Yeni Akit gazetesi, 10 Ekim Cumartesi günü Ankara'da düzenlenen ve iki canlı bomba sonucu en az 97 vatandaşın yaşamını yitirdiği Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’nin “savaş mitingi” olduğunu savundu.
Akit'te Mehmet Özmen imzasıyla yayımlanan ve manşetten verilen haberde, DİSK, KESK, TMMOB ve Türk Tabipler Birliği’nin düzenlediği mitingde dağıtılan bildiri ve broşürlerde, “Savaşa, yağmaya geçit verme, oylar HDP’ye” mesajlarının yer alması "Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, devletin güvenlik güçleri ve AKP’nin hedef alınması” olarak yorumlandı. Haberde, "Bildirilerde yer alan ‘devirmek, yıkmak, yok etmek’ gibi kelimelerle adeta savaş çağrıları yapılıyor" iddiası dile getirildi.
Akit Yayın Koordinatörü Hasan Karakaya da, bugün (13 Ekim 2015) katliama ilişkin kaleme aldığı yazısında, “Asıl hesap sorulması gereken kişi ve kuruluşlar HDP, DİSK, TMMOB, KESK veya diğer kuruluşlar değil midir? Miting tertip komitesi bir anlamda 'bile bile lâdes' yapmış değil midir?" diye sordu.
"Evet; bu çocuklar, aslında iyi çocuklar...
Ama biz, bunlara ulaşamamışız.
Bu çocuklar, bir ihanet şebekesinin elinde...
Polis, asker katledilmelerine gözlerini kapatacak...
Sonra ‘Barış istiyoruz’ diyecek bir beyin yıkamasından geçirilmişler..
Onun için diyorum: Bu çocukların katili, onlara gerçekleri aktaramayan bizleriz..”
Hasan Karaka: Maçanız sıkıyorsa; bu sözleri, gidin Amerika’da söyleyin!
Sorulması gereken soru çok!..
Meselâ, “97 kişinin öldüğü” mitingin “tertip komitesi”ne sormak lazım:
“Miting Sıhhiye Meydanı’nda iken, milleti Ankara Tren Garı’nın önünde niye topladınız?.. Tren Garı’nın önünden Sıhhiye Meydanı’na kadar yürüyüş yapmak zorunda mıydınız?”
Sıhhiye Meydanı’nda bütün “tedbir”ler alınmıştı... Miting meydanı bariyerlerle çevrilmiş, gelenler “X-Ray cihazı”ndan geçiyordu.
MİTİNG TERTİP KOMİTESİ
Tren Garı önünde ise;
Ne X-Ray cihazı vardı, ne de bariyer!.. Miting tertip komitesi, bunu bildiği için mi milleti Gar önünde toplayıp, böyle bir “katliam”a zemin hazırladı?!?..”
Sormaya devam edelim:
97 kişinin öldüğü katliamda; uluslararası güç odakları, istihbarat örgütlerive “taşeron” olarak kullanılan “PKK, DHKP-C” veya “DAİŞ” kadar, “miting tertip komitesi” de suçlu değil midir?..
97 kişi, bir “şov” uğruna hayatlarını kaybetmiş değiller midir?..
Bu durumda;
Asıl “hesap sorulması” gereken kişi ve kuruluşlar HDP, DİSK, TMMOB, KESK veya diğer kuruluşlar değil midir?..
Miting tertip komitesi bir anlamda “bile bile lâdes” yapmış değil midir?..
PKK’NIN FUAT AVNİ’Sİ!
Şu hâle bakın;
“Sahte bir hesap” da olsa, “PKK yanlısı paylaşımlar” yapılan “Anatoly Todorov” adlı hesaptan; “mitingden 10 saat önce” yani gece 00.22’den itibaren “8 twit” atan “PKK’nın Fuat Avni’si Pir Ozan Abdal” adlı şahıs, resmen “müneccimlik” yapıp, diyor ki;
l “Çok kalabalık olacak, olası polis saldırısı izdihama yol açabilir. 77, 1 Mayıs gibi meçhul silah sesleriyle kitle paniğe sürüklenebilir.”
l “En korkunç ihtimal de, Suruç v2 olabilir... Olası bir bombalı eylem en büyük katliamlardan birine yol açabilir, bu gayet ihtimal dahilinde.”
l “Mitingin yasal olması katliamın siyasi çıkara dönüşmesine vesile olur, bu durum bile böyle bir saldırının ihtimalini arttırıyor.”
l “Hiç olay da çıkmayabilir, ufak provokasyonlarla yüzlerce insan da ölebilir. Ben de orada olacağım zaten. Belki de son tivitler bunlar hehe.”
