlıklı bir yöntem olacaktır.''
HSYK kararları yargıya açık olmalı
İdari yetki kullanan her makam gibi HSYK kararlarının da yargı denetimine açık olması gerektiğini kaydeden Birden, bir idari işlem olduğu tartışmasız olan Kurul kararlarına karşı yargı yolunun kapatılmış olmasının, çağdaş hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayan bir sınırlama olduğunu vurguladı.
Özlük işleri ile ilgili idari işlem ve eylemlere karşı tüm kamu görevlilerine tanınan dava açma hakkının, hakim ve savcılara tanınmamış olmasının da kanun önünde eşitlik ilkesine ve hak arama özgürlüğüne aykırılık oluşturduğuna işaret eden Birden, ''Kurul kararlarına karşı yargısal denetim dışında, kendi bünyesi içinde etkili itiraz müessesesi gibi yöntemler bir çözüm yolu olarak görülmemelidir.
Dava hakkının kullanımını güvence altına alacak esaslar yasa ile düzenlenmeli, Kurul kararlarına karşı açılacak davalar ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda görülmelidir'' görüşünü dile getirdi.
Bireysel başvuru olmamalı
Anayasa Mahkemesine, Anayasa'da sayılan diğer görevlerinin yanında, bireysel başvuruları inceleme görevinin de verilmek istendiğini ifade eden Birden, ''Temel hak ve özgürlüklerin korunmasında, yegane başvurulacak yol, anayasa şikayeti olmadığı gibi; bu konuda tek yetkili yargı yeri de Anayasa Mahkemesi değildir'' dedi.
Mustafa Birden, ''Başka ülkelerdeki uygulamalardan, hatta hakim ve savcıların halk tarafından seçildiği istisnai örneklerden yola çıkılarak, yargı organlarının oluşumunda, yasama ve yürütme erklerinin rollerinin arttırılmasına ilişkin öneriler, yargı bağımsızlığını zedeleyici sonuçlar doğuracaktır'' görüşünü dile getirdi.
Hukuk devleti ilkesine anlam ve içerik kazandıran unsurun yargı bağımsızlığı olduğunu ifade eden Birden, yargı bağımsızlığının temel amacının, vatandaşa adaletin her türlü etkiden, yönetme ve yönlendirmeden uzak, kendi kurum ve kuralları çerçevesinde gerçekleşeceği güven ve inancını verebilmek olduğunu söyledi. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin, yasama ve yürütmenin yargı üzerindeki baskısını önlemek için getirildiğini anımsatan Birden, şöyle konuştu:
''Yargı organının işleyişinde yasama ve yürütmenin etkin hale getirilmesi durumunda, yargı bağımsızlığından söz etmemiz mümkün olamaz. Siyasal iktidarların yargıya egemen olma ve onun faaliyetlerini kontrol etme düşünceleri, toplumda kaos yaratır. Hukuk, siyasetten bağımsız olmalı, siyaset de hukuk içerisinde ve hukukun temel prensipleri esas alınarak yapılmalıdır.
Yargı bağımsızlığı sadece, anayasal ve yasal düzenlemelerle sağlanamaz. Devlet adına yetki kullanan herkesin, bu ilkeye yürekten inanması, kendisini hukukun üzerinde görmemesi ve buna uygun hareket etmesi gerekir. Yargı kararlarının saygı ile karşılanması, her zaman ve her koşulda, ilkesel olarak benimsenmelidir. Yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının önündeki en büyük tehlike, yargının siyasallaşmasıdır.
Toplum, yargı bağımsızlığı konusunda azami duyarlı olmalı, yasama ve yürütme erklerinin tasarrufları da dahil olmak üzere yargı bağımsızlığını zedeleyici her müdahaleyi dikkatle izlemeli, bu konudaki duyarlılığını, meşru vasıta ve yollardan ortaya koymasını bilmelidir. Yasaları yorumlama ve uyuşmazlıklara uygulama yetkisini elinde bulunduran yargıçlar, kendi inanç ve görüşlerinden sıyrılmak, dış etkenlere karşı direnmek ve böylece herkesin yasalar önünde eşitliğini sağlamakla yükümlüdür.''
Hukuka aykırı deliller kullanılmamalı
Birden, şöyle devam etti:
"Adalet dağıtımında çok önemli konumları bulunan savcılar, görevlerini yaparlarken mevzuatımız ve uygulamalar çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Savcıların Rolüne Dair Yönerge'de belirtilen, hukukun evrensel ilkelerini de dikkate almak suretiyle, soruşturmaları gizlilik içerisinde yürütmeli, zanlının durumunu gereği gibi dikkate almalı, hukuki konuları teknik yönüyle incelemeli, masumiyet, suçsuzluk karinelerine azami riayet etmeli, insan hakları ihlali oluşturan hukuka aykırı yollara başvurularak elde edilen delilleri kullanmamalı ve hukuken kabul edilebilir somut deliller üzerinden hareket etmelidir. Objektiflik, bir yargı mensubunun görev sırasında uyması gerekli en önemli kuraldır."
Polislere uyarı
Danıştay Başkanı Birden, kolluk güçlerini de şöyle uyardı: ''Kolluk güçleri, suç delillerinin tespiti, faillerin yakalanması görevini yerine getirirken, yasalarda öngörülen usul ve esaslara kesinlikle riayet etmelidir."