-AK PARTİ HÜKÜMETİNİN BU SÜREÇLE İLGİSİ ANKARA (A.A) - 28.07.2010 - AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, 102 muvazzaf veya emekli subay ile ilgili tutuklama kararıyla ilgili olarak, ''AK Parti hükümetinin bu süreçle uzaktan ve yakından bir ilgisi yoktur ve olamaz'' dedi. Hüseyin Çelik, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasına, önceki gün Hatay'da bir terör saldırısı soncu şehit olan 4 polise Allah'tan rahmet, ailelerine ve Türk milletine başsağlığı dilekleriyle başlayan Çelik, şunları söyledi: ''Terör saldırılarının devam ettiği bu günlerde sağduyulu olmak, itidali elden bırakmamak, terör karşısında tek yürek olmak, teröristlere verilebilecek en anlamlı ve sonuç alıcı cevap olacaktır.'' Balyoz Eylem Planı Davası olarak bilinen dava çerçevesinde 102 muvazzaf veya emekli askerle ilgili tutuklama kararı çıkması üzerine, başta CHP ve MHP Genel Başkanları olmak üzere çok sayıda muhalefet sözcüsü, haksız ve mesnetsiz bir şekilde AK Parti'yi ve AK Parti hükümetini itham ve ilzam etmişlerdir. Bir kez daha ilan ve ifade ediyorum ki, AK Parti hükümetinin bu süreçle uzaktan ve yakından bir ilgisi yoktur ve olamaz. Sürekli yargının bağımsızlığından dem vuranların, tutuklamaların zamanlaması ve şekliyle ilgili olarak hükümeti suçlamaları, kelimenin tam anlamıyla bir tutarsızlıktır. Kim olursa olsun, suçu veya isnat edilen suç ne olursa olsun adil yargılanma hakkı, en tabii haktır. Adil yargılanma ile ilgili olarak elbette herkesin talebi, temennisi ve tenkitleri olabilir, ancak başta muhalefet olmak üzere bazı yazar ve çizerlerin yargısal konularda hoşlarına gitmediği hallerde eleştiri oklarını hükümete çevirmeleri hakkaniyet ve dürüstlükle bağdaşmamaktadır.'' -''DARBE SÖYLENTİLERİYLE BİLE ANILMAYAN BİR ORDUYA SAHİP OLMAK...''- Bazı komutanların terör mücadelesi yapması veya afet durumunda emrindeki birliklerle beraber vatandaşın imdadına koşması ve onlara şefkat elini uzatmasının elbette takdire şayan bir davranış olduğunu ve bunun bu komutanların asli görevi olduğunu anlatan Çelik, şöyle devam etti: ''Kamuoyunu hükümet aleyhinde kışkırtmaya çalışan muhalefet ve bazı basın mensuplarının, sanki bu insanlar bu güzel vazifeleri icra ettikleri için hükümetin talimatıyla tutuklanıyorlarmış gibi bir algı oluşturmaya çalışmaları haksız ve gayri ahlaki bir tutumdur. Bir insanın iyi bir vazife adamı olması, hatta kahraman olması onun suç işlemeyeceği veya bir suça doğrudan veya dolayısıyla bilerek veya bilmeyerek iştirak etmeyeceği anlamına gelmez. Doğruyu yanlışı, haklıyı haksızı elbette bağımsız yargı ortaya koyacaktır. Hal böyleyken son tutuklama kararları ile ilgili hükümetin suçlanması ve yargının baskı altına alınması kabul edilebilir değildir. Hele hele dün katıldığı bir televizyon kanalında ana muhalefet liderinin 'AK Parti hükümetiyle beraber orduyu yok etmek için, moral değerlerini yok etmek için özel çaba harcanıyor. Bunu bilmeyen yok' şeklinde sözler sarf etmesi, tam anlamıyla bir hezeyandır. Sayın Kılıçdaroğlu bilmelidir ki, ordu CHP'nin değil milletin ordusudur. Eminim ülkedeki tüm demokrat insanlar gibi AK Partililer de güçlü, ancak kendi görev sınırları içinde kalan, adı darbelerle değil, darbe söylentileriyle bile anılmayan bir orduya sahip olmayı çok arzu ederler. Her kurumda yanlışlıklar ve yanlış yapan insanlar olabilir, bu durum o kurumu toptancı bir anlayışla itham etmeyi gerektirmez. İnsan kedisine ait çok değer verdiği bir şeyi yok etmez. Sayın Kılıçdaroğlu herhalde kendisini ev sahibi, kendisi gibi düşünmeyenleri de kiracı gibi görüyor. Bu, CHP'nin klasik jakoben zihniyetidir. AK Parti hükümeti kendi ordusuna karşı hiçbir tertibin içinde olmayacağı