Politika

Akşener: Erdoğan, HDP’yi kapatmaz çünkü çok iyi bir manivela; HDP üzerinden bize çemkiriliyor

"Bahçeli’nin sözleri içerisinde katıldığım bir şey var; uzun tutukluluk"

12 Aralık 2020 17:44

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ittifak tartışmalarına ilişkin "Seçmenimizi tanıyorum. Cumhur İttifakı ile el ele tutuşmayı boş verin, hafif yumuşasak bile terliğini çıkarıp, bizi eve kadar kovalarlar. Cumhur İttifakı bizim aklımızdan geçmiyor. Asla böyle bir şey yok." şeklinde konuştu.

Medyasocope'ta gazeteci Ruşen Çakır'ın sorularını yanıtlayan İYİ Parti lideri Meral Akşener, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "HDP kapatılsın" çıkışına ise "Erdoğan, HDP’yi kapatmaz çünkü HDP çok iyi bir manivela. Belli grupları dövmek için. Sayın Bahçeli’nin sözleri içerisinde katıldığım bir şey var. Uzun tutukluluk. Türkiye’de uzun tutukluluklar var." dedi.

Akşener cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili soruya, "O kadar hızlı tüketiliyor ki Türkiye’de her şey. Ben isimler üzerinden de konuşmayı yanlış buluyorum." diye yanıt verdi. 

Meral Akşener'in açıklamalarından satır başları şu şekilde:

Düzenli artışı olan ve seçmenin dikkatinin döndüğü bir siyasi parti konumundayız. 5 veya 6 şirkette grup üyesiyiz. Parti adına tek başımıza bir anket yaptırmadık. Son bir şirketle beraber 6 şirketin ortalaması ile kendimizi ölçebiliyoruz. Bu da memnun ediyor. Ancak bunun arka planında biz makulün peşindeyiz. Çok uzun zamandır kutuplaştırma üzerinden bireyler bazında birbirimizi dövüştürmek üzere bir dil var siyasette. Sen düşmansın, ben düşmanım diyorlar. Biz bu dili terk ettik. Biz esnafın, işçinin, köylünün, gencin önce ekonomik daha sonra sosyal problemlerini görüp, sesi oluyoruz. Daha sonra da onların sesi oluyoruz.

Birincisi Cumhur İttifakı’nın bileşenleri, paydaşları görüyorlar ki ortada Ak Parti, ortanın sağında Milliyetçi Hareket Partisi Bahçeli, solunda tam olarak değil ama merkezin yan tarafında Doğu Perinçek.

Bunlar yılların politikacıları ve gelecek seçimlerde bu işin olmayacağını görüyorlar. İktidarın Türkiye’yi, Türkiye’nin de iktidarı taşıyamadığını görüyorlar ve bu nedenle Cumhur İttifakı’nı genişletmek istiyorlar.

"Cumhur ittifakı aklımızdan geçmiyor"

Ben seçmenimizi tanıyorum. Hatta şöyle demiştim, Cumhur İttifakı ile el ele tutuşmayı boşverin hafif yumuşasak bile terliğini çıkarıp, bizi eve kadar kovalarlar. Cumhur İttifakı bizim aklımızdan geçmiyor. Asla böyle bir şey yok. Sayın Erdoğan hem bizim hem de partimizin düşmanı değil. Bahçeli değil, Doğu Perinçek de değil.

Büyük Birlik Partisi bu kadar önde durmuyor. Pek çok şey Türkiye’de yanlış gidiyor. Biz elimizi ovuşturarak, daha fazla olsun, herkes perişan olsun, daha sonra da bu iktidar gitsin gibi bir anlayışın içerisinde de değiliz.Çözümlerimizi ortaya koyduğunuz için Cumhur İttifakı’na yakınmışız gibi görünüyor ancak biz sisteme karşıyız ve partimiz olmadığı dönemde de sisteme karşı durduğumuzu açıklamıştık. Ben bireysel olarak Türkiye’nin yarısını dolaştım.

Biz keşke haklı çıkmasaydık ama haklı çıktık. Biz 2017 yılındaki referandumunda çalışırken, İYİ Parti yoktu. Bizler bireysel olarak çok çalıştık. Söylediğimiz her şey de doğrulandı. Meseleye sayın Erdoğan gitsin gözü ile de bakmıyoruz.