Lütfen dikkat;
Adamın, hem “PKK yandaşı”, hem de “Alevi” olması kuvvetle muhtemel...
Ama, attığı twitler, dehşet verici!.. “Devlet”i suçlayan “istihbarat zaafiyeti”nden dem vuran Selahattin Demirtaş ve saz arkadaşlarına sormak lazım: “Bu twitlerden haberiniz yok muydu?..”
Hadi, Pir Ozan Abdal’ı geçtik, peki “Selahattin Demirtaş’ın danışmanı”olan “drbereday” isimli hesaptan atılan “bombalar yarın Ankara’da patlayacak” şeklindeki twite ne demeli?..
Sormak lâzım Bay Selahattin Demirtaş ve miting tertip komitesine; “6 yıldır paylaşımlar yapan Anatoly Todorov adlı twitter hesabından haberiniz var mı... Pir Ozan Abdal ve drbereday isimli şahısları tanıyor musunuz?.. En önemlisi de, attıkları twitlerden haberiniz var mı?..”
Mutlaka haberiniz var!..
O halde, niye tedbir almadınız?..
Niye Gar önünde toplanıp “şov” yapmak istediniz?..
Yapmak istediğiniz “şov”un, 97 cana mal olduğundan haberiniz var mı?..
İnsanlar doğrudan “miting meydanı”na gitmiş olsalardı, mutlaka X-Raycihazından geçecek ve dolayısıyla “canlı bombalar”a fırsat verilmeyecekti!..
Bir “şov” uğruna 97 kişinin ölmesine yol açtığınızın farkında mısınız?..
“Üst araması” meselesine gelince...
“Suruç’taki patlama”da üst araması yaptırdınız mı ki, Gar’ın önünde yaptırasınız?!?..
Hem o alanda 7-8 bin kişi toplanmış, hangisini arayacaksın?!?..
Çok merak ediyorum;
Miting tertip komitesi, bütün bunları bildiği için mi “Tren Garı’nın önünde toplanma” çağrısında bulundu?..
Gar önünde toplanmayıp da, doğrudan Sıhhiye’deki miting alanına gidilseydi, 97 kişi ölmeyecek, 246 kişi de yaralanmayacaktı!.. Belki de kimsenin burnu bile kanamayacaktı!..
Ne dersiniz;
Öyle değil mi, “tertipçi”ler?!?..
ÖZGÜR VE ŞIMARIK!
Gelin, olayın “farklı bir boyut”una bakıp, bugüne gelelim...
l Malûm; HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş; “Bu halk, Abdullah Öcalan’ın posterini Kürdistan’a asamayacak da, nereye asacak? Buna alışsanız iyi olur, çünkü biz daha Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz, heykelini!” demişti.
l Yine malûm ki; HDP’nin diğer Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ; “Biz sırtımızı YPG’ye, YPJ’ye, PYD’ye yaslıyoruz, bunu söylemekten de çekinmiyoruz” diyerek, sırtlarını “terör örgütleri”ne dayadıklarını ilân etmişti!..
l Bir örnek daha: HDP milletvekili Abdullah Zeydan, “Kürt halkının gücünü test etmeye çalışanlara çağrı yapıyoruz, PKK sizi tükürüğüyle boğar”demişti...
Bu hatırlatmaları yaptıktan sonra, aynı HDP’lilere “yazının başlığı”ndaki soruyu sormak istiyorum;
“Erkekseniz, maçanız sıkıyorsa; aynı sözleri, gidin de Amerika’da veya Avrupa’da söyleyin!.. Söyleyin de görün, başınıza neler geliyor?!?..
Zindanlardan zindan mı beğenirsiniz, yoksa işkencelerden işkence mi?.. Tabiî, faili meçhule uğrayıp, bir çöp tenekesinin dibine atılmak da ihtimal dahilinde!”
Dediğim gibi, yiğitseniz, erkekseniz, maçanız sıkıyorsa, gidin Amerika’ya ve Türkiye’de yaptığınız gibi ekrandan bağırın;
l “Amerikan halkı, El Kaide Lideri Usame Bin Laden’in posterini Washington’a asmayacak da, nereye asacak?.. Çünkü biz, daha Usame’nin heykelini dikeceğiz, heykelini!!!”
l “Biz sırtımızı El Kaide’ye, IŞİD’e ve Boko Haram’a yaslıyoruz, bunu söylemekten de çekinmiyoruz!..”
l “Alman halkının gücünü test etmeye çalışanlara çağrı yapıyoruz: Hitler’in yoldaşları sizi tükürüğüyle boğar!”
