Yeşilçam'ın usta isimlerinden Ahmet Mekin, "Ben sinemaya sevmeden başladım ama Yeşilçam’ın büyüklüğünü sonra anladım. Orası amatör ruhla profesyonelce çalışılan bir yerdi. Ve Türk Sineması, Türkiye’ye Milli Eğitim’den daha fazla hizmet etti. Konuşma, sosyal hayat, aile sevgisi, dayanışma..." dedi.
Posta'dan Alev Gürsoy'a konuşan Mekin, 24 Haziran seçimlerine ilişkin olarak, "Özgür bir ülkede uyanmak isterim" ifadesini kullandı.
Mekin'in söyleşisi şöyle:
Özledik sizi. Neler yapıyorsunuz?
Ben de özlüyorum; izleyiciyi de, eski günleri de... Ara ara çalışıyorum. Fakat süreleri uzadığı için dizilerde çalışamıyorum artık. Bak 86 yaşına gelmişim. Çoğu arkadaşımı kaybetmişim. O güzel insanların her biri gitmiş. Her giden insan ölümü hatırlatıyor.
İstanbul’dan da uzaklaşmışsınız...
Artık bu şehri taşımak zordu benim için. 20 senedir Balıkesir, Erdek’te oturuyorum. Deniz, dağ, orman hepsi iç içe. Ve sağlıklıyım.
‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ hâlâ izleniyor ve ağlatıyor... Eskinin büyüsü neden yok?
O ruh başkaydı, bir daha yakalamak mümkün değil. Bir daha ne benzeri ne de yenisi yapılabilir. İnsanların bu filme duyduğu sempati nereden geliyor? Kalitesinden, gerçekliğinden. İçinde güzel bir aşk var, güzel bir yaşam var, güçlü bir kadın var. Kadın bir yaşındaki bebeğini kucağına alıyor ve sevdiği adamı terk ediyor. Öte yanda onu artniyetsiz koruyan bir adam var. Cemşit. O bakışlar, o diyaloglar, o dram... Küçük çocuklar bile soruyorlar bana filmi. Ne büyük gururdur oradaki Cemşit’i oynamak.
86 yaşındasınız. Sevgi hakkında ne öğrendiniz? ‘Sevgi emektir’ doğru muymuş?
“Sevgi neydi? Sevgi emekti.” Filmin en vurucu diyaloğu. Ama orada aslında bir sol propagandası vardı. Ama pek kimse anlamadı. ‘Emek her şeyin üstündedir’ vurgusu... Iskalandı. Onun dışında da her kadın ister bir Cemşit’i olsun. Her kadın bir Cemşit ister de, her adam bir Cemşit olabilir mi? Ondan emin değilim.
İzliyor musunuz eski filmlerinizi?
Hiç izlemem. İzlemeyi de sevmem. 35 sene sonra bir kere izledim.
Neden?
Film bittikten sonra seyretmekten hoşlanmıyorum. İyi bir şey yapmadıysam üzülürüm diye korkarım.
Şimdiki filmler neden öyle kalıcı olamıyor? Eksik ne?
Bizim zamanımızda farklı bir özveriyle çalışılıyordu. Olanaklar kısıtlıydı. Herkes kendi elbisesini getirirdi. Bir minibüs tüm ekibi taşırdı. Film için üstüne cebimizden para verdiğimiz bile olurdu. Şimdi her şey para olmuş. Bence biz sinemanın en güzel zamanlarını yaşamışız. Şimdi çok süratli, bir sürü dizi yapılıyor. İnsanlar da akılda kalmıyor. Nerede o Fatma Girikler, Türkan Şoraylar... 60 senedir sinema yapıyorum. Tarihe geçen birkaç filmim var, 40 senedir akıllarda. Bu da samimiyet ve o kaybedilen ruhla alakalı.
Bir sanatçı için böyle iz bırakabilmek ne güzel...
Bir mektup almıştım, hayatımda aldığım en güzel mektuptur. Rusya’da bir oyuncu hem sinema hem de tiyatroda oynamış ‘Al Yazmalım’ı. “Sizin kadar duygulu oynayamadım” diyordu.
Oynarken hayran olmuş muydunuz Türkan Sultan’a?
O bana hayrandı, ben ona neden hayran olayım? İşin şakası tabii. Ama bizim için oynadığımız oyun önemliydi. Emeğe aşıktık, kişilere değil. Birbirimize o gözle bakmazdık. Şimdilerde dizilerden, filmlerden aşklar doğuyor. Biz iş yapmaktan güzelliği göremezdik pek zaten.
Hâlâ yakışıklısınız. Kadın hayranlarınız çoktu değil mi?
Allah beni böyle yaratmış. 86 yaşında hâlâ dincim ve hâlâ çok kadın hayranım var. Kadınlar beni seviyor, ben de onları seviyorum.