"Erdoğan'ın seçilemeyeceğini düşünüyorum"

Buradan Ak Parti’ye oy veren arkadaşlara sesleniyorum. Erdoğan seçilemedi ve ben seçilemeyeceğini düşünüyorum. Diyelim ki Millet İttifakı’nın getirdiği aday Cumhurbaşkanı oldu. Ak Partili kardeşlerim, bu sistem içerisinde yaşamak isterler mi? İsteyeceklerini düşünmüyorum. Bu sistem Türkiye’yi taşımıyor. Sayın Erdoğan uzlaşma masasına gelmez. 2017’de Hayır üzerinden milletimizi bilgilendirmeye gayret etmiş bütün partilerin olması gerekir, ana muhalefet partisinin ebetteki Türkiye için uzlaşma masasına oturması gerekir.

Saadet Partisi 24 Haziran’a giderken başkanlık sistemi konusunda biraz farklı düşünüyordu ancak bugün onların geldiği nokta da burası.

 Cumhurbaşkanı adayı olacak mı? 

Ben bu soruya çok net cevap veriyorum. Seçimli bir sistemde başbakan seçilmeyi, Cumhurbaşkanı seçilmeyi bu ülkede yaşayan her vatandaş ister. Bu çok onurlu bir görev olduğu için ister.

Biz Türkiye’nin geleceğini zora sokacak herhangi bir adımın veya herhangi bir hedefin bir parçası olmayacağız. Ben kendi adıma söylüyorum. O kadar hızlı tüketiliyor ki Türkiye’de her şey. Ben isimler üzerinden de konuşmayı yanlış buluyorum.

"Bizi Demirel ve Erdal İnönü'ye benzettiler"

Benden hoşlanmayanların dahil, hakkını teslim ettiği bir siyasetçiyim. Bana baktığınız zaman şeffaf olduğumu görürsünüz. 31 Mart’ta biz sayın Kılıçdaroğlu ile bazı mitinglere gittik, ben merkez sağda ciddi bir taban politikacılığı yapmıştım. DYP döneminde siyasi olarak 7 kere Diyarbakır’a gittim. Demirel ve Erdal İnönü’ye benzettiler bizi Kılıçdaroğlu ile. Bunu sık sık dile getirdiler. Ben 7 Haziran 2015 seçimlerinde A Haber’de çok çirkin bir iftiraya uğradım.

İlginçtir sayın Erdoğan beni arayıncaya kadar o cenahtan ses çıkmadı. MHP cephesinden de beni seven arkadaşlarım ne olduğunu anlamaya çalıştı. Tunceli’deki bir gazeteden bana bir mesaj gönderdi genç bir arkadaş, diyordu ki orada ‘fikirlerimiz oluşmayabilir ama Meral Akşener namusumuz olmalıdır’ diye… Hayata bakışımı değiştirdi bu. O arkadaş ile de daha sonra görüştüm. Çok ciddi şekilde solculuğu benimseyen bir arkadaştı. O dönemde destek çıkan herkese teşekkür ediyorum. Demek ki biz haksız yere tekmelenmiş bir insana, mahalle ne derse desin elimizi uzatmamız gerekirmiş. Ben de ne olursa olsun el uzatacağıma yemin ettim. O yemini etmemi sağlayan da genç arkadaştır. Ben senin kaşın şöyle, senin kaşın şöyle demiyorum.

Karakterin böyle bunu da demiyorum ama eylem, söylem, tutum üzerinden çok açık eleştiride bulunuyorum. Damat Bakan gitti. Ben sayın Albayrak’ın şahsını ve karakterini hiç eleştirmedim. Sadece yaptığı işi bilmemesini, doğru dürüst bilgisinin olmamasını sadece nepotizm üzerinden oraya oturmuş olmasını eleştirdim. Sayın Kemal Derviş zamanında Türkiye büyük bir ekonomik kriz yaşadı. Herkes servetinin yüzde 50’sini kaybettiği dönemde. Kemal Derviş geldi daha sonra ekonomik istikrar paketi açıkladı. Sonra Bahçeli seçim istedi. Daha sonra Ak Parti geldiğinde bu paketi devam ettirdi. Sonra biz Türkiye olarak büyümeye başladık. Borcu, harcı yola konuldu. Ama biz o zaman ekonomik istikrar programını, sürdürülebilir kalkınma programına çeviremedik.

Para bulduk ve bu para ithal mamullerinin tüketildiği bir ortama dönüştürüldü. Para bol oldu, büyüdük ama tabana yayılamadı. İstikrar yaratmaya ve üretime gidemedik. Bugün istikrarı sağlayın yeniden para bulursunuz. Ak Parti’nin başındaki Erdoğan her konuyu çok iyi bildiğini için ekonomiyi de iyi bildi ve ülkenin bütün yatırımı betona yapıldı. Biz bugünkü iktidardan farklı olarak coğrafyamızı ekonomik coğrafya olarak tanımlıyoruz. Erdoğan bütün ilişkilerini şahsi olarak adlandırdığı için Suriye’de Lübnan’da gittik.

