Çevre

Anadolu Yürüyüşü'nün yarınki durağı Loç Vadisi

Loç Vadisini Koruma Platformu şirketlerin ağaçları kesmeye başladığını, köylülerin topraklarına el koymaya çalıştığını söylüyor.

05 Mayıs 2011 03:00


T24- Doğaya ve canlı yaşama zarar veren tüm yatırımların durdurulması için ''Anadolu'yu vermeyeceğiz'' sloganıyla yürüyüşe başlayan çevrecilerin yarınki durağı Kastamonu'da HES tehlikesiyle karşı karşıya olan Loç Vadisi.




Loç Vadisi'nde yapılması  planlanan projeye göre, vadideki akarsuyun çeşitli yerlerine 20 megavatlık enerji üreten hidroelektrik santraller kurulacak. Projenin ihalesini Ümran Boru ve iştiraki Orya Enerji aldı.

Kastamonu'daki Loç Vadisi, Akdeniz ve Karadeniz iklimlerinin birlikte görüldüğü ender yerlerden. Loç Vadisini Koruma Platformu şirketlerin ağaçları kesmeye başladığını, köylülerin topraklarına el koymaya çalıştığını söylüyor.

Loç Vadisi Koruma Platformu aktivisti olan Zafer Keçin'in Bianet'in röportajda Keçin, "Loç Vadisi'ndeki Devrekâni çayı Valla Kanyonu boyunca yedi, sekiz kilometre akar. Planlanan Hidroelektrik Santral (HES) projelerine göre bu akan su, yedi sekiz kilometrelik borularla tünele aktarılacak; şirket, 425 bin metrekarelik bir gölet oluşturacak. Dolayısıyla vadide su kalmayacak. Geriye 1,2 metreküplük su bırakılacağı söyleniyor, dalga geçer gibi. O su kime yetsin? Ancak taşların arasında kaybolup gider" dedi.

Doğa Derneği Başkanı Güven Eken'in www.locvadisi.com adresinde yer alan yazısı şöyle:

"Loç Vadisi'ne sadece bir kere gidilir. Bir daha dönülemez. İnsanın eti
kemiği Loç'tan ayrılsa bile canı orada kalır. Loç'a gidene kadar bunun
sadece İstanbul'da yaşayan Loçlu arkadaşlarımız için geçerli olduğunu
sanıyordum. Ancak oraya gidince ben de Loç'a gidip oradan dönemeyenler
arasına karıştım.

UğurGürsoy, Loç'da doğmasa da tüm kalbiyle kendini Loç'a adamış gerçek
bir doğa insanı. Uğur'un çok sevdiği Lada Niva cipiyle kayın ormanının
arasından önümüzü hemen hiç görmeden ilerliyoruz. Direksiyondaki Uğur
yolun sonuna geldiğimizde "Birazdan herşeyi anlayacaksınız. Loçlular
bile Loç'u buradan gözüktüğü kadar iyi bilmezler. Loç'u tanımak
istiyorsan önce buraya gelmelisin" diyor. Kayın ormanı bittiğinde bizi
küçük bir düzlük ve onun önünde ahşap bir balkon karşılıyor. Önce
balkonun basit bir çardak işlevi gördüğünü sanıyoruz. Ama yaklaştıkça
Uğur'un ne demek istediğini ve bizi nereye getirdiğini daha iyi
anlıyorsuz. Mükemmel bir özenle uçurumun tam kalbine kazınmış ahşap
balkon, sizi Loçun muhteşem manzarasıyla buluşturuyor. Elleriniz
trabzanlara sımsıkı tutunurken yüzünüz karşıda yükselen Valla
Kanyonu'na bakıyor. Kanyonu bir sanatçı ustalığıyla işleyen Devrekâni
çayı Valla'nın arasından yüzlerce metrelik yarlar oluşturarak Loç
düzlüğüne akıyor. Devrekâni çayı Loç'a ulaştığında kanyonun içindeki
asi ve sert akışını bir yana bırakarak durulmaya, taşmaya ve
çevresindeki dört köye hayat vermeye başlıyor. İşte burası, Sarıyazma
isyanının başladığı Loç vadisi.