gibi, buna müsamaha da etmez. Sayın Kılıçdaroğlu'nun bir başka ithamı da 27 Nisan Bildirisi ile ilgilidir. CHP'nin genel başkan yardımcısı, CHP'nin genetik müdahale yanlısı alışkanlığı ile, 27 Nisan Bildirisine alkış çalarken, bildiriyi baş tacı ederken, AK Parti hükümeti halkına yaptığı açıklamada vakarlı bir duruş sergilemiş ve bu duruşuyla bildiriyi yayımlayanlara konumunu ve sınırlarını göstermiştir. Bildiriyi yazdığını söyleyen dönemin Genelkurmay Başkanı, gerek Sayın Başbakan'a gerekse makamında yaptığımız 2 saat 10 dakika süren görüşmede bana, mükerreren bunun asla bir muhtıra olmadığını, sadece TSK'nın hassasiyetlerini kamuoyu ile paylaşan bir bilgilendirme açıklaması olduğunu söylemiştir. Başlangıçta bir muhtıra olarak tasarlanmış olsa da ne Genelkurmay Başkanlığı kurumsal olarak ne de Sayın Büyükanıt bireysel olarak bir 'muhtıra' iddiasının arkasında durmamıştır. Hal böyle olunca yargı süreci başlatmaya yönelik bir şikayete de gerek görülmemiştir.'' -''BÜYÜKANIT'IN HÜKÜMET TARAFINDAN ÖDÜLLENDİRİLDİĞİ İDDİASI ABESLE İŞTİGALDİR''- AK Parti ve hükümetinin, ne zaman suç duyurusunda bulunacağının veya bulunmayacağının idraki içerisinde olduğunu belirten Çelik, nitekim ''ıslak imza'' tartışmalarına konu olan belgenin ortaya çıkmasıyla birlikte, kurumsal olarak hedef alındığı iddiasıyla AK Parti'nin suç duyurusunda bulunduğunu ifade etti. Ayrıca söz konusu belgede adının geçmesi ve hedef haline getirilmesinden dolayı kendisinin de suç duyurusunda bulunduğunu belirten söyleyen Çelik, mahkemenin söz konusu davada müdahil olmasını kabul ettiğini hatırlattı. Hüseyin Çelik, şöyle konuştu: ''Sayın Büyükanıt, Sayın Başbakan ile Başbakanlık Dolmabahçe Ofisinde görüşürken Genelkurmay Başkanı idi. Bir Başbakan ne zaman gerekli görürse Genelkurmay başkanını davet eder ve görüşür. Nitekim Sayın Başbakan, Sayın Başbuğ'la haftalık olarak çoğu zaman da baş başa görüşmektedir. Herhalde Sayın Başbakan her seferinde bu görüşmelerini tutanak altına alıp deşifrelerini Sayın Kılıçdaroğlu'na göndermek durumunda değildir. Bu ne kadar normal ise Sayın Başbakan'ın Sayın Büyükanıt'la görüşmesi de o kadar normaldir. Ayrıca bu, gizli saklı yapılan bir görüşme de değildir. Söz konusu görüşmede hiçbir suretle Sayın Büyükanıt'ın eşiyle ilgili bir konu gündeme gelmediği halde, çok yakışıksız bir biçimde iddialar ortaya atıldı, yazıldı çizildi ve nihayet bu mesele yargıya taşındı. CHP'lilerin tüketemediği bir malzeme de Sayın Büyükanıt'a zırhlı araç satın alınmış olmasıdır. Bugüne kadar emekli olan tüm Genelkurmay başkanlarına zırhlı araç tahsis edilmiş veya satın alınmıştır. Bu durum Sayın Büyükanıt'a mahsus bir uygulama değildir. Ayrıca Başbakanlık tarafından ve Başbakanlığın bütçesiyle hükümetin özel bir tercihiyle bir satın alma gerçekleşmiş değildir. Genelkurmay Başkanlığı kendi bütçesiyle ve kendi inisiyatifi ile Sayın Büyükanıt'a araç satın almıştır. Bu vesileyle Sayın Büyükanıt'ın hükümet tarafından ödüllendirildiği iddiası abesle iştigaldir. Sayın Kılıçdaroğlu daha da ileriye giderek 27 Nisan Bildirisinin AK Parti'yi yeniden iktidara getirmek için kurgulandığını, Sayın Başbakan'la Sayın Büyükanıt'ın çıkar işbirliği yaptığını iddia etmektedir. Siz bu iddiayı nasıl karşılıyorsunuz bilmiyorum ama ben sadece 'pes doğrusu' diyorum. Yani bu zavallı iddiaya göre, Sayın Başbakan'la Sayın Büyükanıt pazarlığa oturmuşlar, Sayın Başbakan Sayın Büyükanıt'a demiş olmalı ki 'ver bir muhtıra biz yeniden iktidara gelelim, siz de kapın zırhlı arabayı.' Öyle mi? Bu iddiaya sağlar değil ölüler bile güler Sayın Kılıçdaroğlu. Gerçekten siz kendi iddianızı ciddiye alıyor musunuz? Ve bu mantığa göre 367 saçmalığını ortaya atan Sayın