Kurumsal iletişim, kurumsal ilişkiler üzerinden yürümek yerine kişiler üzerinden gidiliyor. Biz inşaatı reddetmiyoruz ancak bunların yanına tarımı, teknolojiyi ve katma değer üreten ürünleri koyacaksınız. Türkiye bugün tıkanan sistemin faturasını parlamenter sisteme çıkardı ve partili başkanlık seçimi ile Türkiye’nin uçacağını söyledi.

"Sermaye transferi söz konusu"

Adaletin olmadığı yerde yatırımın sahibinin kafaya göre değişen bir kararla benim geleceğimde söz sahibi olması, endişe yaratır. Bu nedenle de bugün ne para bulunabiliyor ne de başka bir yatırım yapılabiliyor.Kamu- özel sektör projesi sayesinde geçmediğimiz yollar, gitmediğimiz hastaneler nedeniyle paralar ödedik. Burada tamamen sermaye transferi söz konusu. Ve yolcu garantili havalimanları. Bütün bunlara baktığımız zaman servet transferi oluşturulduğunu görüyoruz.

Yandaş kayırma denilen bir sistem oluşturuldu. Yurt dışı finans, kredi kaynakları var ve bunlarla ilgili de fi tarihinde çıkmış bizim de imzaladığımız bir sözleşme var. Ancak bunların da masaya oturulup konuşulması gerekiyor. 5 milyon yolcunun gitmediği havalimanına, 12 milyonluk yolcu garantisi verirseniz siz soyulursunuz demektir.

Ben 20 Ocak 2020’de gezmeye başladığım zaman esnaf kan ağlamaya başlamıştı. Daha pandemi yoktu, giyim satan bir mağazada çalışanlar kendi aralarında oy birliği ile işten çıkarma gerçekleştirmişler. Evli olan, durumu daha kötü olanları tutmuşlar.

Her yerde böyle hikayeler gördük, daha sonra pandemi geldik. Çok iyi bir ekonomik kadromuz var. Durmuş Yılmaz bizde, Erhan Usta, Cihan Paçacı, İsmail Tatlıoğlu da bizimle. Bu arkadaşların bir alt grupları da var. 

"Benim de 90 bin liram gitti"

Biz 10’a bin lira geri ödemesiz para verilmesini önerdik. Ailelere de kişi başına 550’ler lira para verilsin dedik. Bunun gibi birçok şey söyledik. Büyük sanayi şirketlerinde batma olursa, pandemiden dolayı ya da daha öncesinden bir iflasa yönelik durum olduğu zaman çok ucuza yabancılar alır. Bunun önüne geçmek için de kendini düzelttikten sonra rayiç bedelden sonra. Size satmak kaydı ile geri alın dedik. Bunların hiçbiri yapılmadı. 20 bin lira bir bütçe açıldı ve krediye çevrildi.

Benim de 90 bin liram gitti. Ankara’ya 45 bin lira, İstanbul’a da 45 bin lira bağışladım ancak el koydular. Biz şöyle bir şey yaptık önce İl Başkanlarımızla, daha sonra Genel İdare Kurulumu üyelerimizle ve milletvekillerimizle bir toplantı yaptık. Ve hangi siyasi yapıyı istiyorsunuz diye sorduk. O zaman sayın Ümit Özdağ, hayır tek başımıza girelim dedi.Ancak bütün kurulların tamamı bir kişi hariç, İl Başkanlarında oy birliği ile biz ittifak ile girmeye karar verdiler ve biz bunu Cumhuriyet Halk Partisi’ne götürdük ve bizim teklifimiz üzerine konuşmalar başladı.

Ankara alınacak gibi gözüküyordu ancak İstanbul’du benim hedefim. İstanbul’un alınmasının neye tekabül edebileceğini, muhafazakâr insanları da sosyal demokratları da bilen bir politikacı olarak bunun önemli olduğunu ve gerekirse çırak çıkalım dedim.

Cumhuriyet Halk Partisi 100 yıllık parti. Biz daha küçük bir siyasi yapıyız. İyi ki de bu teklifi götürmüşüz. Bu kararı veren herkese teşekkür ediyoruz. 24 Haziran’da birinci turda sayın Muharrem İnce’nin alacağına orta sınıf seçmen inandı. Birinci turda kazanılabileceğine inandı.

