AKP medya ve tanıtımdan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, CHP'nin referandum kampanyasında parti bayrağı yerine Türkiye bayrağı kullanacak olmasını eleştirdi. Yılmaz, "Anamuhalefet partisi, logosunu ve bayrağını hiç kullanmama kararı almış. Bunu doğru bulmuyorum. Partilerin pozisyonları net olmalı" diye konuştu.
Cevdet Yılmaz'ın Habertürk'ten Kübra Par'a verdiği söyleşi şöyle:
- Rahmetli Erol Olçok’un yokluğu belli oluyor mu? Bu, AK Parti’nin onsuz ilk seçim kampanyası olacak...
Olmaz olur mu... Bu tür işlerde oturmuş bir kurumsal yapı vardır ama insanlar da en az kurumlar kadar önemli. Onların kattığı ayrı bir renk ve tat vardır. Erol Bey Türkiye’deki en renkli kişiliklerden biriydi. İşine âşıktı, etrafına enerji yayardı. Hem 15 Temmuz şehitlerimizi hem de Erol Bey’i rahmetle ve minnetle anıyoruz. Çok arıyoruz onu. Ama bir taraftan onun bıraktığı miras devam ediyor. Oluşturduğu kurumsal altyapıdan istifade etmeye devam ediyoruz. Kardeşi Cevat Olçok şirketin başında, onlarla çalışıyoruz. Fakat bu kampanya sürecinde farklı çalışmalar da yapılacak.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan çok sayıda miting yapacakmış. Başbakan Yıldırım ile ortak miting yapacaklar mı?
Cumhurbaşkanımızın kendi programı, Başbakanımızın da kendi programı olacaktır. Mümkün olduğunca bunları birbiriyle tamamlayıcı bir şekilde planlamak istiyoruz. Biz esas itibarıyla parti olarak Cumhurbaşkanımıza bakacağız. Onun programını dikkate alarak kendi programımızı şekillendireceğiz.
- “Hayır” diyenlerin terörle ve 15 Temmuz’la yan yana durduğunu ima eden söylemler oldu. Bu devam edecek mi yoksa AK Parti daha yumuşak bir söylem mi benimseyecek?
Türkiye şu an çok boyutlu bir terör saldırısı altında ve terör örgütlerinin tamamı da “Hayır”cı bir yaklaşıma sahip. Söylediğimiz bundan ibaret. Yoksa “Toplumda ‘Hayır’ diyen herkes terörden yanadır” gibi bir argüman söz konusu değil. Ama terör örgütlerinin tamamı “Hayır”dan yana bir pozisyon ortaya koyuyorlar. Buna da dikkat çekiyoruz. AK Parti, öteden beri hep pozitif söylemle kampanya yapmış bir parti. Bu, bu sefer de farklı olmayacak. Elbette muhalefetle zaman zaman polemikler ve eleştiriler yaşanır. Bunlar da işin tabiatı gereği vardır. Biz toplumumuza öncelikle bu yeni sistemin ne olduğunu ve neler getireceğini anlatarak ikna etme gayreti içinde olacağız.
"Sahadaki hava tam oluşmuş değil"
- Peki anketler ne söylüyor?
“Evet”lerin önde olduğunu söyleyeyim sadece. Ama şu aşamada rakamlara girmek istemiyoruz. Çünkü henüz kampanya başlamış değil. Sahadaki hava henüz tam oluşmuş değil. Önümüzdeki haftalarda bu daha netleşecektir.
"Her il için 3 hatip yetiştirdik"
“Teşkilatlarımız da yeni sisteme hazır. 970 ilçe başkanına Ankara’da sunumlar yaptık ve sorularına cevaplar verdik. Antalya’da bütün yerel yöneticilerimizle bir araya gelip konuştuk. Daha sağlıklı bilgilendirmeler yapmaları amacıyla her il için 3 hatip yetiştirdik. Burada en birinci ağızdan, işin uzmanı olan insanlardan bilgi aldılar. Onlar teşkilatlara anlatacaklar. Teşkilatlar da bunları topluma yayacaklar.”
AK Parti'nin kampanyasındaki 4 tema
Cevdet Yılmaz’a “AK Parti’nin referandum kampanyasında hangi temalar öne çıkacak?” diye sordum. 4 başlıkta özetledi...
