Yaşam

Almanlar giderek şişmanlıyor

Almanların yarıdan fazlası aşırı kilolu. Süpermarket rafları incelendiğinde bunun nedeni daha kolay anlaşılıyor

30 Eylül 2018 16:48

Almanya'daki yaşayanların yarısının sorunu, yaklaşık 400 gram ağırlığında ve hayli ucuz. Erimiş peynir, acılı salam ve çıtır hamuruyla damak tadına düşkün olanları ziyadesiyle cezbediyor. Önce alışveriş arabasına konuyor, eve gider gitmez de fırın ya mikro dalgaya atılıp 10-15 dakikada sonra da afiyetle yeniyor. Dondurulmuş pizza, Almanların neredeyse yarısının market alışverişinin olmazsa olmazları arasında yer alıyor.

"Böyle bir pizza. Hele üstüne bir de peynir kenarlı olunca, iki normal öğüne eş değer. Yarım pizza, bir yetişkinin kalori ihtiyacını tümüyle karşılıyor. Ama yarısını yiyip geri kalanını tekrar dondurucuya atan birisi var mıdır acaba?” Bir süpermarketteki ürün yelpazesini inceleyen tüketici hakları savunucusu Gabriele Janthur bu soruyu soruyor ve raflardaki ürünlere bakıldığında Almanların yüzde 52’sinin aşırı kilolu olmasının şaşırtıcı olmadığını savunuyor.

Bu oranın artış eğilimi gösterdiğini belirten Janthur, “Porsiyonlar çok büyük. Besin değeri bilgileri ise yeterince anlaşılır değil ve adeta saklanmış durumda. Sadece 100 gramın kalori değeri yazılıyor!” Oysa standart bir dondurulmuş pizza yaklaşık 400 gram geliyor ve tam bin kalori içeriyor.

Tüketiciyi Korumu Bakanı’nın zorlu görevi

Sanayi ülkelerinde insanlar yine de pizzanın cazibesine dayanamıyor. Dünya genelinde aşırı kiloluların sayısı, normal kilolulardan daha fazla. Bu tablo hayli vahim sonuçlara neden oluyor: Dolaşım ve metabolizma bozukluğu, obezite ve diyabet gibi hastalıkların riskini bariz şekilde artıyor. Kalp krizi ve felç gibi ölümcül olabilecek rahatsızlıklara da davetiye çıkarılıyor. Politikacılar, bu tehlikeleri önleyici ve uyarıcı hamlelerle bertaraf etmek için büyük çaba gösteriyor. Almanya'da bu görev öncelikle Julia Klöckner'in.

Hristiyan Demokrat Birlik partili politikacı, geçen Mart ayından beri Gıda, Tarım ve Tüketiciyi Koruma Bakanı olarak görev yapıyor. Bakanlığın adı bile Klöckner’in neredeyse yerine getirilmesi imkânsız bir görevle karşı karşıya olduğunu gösteriyor: Bir yandan tüketicilerin haklarını korurken, diğer yandan gıda endüstrisinin çıkarlarını gözetmek zorunda. Federal Beslenme Merkezi’nin Bonn’da düzenlediği forumda konuşan bakan, insanların beslenme bilinci kazanmasını teşvik etmeyi amaçladığını söyledi. Bunun anlamı şu: Tüketiciler, derin dondurucudaki pizzanın ne kadar sağlıksız olduğunu anlamalı ve bunu satın almaktan kaçınmalı. Klöckner hedefini “sağlıklı bir seçimi aynı zamanda kolay bir seçim hâline getirmek” şeklinde tanımladı.

Hükümet kararlılığını göstermek için konuyu koalisyon sözleşmesine bile dâhil etti. Tüketicinin sağlıklı beslenme konusunda bilinçlendirilmesi için 2019 bütçesinde 12 milyon euroluk bir ödenek öngörülüyor. 45 yaşındaki bakan, “Formda” adlı hâlihazırdaki hareket ve beslenme eylem planını daha da geliştirmek istiyor. Bu çerçevede özellikle çocuklara ve yaşlılara odaklanılarak, sağlıklı besinlerin kaliteli ve ucuz fiyata satılması hedefleniyor. Klöckner, öğrencilik yıllarında üniversite kantinindeki en ucuz yemeğin sosis ve patates kızartması, en pahalısının da salata olduğunu belirtiyor ve bunun mutlaka değiştirilmesi gerektiğini söylüyor.

Gıdalara “trafik ışığı” önerisi

Gıda İzleme Örgütü “Foodwatch” bünyesinde beslenme uzmanı olarak görev yapan Dario Sarmadi radikal bir çözümden yana: "Aşırı şekerli içecek üreten firmalardan ek vergi alınmalı. Böylece daha sağlıklı ürünler geliştirmek zorunda kalırlar.” İngiltere’de benzer bir uygulamanın bu yılın Nisan ayında yürürlüğe girdiğini hatırlatan Sarmadi, “Coca Cola bu yüzden formülünü değiştirdi ve İngiltere’de daha az şekerli ürünler piyasaya sürdü. Alman hükümeti de artık uyanmalı. Reklamlar da büyüteç altına alınmalı. Reklamı yapılan her dört çocuk gıda ürününden üçü, şeker ve yağ deposu atıştırmalıklardan oluşuyor” diyor.

Gıda ürünlerinde “trafik ışığı” modelinin mutlaka uygulanması gerektiğini savunan Sarmadi, “Yağ, şeker ve tuz miktarı yüksek ürünler kırmızı; kabul edilebilir düzeyde olanlar sarı; düşük seviyede yani sağlıklı ürünler ise yeşil renkle işaretlenmeli” diye konuşuyor. Avrupa Parlamentosu, bu yöndeki bir düzenlemeyi reddetmişti.

“Bakan Klöckner yine de gönüllülük esasına dayalı bir gıda ışık sistemini yürürlüğe koyabilir” diyen Foodwatch yetkilisi, ancak bunun kriterlerini belirleme işinin gıda endüstrisine bırakılmaması gerektiğini düşünüyor: “Onlar kendi trafik ışığı sisteminin tanıtımında örneğin Nutella’yı sarı ile işaretlemişler. Oysa bu ürün yüzde 90 oranında yağdan oluşuyor. Bu yanıltıcı bir uyarı. Çünkü onlar ürünün tümündeki değil, küçük bir ölçüdeki değerleri esas alıyor.”

Beslenme alışkanlıkları değişti

Tüketici hakları savunucusu Gabriele Janthur, üzerinde “EU Bio” damgası olan bir sütü alışveriş arabasına koyuyor. Bu damga, sütün organik tarım ürünleri yedirilen ve tabii ihtiyaçlarına uygun ortamda beslenen ineklerden elde edildiği anlamına geliyor. Janthur, "Bu süt, süpermarketin en uzak köşesinde bulunuyor. Buraya ulaşmak isteyen herkes, diğer ürünlerin de önünden geçmek zorunda. Mesela dondurulmuş pizzaların” diyor.

Janthur, market turunun sonunda şu saptamayı yapıyor: “Beslenme günümüzde çok zorlu bir alan hâline geldi. Çünkü her fırsatta ve durumda bir şeyler yiyoruz. Her şey bol miktarda mevcut. Bu da sağlıklı beslenmeyi zorlaştırıyor. Hâl böyle olunca da süpermarketlerden mutlu ayrılmak kolay olmuyor. Ben mesela, eğer bol miktarda sebze ve meyve aldıysam, yani alışveriş arabamda çokça yeşillik varsa, o zaman mutlu oluyorum.”

Oliver Pieper