Uğur'un balkonundan manzarıyı izlerken Karadeniz'in en görkemli
kireçtaşı vadisini yakından tanıyoruz. Kireçtaşı kayalıkları
genellikle Akdeniz ve Ege'ye özgü oluşumlar ve Karadeniz'de ise bu
kayaçlara çok az rastlanıyor. Küre dağları geniş kireçtaşı
kayalıklarından oluşması nedeniyle Karadeniz'deki diğer tüm dağlardan
hemen ayrılıyor.

Burada, Devrekâni çayı'nın Anadolu'daki en benzersiz akarsu
sistemlerinden biri olduğunu anlıyoruz. Nispeten küçük bir akarsu
olmasına rağmen birbiri ardına uzanan beş büyük kanyon sistemi ve bu
kanyonlar arasında oluşan düzlükler, akarsu güzergahının muazzam bir
canlı zenginliğine sahip olmasına neden oluyor. Kanyonları oluşturan
kireçtaşı kayalıklarında sayısız nadir bitki ve kuş türü yaşarken
nehrin düzleştiği ve yavaşladığı Loç gibi bölgelerde pek çok balık ve
başka akarsu canlısı çoğalma imkanı buluyor. Bu düzen, birbiri ardına
sıralanmış beş kanyon ve ardında uzanan düzlükler içinde her seferinde
tekrar ediyor. Yani Devrekâni çayı yatağı üzerinde kendi kendini beş
kez yeniden yaratıyor. Türkiye'deki pek çok akarsuda bu özelliği
görmek mümkün değil.

Loç'un evrensel değeri yalnızca Devrekâni çayının çok özel fiziki
yapısından kaynaklanmıyor. Vadinin başka bir ilginç tarafı bir yüzünün
Akdeniz, öteki yüzününse Karadeniz özelliği taşıması. Bu tip vadilere
yeyüzünde çok az rastlanıyor. Vadinin güneye bakan yamaçlarında
Akdeniz bitki örtüsüne özgü sandal ağaçlarından oluşan eşsiz ormanlar
uzanırken kuzey yamaçlarında Karadeniz'in nemli kayın ve göknar
ormanları göze çarpıyor. Böyle bir yapının oluşması Loç Vadisi'nin
yüzbinlerce yıllık bir doğa anıtı olmasından kaynaklanıyor. Buzul
dönemleri arasındaki ısınma dönemlerinde Karadeniz bölgesine kadar
ulaşan sandal ağacı gibi Akdeniz kökenli canlılar, Loç'un sahip olduğu
kısmi Akdeniz iklimi nedeniyle bugün hâlâ daha bu bölgede yaşamaya
devam ediyor. Başka bir değişle Loç binlerce yıllık doğal süreçlerin
kayıt defterini tutuyor.

Vadinin akarsu kısmı ise bir başka benzersiz bitki örtüsüne ev
sahipliği yapıyor. Burada çayın taşkın alanında çınar ağaçları ve sarı
çamlar benzersiz bir karışım oluşturarak vadinin evrensel değerine
değer katıyor. Ilıman bölgelerin ağacı olan çınar ile soğuk iklimlerin
ağacı olan sarı çamın yanayana büyüdüğü ikinci bir coğrafya dünyada
var mı bilemiyorum.

Vadinin eşsiz doğal zenginliği burada yaşayan insanların karakterine
de yansımış. Loç'ta doğup büyümüş Zafer Keçin vadiyi anlatırken
şunları söylüyor: "Bu dere burada yaşayan insanları birbirine bağlayan
yegâne güç. Biz birbirimizi bu derenin kıyısında tanıyoruz. Burada
birlikte yüzüyoruz ve en güzel anlarımızı bu derenin kıyısında
paylaşıyoruz. Bu dere olmazsa biz de yokuz." Zafer Keçin'in
sözlerindeki tarifi zor doğa bilgisi, burada yaşayan hemen herkesin
kültürüne ve dünya görüşüne sinmiş durumda. Burada yaşayan insanlar
doğanın kendi varoluşlarının en temel nedeni ve bu vadinin buradaki
kültürün ortak kökü olduğunu çok iyi biliyorlar. Bu nedenle, de son
zamanlarda pek çok vadinin başına geldiği gibi bu vadide de ortaya
çıkan HES tehdidine karşı büyük bir mücadele yürütüyorlar.