Tekrar ediyorum; “Cerahattin”, pardon Selahattin Demirtaş’ından Figen Yüksekdağ’ına, Abdullah Zeydan’ından “Samanlık Devrimcisi Ertuğrul Kürkçü”süne varıncaya kadar, herhangi bir HDP’li, ABD’de veya Avrupa’da“devlet”e kafa tutabilir, “terör örgütü” kabul edilen örgüt ve liderlerine böylesine “övgü” yağdırabilir mi?..
Almanya’da “Hitler” lehinde, Amerika’da “El Kaide” lehinde, Fransa’da“Usame Bin Laden” lehinde konuşabilir mi?..
Hadi, erkekse konuşsunlar!..
Konuşanı;
Bacağından sallandırırlar, bacağından!..
Türkiye’de ise;
O kadar “özgürlük” var ki, “şımarıklık” serbest!.. “Devlete küfretmek” ve hatta “Katil” demek serbest!..
Peki “devlet” ne yapıyor?..
Hiiçç... Aval aval dinliyor!..
TAHAMMÜL, NEREYE KADAR?
Ankara’daki patlama sabahından bu yana “nefret ve öfke fışkıran” şu ifadelere bakın hele:
l DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, İMC TV’deki canlı yayında:“Doğrudan polis tarafından yapılan saldırıdır bu, çok açık!”
l HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, patlamadan az sonra, “AK Parti Hükümeti”ni suçlayarak: “Katilsiniz! Eliniz kanlıdır, yüzünüzden, ağzınızdan, tırnağınıza kadar her yerinize kan sıçramıştır. En büyük terör destekçisi olduğunuz ortaya çıkmıştır. Ülkemizde en fazla terör uygulayan, yurtiçinde ve yurtdışında terör anlayışını halka dayatan bir zihniyet olduğunuz ortaya çıkmıştır.”
l Cemil Bayık, Duran Kalkan, Bese Hozat ve Murat Karayılan’dan oluşan Kandil’in savaş tanrıları: “Katliamın sorumlusu kesinlikle AKP hükümetidir. Bu katliamın faili Erdoğan ve onun kontrgerilla ekibidir; Saray’ın Gladyosu’dur.”
Bütün bunları söyleyebilmek için, bir insanın, ya; “taş gibi kalbi, kösele gibi suratı, yılan gibi dili” olmalı, ya da “haddinden fazla özgür” olmalı!..
Bunlar, gerçekten özgürler!..
Gerçekten çok şımarıklar!..
Devlete bile “Katil” diyorlar ki, “devlet tahammülü”nün bu kadarına pes!..
Bunları alıp, Amerika’ya, İngiltere’ye, Almanya ve Fransa’ya postalayacak ve “Hadi şimdi konuşun” diyeceksin, “Türkiye’deki gibi konuşun!”
Konuşabilirler mi?..
Sıkar biraz!..
Konuşurlarsa;
Görürler analarının hörekesini!..
********
Ali Karahasanoğlu: Bu çocukların katili biziz!
Onları “anlamak” adına..
“Kendimi onların yerine koyma” adına..
“Farklı bir çevrede doğup, büyümüş olsaydım neler olabilirdi?” diye empati yapmak için.
“Bizim düşündüğümüz, dillendirdiğimiz konularda, acaba onlar ne düşünüyorlar?” diye öğrenmek için..
Ankara’daki “Barış Mitingi”ne katılmak için yola çıkanlardan..
Başbakanlık tarafından açıklanan ölüm listesindeki isimleri önüme aldım.
Özellikle seçmedim.
Zaten amacım, bir isimle yetinmek değildi..
Nihai hedefim, tüm isimleri irdelemek..
Ama başladığım isim, benim o kadar ilgimi çekti ki..
İkinci bir ismi araştırmaya vaktim kalmadı..
“Anlamaya çalıştığım isimler”de karşıma çıkan; adaşım Ali idi.
Ali Deniz Uzatan..
Sorularıma cevap için, en kolay kaynak olarak gördüğüm, Twitter hesabı var mı diye baktım.
Varmış..
“Son olaylar zincirinde, acaba ne düşünmüş, nelere onay vermiş, nelere eleştiri getirmiş” diyerek saatlerce okudum, okudum..
“Acaba niçin Ankara’da idi..”
“Acaba niçin, kardeş kanı akıtan PKK’ya değil de, kardeş kanı akıtılmasını önlemeye çalışan devlete silah bırakma çağrısı yapacaktı?”
“Acaba polis-asker ölümleri hakkında ne düşünüyordu?”