"Bu tarz şeyler her partide olur"

Bütün hileler masa başında, sandık başında yapılır. İstanbul’da hem bizim hem de Cumhuriyet Halk Partililer sandıklara çok ciddi anlamda sahip çıktı. Buğra Kavuncu yedirilmez. Benim Buğra Kavuncu’yu bugünden genel başkanlığa hazırladığımı düşündü bir takım arkadaş, diyelim ki doğru olsa o kadar mı bu arkadaşlar siyasetin dışındaydı. O kişiyi ben şimdiden yerime hazırlayayım, bu iyi bir şeydir.

Biz güçlü karakterlerin yer aldığı bir siyasi partiyiz. Bizim partimizde herkes düşünebilir ancak yol yordam farklıdır. İsmet Sezgin ve Tansu Çiller arasında yaşanılanlara bakalım. Bu tarz şeyler her partide olur ancak şimdi siz bir kişiyi FETÖ’cülük ile suçlarsanız, bugün FETÖ bir terör örgütüdür. Siz FETÖ’cülükle suçlarsanız bir kişi, bu ciddi bir meseledir ve ispatlamanız gerekir.

"İstifa eden her arkadaşımın arkasından çok üzüldüm"

Bu bir iftira mıdır, doğru mudur? İsnat sahibi arkadaşlar teslim etmek zorundadır. Bir partinin il başkanının beğenilmemesi gibi bir durum olabilir ancak FETÖ’cülük ile suçlamak çok farklı. Buğra Kavuncu’yu çeşitli şekillerde eleştirmek mümkün ancak 24 Haziran’da bana karşı bir suçlama yöneltildi, biz kampanyanın yarısını bu suçlamalara cevap vermek ile ayırdık.

Benim çok canım yandı. Ben istifa eden her arkadaşımın arkasından çok üzüldüm.

"Erdoğan, HDP'yi kapatmaz"

Ama ben istifayı bir irade beyanı olarak gördüğüm için saygı duyarım. ben yazdığım için sorumluluğu var ama birinci sıraya yazılmış arkadaşları ben yazdım. Orada bulundukları seçimlerde İYİ Partililer onlar için çalıştı. O insanların da haklarını helal edip etmeyeceğini zamanla göreceğiz. 

Erdoğan, HDP’yi kapatmaz çünkü HDP çok iyi bir manivela. Belli grupları dövmek için. Sayın Bahçeli’nin sözleri içerisinde katıldığım bir şey var. Uzun tutukluluk. Türkiye’de uzun tutukluluklar var.

Eğer hukuki olarak bir sorun vardıysa, uzun tutukluluk dönemlerine yönelik olarak kişin cezalandırılması gerekiyor. Ben Erdoğan’ı tanıyorsam bu HDP manivelasının elinden gitmesini istemez.

Türkiye’de ne 80 öncesinde ne de 80 sonrasında böyle bir dil hiç olmadı. Biz birbirimiz fikirler üzerinden tanıyan insanlar topluluğu idik. Canını sıkılanın vatan haini diye suçlandığı bir Türkiye haline geldik. Etnik ve mezhep aidiyetleri üzerinden insanlara sövüldüğü bir güne geldik. İster ümmetçi gelenek, ister dindar alanda orada da yoktu bu. Büyük ortağı destekleyen trol tipli insanların yazdıklarına, çizdiklerine bakıyorum gerçekten şoktayım. Şimdi böyle bir sistemde, sayın Erdoğan HDP’yi buranın içerisinde özneleştirip kapatmayı aklından geçireceğini düşünmüyorum.

Sayın Bahçeli’nin ise elinde belge, bilgi veya kanaat varsa, Twitter yerinden ortağına ayar vermek yerine bir araya gelip bunların yapılması gerekiyor diye söylemelidir. Bahçeli iktisatçıdır ve bugüne kadar bu işsizler ne olacak her 3 gencin biri işsiz, 4 yıllık üniversite mezunu gençler işsiz. Mühendislikten mezun olan ancak devre yapmayı bilmeyen üniversitelerden mezun olan çocuklarımız var.

Ancak ne sanayide iş görüyorlar, içlerinde pazarcılık yapanları var. Babasından utandığı için gündüz uyuyan gençler var. Çiftçinin gençleri var. Bunlara dair gıda güvenliğinin önemi bir kez daha ortaya çıktı ancak Bahçeli’den bu sorunların çözümüne ilişkin hiçbir şey duymadık.

"HDP üzerinden bize çemkiriliyor"

Anayasa Mahkemesi’nin varlığı Türkiye’yi korumak yani. Şimdi oradaki mesele şu. Kan davası dediğim şey şu. Bir dava ise o dava her birimiz için PKK’dır. HDP üzerinden sürekli olarak bize çemkiriliyor.