1- Vesayetin ortadan kalkması ve demokratikleşme
Bu süreçte en önemli husus milletin güç kazanması. AK Parti’nin varlık sebebi milleti iktidara taşımak, muktedir kılmaktı. Uzun süredir milletten aldığı güçle vesayet odakları ile mücadele ediyordu. Yeni önerdiğimiz hükümet modelinin de özünde bu var. Millet artık, 5 yılda bir önüne konulan sandıkla bir taraftan Meclis’i doğrudan belirleyecek, hemen yanındaki diğer sandıkta da ülkeyi yönetecek kişiyi seçecek. Her ikisini de millet şekillendirmiş olacak. Dolayısıyla milletin güç kazandığı, siyasette milletin üzerinde hiçbir vesayet odağının kalmadığı yeni bir aşamadan bahsediyoruz. En önemli vurgumuz bu.
2- Ekonomik kalkınma ve refah
İkinci vurgumuz kalkınma. Ben eski Kalkınma Bakanı’yım. 2023 ve ötesine uzanan önemli hedeflerimiz var. Güven ve istikrar olmadan ekonomik büyüme olmaz. Güven ve istikrar son 14 yılda Türkiye’ye çok şey kazandırdı ama bu kişiye ve partiye bağlı, dönemsel bir istikrardı. Şimdi istiyoruz ki bu kurumsal bir yapıya oturarak kalıcı hale gelsin. Yeni sistemin özünde kalıcı istikrar var. Bir diğer husus da bürokrasiyi azaltmak, daha kalıcı bir mekanizma oluşturmak. Yine önerdiğimiz sistemin özünde idare içindeki çokbaşlılığı ortadan kaldırmak, dağınıklığı engellemek var.
3- Türkiye'nin uluslararası alanda daha etkili bir aktör haline gelmesi
Fırtınalı bir dönemden geçiyoruz. Dünyada siyasi güç mücadelelerinin arttığını görüyoruz. İngiltere’de Brexit, Amerika’da Trump, öte yanda Çin... Bir taraftan da Suriye ve Irak başta olmak üzere Türkiye’nin menfaatlerini ilgilendiren bölgelerde kargaşa yaşanıyor. Bu fırtınalı zamanda ülke olarak güçlü olmak zorundayız. Güçlü bir ülke olmanın yolu da güçlü bir yönetimden geçiyor.
4- Türkiye içindeki huzur ve birlik
Türkiye, kendi içindeki siyasi kutuplaşmaları aşmak zorunda. Değişik toplumsal kesimlerin birbiriyle daha fazla diyaloğa ve işbirliğine ihtiyacı var. Yeni sistem, en az yüzde 50 gerektirdiği için daha geniş kesimlere açılmanızı zorlayan bir sistem. Sadece kendi mahallenizde oturarak iktidar olamazsınız. Bu da değişik toplum kesimleriyle siyasi diyalog kanallarının açılması demek. Yeni sistemde siyaset merkeze gelecek demektir. Türkiye’de daha ılımlı bir siyaset hâkim olacak ve birlik ruhu oluşacaktır.
"Meclis'te illa cumhurbaşkanının partisi öoğunluk sağlayacak diye bir şey yok"
- “Meclis’in gücünü artırmak istiyoruz” diyorsunuz ama Cumhurbaşkanı’na yasaları veto etme yetkisi veriyorsunuz.
Cumhurbaşkanı bir kez geri çevirebiliyor ama Meclis ikinci kez ısrar ederse yasalaşmış oluyor. Hatta bizde Meclis salt çoğunluk yani 301 ile yasayı geçirebiliyor, bu oran ABD’de daha yüksek. Yani bizim önerimiz yurtdışındaki emsallerine göre daha demokratik.
- Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda partisinin genel başkanı olabilmesi de çok tartışılıyor.
Partili olmak kötü bir şey değildir. Partili olan bir Cumhurbaşkanı toplumla daha fazla diyalog içine girecektir. Kaldı ki partili oluş ya da olmayış ihtiyari bir durum. Seçilen Cumhurbaşkanı partili olmayı tercih edebilir, genel başkan olmayı tercih edebilir ya da partisiyle hiçbir bağ kurmayabilir. Siyaset daha reel ve samimi bir zemine kavuşacak.
- Asıl eleştiri, partisinin genel başkanı olabilmesine... Milletvekilleri listelerini Cumhurbaşkanı belirleyecek.