Sabih Kanadoğlu, buna mal görmüş mağribi gibi sarılıp Meclis Genel Kuruluna girmeyerek Cumhurbaşkanı seçimini engelleyen ve meseleyi Anayasa Mahkemesi'ne taşıyan Sayın Kılıçdaroğlu'nun partisi CHP, malum ve meşhur 367 kararını veren Anayasa Mahkemesi de AK Parti'nin yeniden iktidara gelmesi için tıpkı Sayın Büyükanıt gibi AK Parti'yle çıkar işbirliği yapmış demektir. Buna ne dersiniz Sayın Kılıçdaroğlu? Sizin partiniz böyle bir ihanetin nasıl faili oldu? Sizce Balyozcular, Sarıkızcılar, Ayışığıcılar, Yakamozcular, Eldivenciler, Kafesçiler, Poyrazköycüler ve bilumum Ergenekoncular da AK Parti ile gizli bir ittifak içinde olabilirler mi? Bu ne komplo teorisi üretme dehası, bu ne zavallı mantık.'' -KILIÇDAROĞLU'NUN GİZLİ ANLAŞMA İDDİALARI- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 2003 yılında dönemin ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'ın ABD yetkilileriyle imzaladığı bir anlaşmayla ilgili ithamlarda da bulunduğunu hatırlatan Hüseyin Çelik, şunları söyledi: ''Sayın Başbakan'ı ülkesine ihanet etmekle suçlayan Sayın Kılıçdaroğlu ve partisi, yıllardır söz konusu anlaşmayı adeta ağızlarına sakız haline getirmişlerdir. İşin özü şudur; 22 Eylül 2003 tarihinde Sayın Ali Babacan ekonomiden sorumlu devlet bakanı sıfatıyla Amerikalılarla Türkiye'nin Irak'ın işgaliyle doğan ekonomik zararlarının telafi edilebilmesi için, 8.5 milyar dolar krediye çevrilebilir, 1 milyar dolarlık bir hibe için anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşmada Türkiye kendisini hiçbir siyası kayıt ile sınırlandırmamış, kuzey Irak'a gerekli hallerde asla girmeme taahhüdünde bulunmamıştır. Ancak Amerikan tarafı Türkiye'nin Irak'a tek taraflı müdahalede bulunmasını ödemenin geri kalanını askıya alma sebebi sayacağını ifade etmiştir. Türkiye'de ekonomik şartların hızla iyileşmesi üzerine yapılan yeniden değerlendirmede 8.5 milyar dolarlık krediye veya 1 milyar dolarlık hibeye gerek olmadığı sonucuna varılmış ve anlaşma Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne onay için gönderilmemiş ve anlaşma Dışişleri Bakanlıkları arasındaki nota teatisiyle iptal edilmiştir. İşin aslı esası budur. 2007 seçimleri öncesinde CHP'lilerin bu konuyu dillerine dolamaları üzerine 4 Temmuz 2007 tarihinde Dışişleri Bakanlığının 101 numaralı bakanlık açıklamasıyla mesele kamuoyu ile paylaşılmıştır. Söz konusu açıklama hala Dışişleri Bakanlığının web sitesindeki yerinde durmaktadır. Hal böyle iken Sayın Kılıçdaroğlu'nun Sayın Başbakan'ı ihanetle suçlaması ve 'bu anlaşmayı Sayın Başbakan'ın yakasına asacağım' şeklindeki yakışıksız ifadeleri, kesinlikle milletin ferasetine, milletin değerlendirmesine sunulacak olan bir meseledir.'' -''BU İLKEL VE KABA ÜSLUP SAYIN BAHÇELİ'YE DE TÜRK SİYASETİNE DE YAKIŞMIYOR''- Yaptığı açıklamada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin dün yaptığı açıklamaya da değinen Çelik, şöyle dedi: ''MHP Genel Başkanı dün yayımladığı basın açıklaması ile ne yazık ki ağzını bozma seanslarına devam etmiştir. Sayın Başbakan'ı etnik bölücülük yapmakla itham eden Sayın Bahçeli'nin kesinlikle aynaya bakması gerekiyor. Sayın Bahçeli unutmamalıdır ki, Türkiye'nin değişerek gelişmesine mani olmak, 12 Eylül Anayasasının kısmen de olsa değişmesine engel olmak ve statükocuların ekmeğine yağ sürmek gibi hususlarda, kendisi istese de istemese de, bu durumdan hoşnut olsa da olmasa da şu anda PKK'nın ve onun siyaset tarzının safında yer almaktadır. Bir kez daha söylüyorum, bizim dağarcığımızda Sayın Bahçeli'nin sarf ettiği küfürler ve hakaretler yoktur. Biz hançeremizi bunlarla kirletmedik ve kirletmeyeceğiz. Bu ilkel ve kaba üslup Sayın Bahçeli'ye de Türk siyasetine de yakışmıyor.''