Görülmeyen bir şey var. Her iki taraf da Türk. Bize bir taraf HDP’ye sıcak bak diyor, diğeri daha farklı bir şey söylüyor. HDP’ye yönelik suçlamalar var. Şimdi bu suçlamaların cevabını Kemal Kılıçdaroğlu’na ya da Meral Akşener’e sormak yanlış. Bir süre sonra Kürtlere hakaret ediliyor.

31 Mart’a giderken bir gazetede belediyelerin adaylarını kimlik numaraları ile PKK’lı diye yayınladı.

İpin ucu nereye gitmiş. Ciddiyetinizi takının biraz. Devlet yönetmek ciddiyet ister. Ben bir kâğıt imzalamışsam gereğini yapmak kardeşim. Terörün içi boşaltılıyor. Bu iğrençlik ve ciddiyetsizliktir.

Bizim 29 arkadaşımızdan biri Kocaeli’den onu Bursa’ya çağırdım. Dedim ki Abdullah ne diyeceksin diye. Bana dedi ki ‘abla ben diyeceğim ki ben Kürdüm ama PKK’lı değilim’…

Şimdi gözünüzden kaçan bu. HDP üzerinden ister alkış ister sopa çekilen bir sistemde amayı koymuşlar. Her Kürt’ün PKK’lı olduğu gibi bir inanç olmuşsa çok vahimdir. Ve ben Abdullah’a söyledim, amayı kaldır. Çıktı dedi ki ‘ben Kürdüm PKK’lı değilim’

Sonuçta HDP’ye oy veren 6 milyon insanında PKK’lı olduğunu düşünebilir miyiz?

Türkiye’de bu yapılanlara, bu perspektifin kaymasına herkesin dur demesi gerekiyor. Biz çok açığız bu konuda. Sayın Kılıçdaroğlu ne diyor? HDP, PKK ile arasına mesafe koyduğunu söylesin, hay hay. Ama o güne kadar bir şey yok. Şimdi biz nelerle suçlanıyoruz?

Cevapları biz veriyoruz. Biz kendi partililerimiz tarafından HDP ile AKP ile, Saadet ile CHP ile Anayasa yapmışız. Hepsi açıkladı hayır diye. Onlar açısında da ‘Ehh’ diye bir durumdur. Ama AKP’de Ömer Çelik kötü sözler söyleyerek reddetti. Onun açıklamaları makbul sayıldı, bizimkiler sayılmadı. Biz makulüm peşinden koştuğumuz için, insanların ihtiyaçlarının sözcüsü olmaya gayret ettiğimiz için, dolayısıyla biz daha fazla sopa yiyoruz. Ama durduğumuz yerde duruyoruz. Biz yola çıktığımızda küçük başladığımız için şeffaflığa önem veriyoruz. Ben Genel Başkan olarak partimizde şeffaflığı strateji olarak hedef belirledim. Benim bütün odamın penceresi açıktır. Ben insanları hep normal hattan ararım. WhatsApp yerine. Zaten bir soru sorulduğunda açıklığıyla cevap veririm. Böyle bir durumumuz var.

Bizim şimdi 2800’e yakın kişi aday adayı olarak müracaat etti. Bu insanlara tek tek bakamazsınız. Başkanlık Divanı’nda ben şimdi şeyler komisyonlar kurdum. Onlar indirdiler sayıyı. Sayın Çıray, bana dedi ki biz bunları önlem almak için MİT’e soralım dedi. Ben Başkanlık Divanı’na getirdim, karar verdik. Sonuç itibariyle karar verdik.

Bizde başarıda ortak, başarısızlık da ortak. Onu anlatmaya çalışıyorum. Defalarca anlattım son kez anlatıyorum. Biri size geliyor ve diyor ki. İstanbul İl Başkanı’nız FETÖ’cü. Önce sizden Grup Başkanlığı isteniyor. Siz evet diyorsunuz. O arada da siz de diyorsunuz ki bu çok önemli itham. Bunun belgesi bilgisi var mı?

Geliyor ve resmi bilgi gelmiyor ama duyumları yazıyorsunuz. Sonra soruyorsunuz, bu duyumlar nereden. Bunlar Jandarma, askeriye ve MİT’ten. Ben bu ülkede İçişleri Bakanlığı yaptım.

Soruların resmi olarak ve nasıl sorulması gerektiğini bilirim. Çok entresan bir şey oldu ilgili arkadaşım Sayın Perinçek ile Meral Akşener’e devlet doğru bilgi vermez dedi. En ilginci budur. Devlete yalancı dediler. Ben bir yaşıma daha girdim. Devlet, yanıt verilemeyecek bilgiyi, size bilgi veremeyiz diyerek söyler.