Zaman Gazetesi yazarı Kerim Balcı, geçtiğimiz günlerde 100 Yahudinin Mescid'i Aksa'ya girmesiyle İsrail polisi ve Filistinliler arasında çıkan çatışmaları, ABD'de ara seçimleri kaybeden Barack Obama ve Türkiye'ye bakan yönüyle ele aldı. Cumhuriyetçilere karşı mağlubiyet yaşayan Obama'nın "Beyaz Saray'daki son iki yılını Ortadoğu politikasına eğilerek geçireceğinin mesajlarını verdiğine" dikkat çeken Balcı, "Obama ile Netanyahu arasındaki onulmaz uyuşmazlık da hesaba katıldığında bu dönemin İsrail için kolay geçmeyeceği açık. Bu şartlar altında Aksa olayları Başkan Obama’nın kucağına atılmış bir 'al bununla uğraş' paketi gibi" ifadelerini kullandı. "Görünen o ki AKP yönetimi de Aksa olaylarını 'Filistin davasına sahip çıkmanın ağır sorumluluğu' çerçevesinde değil 'Yahudi’ye küfretmenin dayanılmaz hafifliği' kolaycılığında ele alacak" diyen Balcı "Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Mavi Marmara’da şehit edilen vatandaşlarımıza reva görülen uygulama ile alakalı 'yapılanların savaş suçu olduğu anlaşılıyor ama bizim ilgileneceğimiz ölçekte büyük bir olay değil' açıklamasını yapmış olması da bu kolaycılığa katkıda bulunacak" görüşünde.
Balcı'nın Zaman'da "Ağla Aksa’m ağla!" başlığıyla yayımlanan(7 Kasım 2014) yazısı şöyle:
Mescid-i Aksa’da yaşanan hadiseler pek çok yönden 1994 El-Halil katliamını andırıyor.
O yıl, Baruch Goldstein adında bir terörist, Halilürrahman Camii’ne girerek namaz kılmakta olan 29 Müslümanı katletti. Olayda İsrail güvenlik güçlerinin ihmalinin olduğu kesin olmasına rağmen Müslümanlar cezalandırıldılar ve o güne kadar tamamı Müslümanların kontrolünde olan cami ve şehir ikiye bölündü. Caminin yarısı sinagoga çevrildi ve Müslümanların kontrolünde kalan ikinci yarısına girişler de insan onuruna ağır gelen güvenlik önlemlerine tabi kılındı. Yavuz hırsız ev sahibini dövmüştü!
Bu defa olayları başlatan kıvılcım Mescid-i Aksa’da Müslümanlar kadar Yahudilerin de ibadet hakkı olduğunu iddia eden ve Aksa’da buna imkan sağlayacak bir düzenleme yapılması için faaliyet gösteren radikal eylemci Yehuda Glick’in bir suikast eyleminde yaralanması oldu. Takip eden günlerde Glick’in destekçileri Mescid-i Aksa’ya girmeye ve orada ibadet ederek 1967’den bu yana hakim olan statükoyu bozmaya kalkıştılar. Direnen Filistinli Müslümanlar İsrail askerlerinin saldırılarına maruz kaldı. Ondan sonrasını biliyorsunuz: Aksa yine ağlıyor…
Bu iki olay arasındaki benzerlikten öte şeyler de var, hem Aksa’yı hem de vicdan sahibi her Müslüman’ı ağlatan. Geçen çarşamba günü Glick’in bir İsrailli Arap tarafından öldürülmeye çalışılması öncesinde İsrail Parlamentosu’nun Mescid-i Aksa’da Yahudilerin de ibadet edebileceği bir bölümün ayrılmasını öngören bir yasa tasarısı üzerinde çalıştığı haberleri medyaya yansımıştı. İsrail Parlamentosu’nun Arap milletvekilleri, dünya kamuoyuna çağrılarda bulunarak bu tehlikeli planın durdurulmasını istemişlerdi. Zaten birkaç hafta önce Mescid-i Aksa’nın hemen güneyindeki Silvan köyünde Araplardan aracılar üzerinden satın alınan evlere bir gece yarısı 29 Yahudi ailesinin yerleştirilmesi bölgede sinirleri yeterince germişti. Olay hem Yahudilere ev satan Filistinli hainler imgesini uyandırmış, hem de Aksa’nın bir kuşatma altında olduğu korkusunu yaymıştı.
Yaşanan olayların bölgesel ve küresel ölçekteki gelişmelerle de ilgisi var. Arap Baharı’nın son kalesi olarak görülen Tunus’ta En-Nahda’nın seçimleri kaybetmesi ve bu kalenin de düşmesi, Irak ve Suriye’deki IŞİD faaliyetleri ve dünya kamuoyunun nazarlarının buraya çekilmiş olması, Filistin davasının geleneksel hamileri olan Suriye, Mısır ve Türkiye’nin ağırlıklarının sıfırlanmış olması bölgesel değişimler. İngiltere Parlamentosu’nun geçen ay 274’e karşı 12 oyla Filistin Devleti’ni tanıma kararı alması küresel faktörlerden ilki. İngiltere’nin kararının başka ülkeler tarafından örnek alınacağını İsrailli yöneticiler de öngörmüş olmalılar.
İsrail yönetiminin öngördüğü muhakkak olan bir başka şey de ara seçimlerde Cumhuriyetçilere karşı ağır bir yenilgi alan ABD Başkanı Obama’nın bundan sonra bütün enerjisini dış politika konularına sarf edeceği gerçeği. Artık Senato çoğunluğunu kaybetmiş olan Obama hiçbir sosyal reform projesini hayata geçiremeyeceğine göre Kongre veya Senato’ya sormadan faaliyet gösterebileceği tek alana ağırlık verecek. 2016 seçimlerinde demokrat adaya tutunabileceği bir miras bırakmak için uluslararası siyasette Amerikalıların gurur duyabilecekleri bir başarıya imza atması gerekiyor. Nitekim araseçim mağlubiyeti sonrasında yaptığı halka sesleniş konuşmasında iç politika mevzularına girmekten kaçınan Başkan Obama, ofisteki son iki yılını temelde Ortadoğu politikasına eğilerek geçireceğinin mesajlarını verdi. Obama ile Netanyahu arasındaki onulmaz uyuşmazlık da hesaba katıldığında bu dönemin İsrail için kolay geçmeyeceği açık. Bu şartlar altında Aksa olayları Başkan Obama’nın kucağına atılmış bir “al bununla uğraş” paketi gibi…
Görünen o ki AKP yönetimi de Aksa olaylarını “Filistin davasına sahip çıkmanın ağır sorumluluğu” çerçevesinde değil “Yahudi’ye küfretmenin dayanılmaz hafifliği” kolaycılığında ele alacak. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Mavi Marmara’da şehit edilen vatandaşlarımıza reva görülen uygulama ile alakalı “yapılanların savaş suçu olduğu anlaşılıyor ama bizim ilgileneceğimiz ölçekte büyük bir olay değil” açıklamasını yapmış olması da bu kolaycılığa katkıda bulunacak.
Oradan çağıracaklar, buradan bağıracaklar, Aksa’nın gözyaşını kimse silmeyecek…