Sorularıma cevap aradım..
Ve kanaatimi sizinle paylaşıyorum:
Bu çocukların katili, gerçekleri onlara aktaramayan bizleriz.
Bu çocukları, üç tane ihanet şebekesinin hakkından gelemeyen..
Vatan hainlerinin elinde bu çocukların efsunlanmış beyinlere çevrilmesine seyirci kalan bizleriz..
Ben adaşımın tivitlerinden aktarayım, bakalım siz de aynı kanaate varacak mısınız?
Ben sondan okumaya başlamıştım ama..
Size tarih sırasına göre aktaracağım.
17 Haziran 2015’te şunu kendisi yazmış, adaşım:
“Sen 11 ay boyunca içki iç, zina yap, namaz vaktini bilme ramazan gelsin oruç tutmayana kafir de, sen nasıl müslümansın ilk kendine baksana”
Yanlış mı?
Ramazan Müslümanlarına meydanı bırakan bizler değil miyiz.
11 ayını da, Ramazan gibi yaşayanların terkettiği alanları, meyhane Müslümanlarının doldurmasına ve sonuçta bu çocuklara “ikiyüzlü dindarlık anlayışı”na karşı çıkmalarına sebep olanlar bizler değil miyiz?
Hemen sonrasında..
Suruç katliamından sonraki olaylarla ilgili tivitleri var, adaşımın.
Takip ettiği “Kızılbaş” isimli hesap sahibinin tivitini, büyük ihtimalle destek anlamında paylaşmış: “Sabahtandır Cemevi saldırıya uğruyor kimsede tık yok.Ulan şimdi bi tane polisin ayağı taşa takılsa auuvvvv diye havlayacak binler var”
Tarihe baktım..
25 Temmuz..
Bu paylaşımdan sonra..
Bahsedilen cemevinin yakınında..
Bir polisimiz, göğsünden vurularak şehit edilmişti.
Merak ettim.
Adaşım, polisin şehit edildiği olayı da görmüş ve paylaştığı tivitten pişman olmuş mu diye.
Hiçbir yorum yoktu..
Es geçmişti adaşım..
Biraz önce “Ayağı taşa takılsa havlayacak binler var” demesine rağmen..
Ayağı taşa falan takılmamış..
Göğsüne ateş edilerek, hedef gözetilerek şehit edilmiş bir polisimiz var..
Ama 19 yaşında, üniversite öğrencisi ve pırıl pırıl bir zekaya sahip adaşım..
Görmüyor o olayı..
Çünkü gösterilmiyor kendisine..
Efsunlanmış bir defa..
•
Ardından..
Silopi’de şu var..
Cizre’de bu oluyor..
Polis mahalleyi taradı..
“6 ev yanıyor..”
Hatta Cizre’deki olaylar için.. Bir de fotoğraf paylaşmış..
6-10 yaşlar arasında 7-8 çocuk.. Sokak ortasına yığılmış kum torbalarının üzerine çıkıp, zafer işareti yapmışlar. Belli ki, polise karşı barikat kurulmuş..
Üniversiteli adaşım, hiç sorgulamamış: “Bu kum torbalarının sokak ortasında işi ne? Çocuklar, neye karşı zafer işareti yapıyorlar?”
Devam ediyor adaşımın tivitleri..
Ama hiçbirisinde..
Polis ve askerimizin şehit edilmesi ile ilgili bir bilgi yok..
Türkiye’de olanları bilmeyen birisi, adaşımın yazdıklarını okusa..
Sanır ki, o tivitlerin atıldığı günlerde. Türkiye’de tek bir polis, tek bir asker öldürülmemiş. Ama onlarca sivil polis tarafından katledilmiş. Mahalleler yakılmış, çocuklar infaz edilmiş..
•
Adaşıma kanımı kaynatan tivit ise, 9 Eylül’de atılmış..
Bizim bu çocuklara, el uzatamadığımızı ispatlıyor: “Ben Aleviyim, Karşı Komşum Sunni, Altaki Türk, Üstteki Kürt, Ramazanda Oruç, Newrozda - 29 Ekimde Sevinç, Muharremde Yas Tutarız”
Evet; bu çocuklar, aslında iyi çocuklar..
Ama biz, bunlara ulaşamamışız.
Bu çocuklar, bir ihanet şebekesinin elinde..
Polis, asker katledilmelerine gözlerini kapatacak..
Sonra “Barış istiyoruz” diyecek bir beyin yıkamasından geçirilmişler..
Onun için diyorum: “Bu çocukların katili, onlara gerçekleri aktaramayan bizleriz..”