Magazin

Aldatılmanın acısı geçmiyor

"Deryalı Günler" programıyla ev hanımlarının gönlünde taht kuran Derya Baykal, eski eşi Ferhan Şensoy'a ait hiçbir şeyi evinden atmadığını söyledi.

23 Şubat 2009 02:00
"Deryalı Günler" programıyla ev hanımlarının gönlünde taht kuran Derya Baykal, eski eşi Ferhan Şensoy'a ait hiçbir şeyi evinden atmadığını söyledi.

Baykal'dan bu konuda bir de ilginç itiraf geldi: "Ferhan'ın ceketlerinden çanta yapıyorum. Bu başka bir keyif. Hürriyet gazetesinden Sema Denker, Baykal’la programı ve hayatı hakkında konuştu:

“Bu stüdyo gerçekten bir ev gibi... Burada çok rahat yaşanılır...

- Öyle... Zaten her şeyim burada. Kıyafetlerim, kabım kaçağım. Çocuklar da olmayınca, evde hiç yaşamıyor gibiyim...

Program başlayalı ne kadar oldu Derya Hanım?

- Beş yıl... Şaka gibi gerçekten. Çok yol kat ettik. İlk başladığımda bırakın elemanı, oturacak yerim dahi yoktu. Ben evde tek başıma gece yarılarına kadar örgü örer, bir şeyler hazırlar, öyle programa çıkardım. O yüzden bu programa emeğin, azmin programı diyebiliriz.

Neden tiyatroyu bırakıp bu işe yöneldiniz?

- Tamamen ekonomik sebeplerden dolayı... Bir de işsiz kalınca bu tarafa, yani sevdiğim işe yöneldim. Bir ara tiyatroda oynadım ama iki çocuk okutuyor, bir ev geçindiriyordum. Bu tiyatro ile olacak şey değildi. Sonra Ferhan Şensoy’un yani eşimin tiyatrosunda oynamak çok farklıydı. Başka tiyatrolarda oynamak, oradaki düzene alıştıktan sonra çok zor geldi. Sonra küstüm de tiyatroya. Uzun bir süre seyirci olarak bile gidemedim.

Niye küstünüz?

- Ferhan’la 15 yıl çalıştım. Oradaki düzeni, oradaki tiyatro anlayışını çok benimsedim. Sonra birdenbire ait olduğum yerden koptum. Yani Ferhan ile boşandık. Gerçi kendisi bana hiçbir zaman “Burada oynama” demedi. Bugün gitsem, “Oynamak istiyorum” desem yine kapısı bana açıktır. Fakat aşmamız gereken bir şeyler vardı, bir arada olmamamız gerekiyordu. Şimdi ise Ferhan Şensoy ile her anlamda hâlâ dostuz. Çocuklarımın babası ve çok iyi arkadaşım. Ama o dönem birlikte iş yapabilir miydik, ondan emin değildim. İşte arayış içine girdiğim bu dönemde bu televizyon projesi ortaya çıktı. Çok tesadüfi bir şekilde bana bir şans verildi. Herkes “reyting” yapmaz diyerek beni üzse de ben bu şansı çok iyi değerlendirdim. Ferhan’la çalışırken, onun tiyatrosunda çok şey öğrendim… Sonuçta bütün bu birikimlerimi bir çanağın içinde topladım. Bu annelik, oyunculuk, yaşanmışlık, acı çekmişlik, zorluk, yokluk birikimidir. Ben gerçekten çok kötü günler geçirdim. Yedi yıldır şeker hastasıyım. Grip bile olmayan bir insanken, birden bu hastalıkla mücadeleye girdim. Arkasından boşandım. Beni hayata üç evladım bağladı. Şu an onlar için, onların iyi bir eğitim alması için çalışıyorum. Sonra buna seyircilerim katıldı. Şimdi işimi daha bir aşkla yapıyorum. Seyircilerim bana güveniyor. Ben onların güvenini sarsmamak için her şeyime dikkat etmek zorundayım. (Ağlıyor)

Yalnızlığa çok alıştım

Sevinç gözyaşları mı bunlar?

- Ben bu işi çok önemsiyorum, çünkü çok kişiye ulaşıyorum. İlk günden herkes beni kucakladı. Ben bu işle ayaktayım... Hayatım boyunca kimseye yaslanmayı tercih etmedim. Yoksa çok yokluk çektim, çok acı çektim. Üç çocuk büyüttüm. Onlara ömrümü adadım. Helali hoş olsun, hiç önemli değil. Ama bütün bunları hep tek başıma, canla başla çalışarak yaptım.