Bu durumda milletvekilleri onu nasıl denetleyecek? Bir adayın belirlenmesini anketler, değerlendirmeler, mülakatlar, toplumun beğenileri belirler. Elbette liderlerin de belli oranda etkisi vardır ama “Aklıma geleni yazayım” diye düşünmez. Toplumun tasvip etmediği insanları aday yaparsanız bunun cezasını seçimlerde ödersiniz. Ayrıca seçimlerde her zaman yasama ve yürütmede aynı çoğunluklar oluşmuyor. Bugün AK Parti bu kadar güçlü bir parti olmasına rağmen 330 sayısını geçemiyor. İlla Meclis’te Cumhurbaşkanı’nın partisi çoğunluğu sağlayacak diye bir şey yok. Kaldı ki Cumhurbaşkanı ilk turda seçilemezse, ikinci tur 2 hafta sonra yapılacak. Sistemin sigortası vatandaşın basiretidir, tercihleridir. Biz bazen vatandaşı çok küçümsüyoruz ama onlar çok rasyonel aslında... Her seçim bu anlamda bir belirsizlik içerir. Şimdiden 2019’da kimin seçileceğini, nasıl bir atmosfer olacağını bilemeyiz. Bunu söyleyenler statik bir analiz yapıyor.
"Partilerin pozisyonu net olmalı"
"Anamuhalefet partisi, logosunu ve bayrağını hiç kullanmama kararı almış. Bunu doğru bulmuyorum. Partilerin pozisyonları net olmalı."
"Yeni sistem uzun vadede ekonomiyi olumlu etkiler"
- Daha önce Kalkınma Bakanı olarak görev yapmıştınız. Şu an kur dalgalanıyor, işsizlik artıyor. Bu atmosferde başkanlık tartışmalarının ekonomiyi kötü etkilediği söyleniyor, ne dersiniz?
2-3 aylık kısa bir dönem için belki bu argümanın bir miktar haklılık payı olabilir ama orta ve uzun vadede geçerli değil. Ekonominin düşmanı belirsizliktir. Mevcut sistem 1994, 1999 ve 2001 krizlerini üretti. Yeni öneriyle artık Türkiye’de bir sistem tartışması kalmayacak. Önümüzü göreceğiz, belirsizlik kalıcı bir şekilde ortadan kalkmış olacak. Bu da ekonomiyi ve yatırımcının Türkiye’ye bakışını olumlu etkiler.
"Küçük partiler de avantajlı olacak"
- “Başkanlık sistemi gelirse Türkiye’de huzur ve birlik artacak” diyorsunuz ama tam tersini düşünenler de var. “Şu an 4 partinin de koalisyon yoluyla iktidara gelme ihtimali var. Oysa başkanlıkta en yüksek oyu alan 2 partiden biri kazanıyor. MHP ve HDP gibi partiler sistem dışı kalır. Bu da kutuplaşmayı artırabilir” diyorlar. Ne dersiniz?
Hiçbir şekilde katılmıyorum. Türkiye’nin farklı bir siyasi geleneği ve sosyolojik yapısı var. Her zaman farklı siyasi temsiller olacaktır. Ayrıca daha az oy alan partiler bu sistemde sonucu belirleme avantajı elde ediyor. Diyelim ki yüzde 45 oy aldınız, 5-6 puana ihtiyacınız var. 6 puana hitap eden bir parti çok değerli hale gelebilir. Dolayısıyla partiler arasında siyasi diyalog ve işbirliği olacaktır. Koalisyon olmayacak belki ama siyasi ittifaklar her zaman mümkün. Yeni bir hükümet sistemi getiriyoruz. Zaman içinde kendi kültürünü, zihniyetini ve pratiklerini üretecektir.
"Statükodan yana olmazlar"
- Siz Bingöl Milletvekili’siniz. Bölgede durum nasıl? HDP’li vekillerin bir bölümü tutuklu. Taslağı AK Parti, MHP ile işbirliği içinde hazırladı. Federatif bir yapıya geçişin ihtimal dışı olduğu vurgulanıyor. Bu 3 nedenden dolayı bölgeden “Hayır” çıkacağı düşünülüyor...
Bu söyleme katılmıyorum. Güneydoğu’daki vatandaşlarımız, yaşadıkları sorunları büyük oranda mevcut sistemden dolayı yaşadılar. Statükodan yana olmazlar. Bölge insanı demokrasinin kıymetini iyi bilir. Yeni sisteminin demokrasiye daha fazla katkıda bulunup bulunmayacağına bakarlar. Ayrıca vatandaşımız bir çukur siyasetiyle karşılaştı. Terör örgütü, vatandaşımıza büyük bedeller ödetti. Hükümet oradaki mağduriyetlerini gidermeye çalışıyor. Yeni ekonomik inisiyatiflerle istihdamı artırmaya çalışıyoruz. Bu çalışmaların da vatandaşımız tarafından takdir edileceğine inanıyorum. Bir diğer faktör de sandık güvenliği. Geçmişte terör örgütü maalesef yoğun bir baskı oluşturdu. Şimdi çok daha güvenlikli bir ortamda özgür iradelerini yansıtacaklardır.