Vadide çok yakın zamana kadar binlerce yıllık yaşam kültürü kendi
ahengi içinde devam etmekteyken bölgede bir hidroelektrik santral
(HES) yapılacağı duyulduğunda her şey bir anda değişiyor. Hem
İstanbul'da hem de burada yaşayan Loçlular vadilerinde HES yapılmaması
için büyük bir direnişe başlıyor. Yapılmak istenen HES, Valla
kanyonundan Loç'a akan Devrekâni çayını önce 35 metre yüksekliğinde
bir baraj duvarı ile kesiyor, sonra da buradan alınan suyu
kilometrelerce uzunlukta bir tünele hapsederek elektrik üretmeyi
amaçlıyor. Loç'a ve Loçlulara ise deredeki suyun yalnızca yüzde 10'u
"can suyu" olarak veriliyor. Loçlulara göre bu durum hem derenin hem
de kendi kültürlerinin ölümü anlamına geliyor.

"Efendim, bakın, buradaki barajın yüzde 10'luk bir can suyu vereceği
söyleniyor. Demek ki ortada canı alınan bir şey var. Buraya bu HES
yapılırsa bölgedeki doğal yaşamın, buradaki eşsiz sucul ekosistemin
tümüyle yok olmasından endişe ediyoruz. Bilirkişilerin bu konuları
dikkate almasını talep ediyoruz." Yakup Okumuşoğlu, Loç vadisini
korumak için yürütülen davanın avukatlığını yürütüyor ve vadiyi buraya
gelen keşif heyetinin başındaki hakime bu sözlerle savunuyor.
Okumuşoğlu, Türkiye'deki pek çok derede başardığı gibi bu davayla
bölgedeki HES projesinin yürütülmesinin durdurulmasını talep ediyor.
Bir yandan yargıcın başkanlığında ve Yakup Okumuşoğlu'nun
açıklmalarıyla bilirkişi keşifi sürerken, diğer yandan vadinin
sakinleri olan bitenleri merakla izliyor. Bölge halkının çoğu HES'e
karşı olmasına rağmen bir grup insan projeyi destekliyor. Bölge
sakinlerinden Hüseyin Amca "Şirket geldi halka iş, çocuklarına burs ve
köye zenginlik vaad etti. Üçümüzü beşimizi ötekilerden koparıp köyü
parçaladılar. Önceleri iki yüzden çok adam baraja karşı davacı
olmuştu. Sonra şirketin baskısıyla bir grup vatandaş azınlık da olsa
davasını geri çekti. Önce bizi parçaladılar sonra da dereyi parçalamak
istiyorlar. Ama bunu asla başaramayacaklar" diyor.

Bugün Türkiye'deki bin 700'den çok arkadaşı gibi Devrekâni çayı
üzerindeki Loç vadisi de HES'lerin tehdidi altında vadide binlerce
yıldır süren uyum bugün artık yerini korkuya, endişeye ve mücadeleye
bırakmış durumda. Üstelik Loç Türkiye'nin en büyük milli parklarından
Küre Dağları Milli Parkı'nın tampon bölgesi sınırları içerisinde yer
alıyor. Üstelik, Devrekâni çayı Havzası Küre Dağları Milli Parkı'nın
önemli bir kısmını oluşturuyor. Ne tuhaf ki, burayı milli park ilan
eden de HES ve baraj yaparak vadiyi yok etmek isteyen de aynı kurum:
Türkiye'nin Çevre ve Orman Bakanlığı.

Loç vadisi benzersiz bir vadi olsa da burada oynanan HES oyunu
Türkiye'nin diğer tüm vadilerindeki oyunla aynı. Vadinin gerçek
sahipleri Loçlular, bu oyunu bozmak ve Loç'u sonsuza kadar yaşatmak
için var güçleriyle çalışıyor. Sarıyazma İsyanı adını verdikleri
kampanyaları, hiç şüphesiz Loç'dan Türkiye'nin diğer tüm köşelerine
hızla yayılacak ve buradaki HES oyununun seyrini değiştirecek.

Nereden mi biliyorum?

Loçlu arkadaşlarımızın göz bebeklerindeki yaşam sevincinden. O sevinç
sürdükçe, vadideki su da akmaya devam edecek. Günü geldiğinde, HES
şirketi gidecek. Sarıyazmalılar, vadilerinde özgürce yaşamaya devam
edecek."