Neden tek başınıza yaptınız, çocuklarınızın bir babaları var?

- Ben galiba sırtlanıcı birisiyim. Tabii ki Ferhan Şensoy çocuklarıyla çok ilgili bir babadır. Ama birçok şeyi ben üstlendim. O da bunu inkâr etmez. Çocuklarına çok düşkündür, onları çok sever. Fakat bende başka bir şey var, ben çok fazla sorumluluk alan birisiyim. Bunun iyi tarafı da var, kötü tarafı da. Mesela bu beni çok yıpratıyor. Ancak artık kendim için de bir şeyler yapmaya başladım. Yüzmeye gidiyorum, spor yapıyorum. Neredeyse 24 saat de işimin başındayım. Evimde de durum aynı. Yatak odasında çalışırım. Yatağımın bir köşesi yünlerle, kumaşlarla, malzemelerle doludur.

Yatağın diğer köşesi dolu mu?

- Yok. (Gülüyor) Gerçekten yok. İşimle yatıp, işimle kalkıyorum.

Tamam ama aşk da, sevgili de güzel...

- O çok zor bir şey.

Niye?

- Tabii arada öyle şeyler de oluyordur belki ama hayatımda birisine sürekli zaman ayıramam. Ben yalnızlığa alıştım. Yalnız olmayı çok seviyorum. Çocuklarıma iyi bir gelecek sunayım, işimin başında olayım, bana yeter. O yaşadıklarımdan sonra dimdik ayakta durmak kadar güzel bir his yok zaten... Bu mutluluğu ne özel hayat verir ne de başka bir şey.

O zor günlerde neler yaşadınız?

- Bunları anlatıp da duygu sömürüsü yapmak istemem. Sadece şunu anlatabilirim... Ben sanatçıydım, belli bir gelirim vardı. Birden hem işimden hem de gelirimden oldum. Bu bana çok ağır geldi. Düştüm, süründüm, emekledim, kalktım ve şimdi de hızla koşuyorum. İnsanı genç kılan, cildini güzel yapan çalışmaktır. Önemli olan hayata bağlanmak! Ne durumda olursanız olun, bir şekilde hayata tutunmak gerek. Ben, bu programla hayata tutundum ve mutlu bir şekilde de yürüyorum.

Peki. Bir röportajınızda “Evden hiçbir şeyi atmam, bir tek Ferhan Şensoy’u attım” demişsiniz...

- Bu bir espriydi tabii ki. Benim atamama gibi bir özelliğim var. Ben dört yıl kıyafet dahi almadım. Olanlarla idare ettim. Belki 100 kere aynı ayakkabıyı giydim. Ve bunların hepsini saklıyorum. Evimde yırtık, çok eski şeyler var, ama hiçbirini atmıyorum. Evdeki bir şeyi değerlendirmek, yani Ferhan Şensoy’un ceketinden çanta yapmak, bambaşka bir şey mesela. Çok keyifli. (Gülüyor)

Süpermiş... Ferhan Bey’in eşyaları hâlâ sizde mi duruyor?

- Her şeyi duruyor.

Neden almadı?

- Kütüphanesini alamadı, orası biraz müze gibi. Kıyafetleri, eşyaları da duruyor. İstediği zaman gönderiyorum. Bir de bu durum çocuklarımı mutlu ediyor. Evde babalarına ait eşyalar görmekten keyif alıyorlar.

Sizin yerinizde başka biri olsa, o eşyaları kapının önüne koyardı...

- Bu öyle bir şey değil. Çocuklarımın babası, özel bir insan, değerli bir insan. Bugün Ferhan Şensoy dünya çapında bir isim. Çok değerli kütüphanesi var. O çocuklarıma, çocuklarım da babalarına tapıyor.

Ama aldatıldığınızı cep telefonu mesajlarından yakaladınız...

- Oralara girmek istemiyorum, geçti, gitti.

Geçiyor mu gerçekten?

- Aslında çok da geçmiyor, geçmez ama bir biçimde halloluyor. Eğer işim olmasaydı, beni hayata bağlayan bir şey olmasaydı, çok zordu. Tabii ki sendeledim, tabii ki tokat gibi bir şey oldu. Belli bir yaştan sonra buna adapte olmak çok zor.

Siz Ferhan Bey’i çok sevmişsiniz...

- O da bana düşkündü. İkimiz de çok iyi biliyoruz ki şu an birbirimize ihtiyaç duysak hiç düşünmeden yan yana oluruz. Benim başıma bir şey gelse bilirim ki Ferhan jet hızıyla yanıma gelir. Aynı şekilde ben de öyle...”