Oyunculuk yıprattı mı sizi?
Yıpratıyor. Zaman zaman bunalıma giriyorsun. Ben de girdim. Zirveye çıkmak zor, orada kalmak iki katı zor. Mesela sete alkollü gidilmesine karşıyım. Bir dönem ben de yaptım bunu. Kendime yaptığım bir haksızlıktır bu. Öyle bunalımlı bir dönem yaşadım ki; başarısız oldum, kendime çok kızdım. Sonra çıktım o psikolojiden ve bir daha sette alkol almadım. Her gün aynı moralde olmuyorsun. Bizim işimiz morale de bakıyor. Hakikaten yıpratan bir iş. Bedenen değil ama ruhen çok yoruluyorsun.
Oyuncu olma serüveniniz ilginç...
Oyuncu olmayı hiç istemedim. Bir dönem çok ucuz filmler yapılıyordu. Arkadaşlarla seyredip şişe yuvarlıyorduk sinemada, tepki veriyorduk. Ama parasız kalınca mecbur kaldım, oynadım.
Herkes meşhur olmak isterken, siz mecburiyetten...
Zor bir dönemdi, sinemada pek insan yoktu. Belgin Doruk vardı, bizim Bakırköy piyasasından. Münir Ağabey (Münir Özkul) benim muhitten ağabeyimdi. Kenan Pars, yönetmen Sırrı Gültekin beni sinema oyunculuğuna teşvik etmeye çalışıyordu ama biz çekilen Türk filmleriyle dalga geçiyorduk. İki ezan, bir göbek, bir dansöz... Daha çok piyasa filmleri yapılıyordu.
Sonrası nasıl gelişti?
50’lerin başıydı. İflas etmiştim. Arkadaşım Kenan Pars’ın dükkânına gidip geliyorum. Filmci arkadaşları da geliyordu dükkana. Bir gün biri girdi içeri. Kenan’a bir mektup bıraktı. Mektupta, “Kenancığım, o gördüğümüz arkadaşı filmde oynamaya ikna et. 500 lira da para gönderiyoruz” yazıyordu. Büyük para. Adamları tanımıyorum bile. Meğer Türkiye’nin ilk kamera ustalarından Enver Ağabey’miş (Enver Burçkin). Bayağı düşündüm. “Bir kere yaparım, bir daha yapmam” dedim, aldım parayı. Sonrası malum... 200 filmde oynamışım.
Pişman mısınız yani?
Olur mu hiç? Ben sinemaya sevmeden başladım ama Yeşilçam’ın büyüklüğünü sonra anladım. Orası amatör ruhla profesyonelce çalışılan bir yerdi. Ve Türk Sineması, Türkiye’ye Milli Eğitim’den daha fazla hizmet etti. Konuşma, sosyal hayat, aile sevgisi, dayanışma...
Kurallarınız var mı?
Tarzım olmayan rolleri istemiyorum. ‘Kurtlar Vadisi: Vatan’da yaşlı dede rolü geldi, kabul etmedim. İdeolojik olarak bana uymayan işte bulunmam. Tek başkomutanım Mustafa Kemal Atatürk. Onun izindeki tüm roller kabulümdür.
Çok da benzetiliyorsunuz...
Birkaç kere Atatürk’ü oynamam için teklif geldi ama senaryolar kötüydü. Ben istiyorum ki, Mustafa Kemal’in çocukluğundan başlayıp tüm evrelerini oynayalım. Ama büyük meblağ tutuyor. Murat Yetkin’in kitabında var. Halka diyor ki; “Çorap yapın, çarık yapın gönderin. Askerin ihtiyacı var.” Öyle şartlarda Kurtuluş Savaşı yapılmış. Bunları vermezsen Atatürk filmi olmaz. Kültür Bakanı ile de tartışmıştık. “Siz beceremezsiniz bu işi, bütçe yetmez. Amerikalılarla ortak yapın” diye öneride bulunmuştum. Vazgeçmişlerdi.
Genç oyunculardan kimleri beğeniyorsunuz?
Avrupai tipiyle Kıvanç Tatlıtuğ iyi. Gökçe Bahadır da muhteşem oyuncu.
Kaç yaşınıza kadar oynayacaksınız?
Sanatçı sahnede ölmek ister. 3 kere sinemayı bıraktım. Bir ara 1988-2002 arası 14 sene çalışmadım. O arada politika yaptım. 2002’de geri döndüm. Hâlâ çalışıyorum.
Var mı yeni projeniz?
Bir film projesi var. Toprak Sergen yapacak.
Filmleriniz geçmişte çok sansürlenmişti değil mi?
Evet, çok. Hiç oynamayan filmlerim oldu. TRT kendi çektiği dizileri bile yine kendi sansürledi.
Günümüzü nasıl buluyorsunuz?
Sansüre şiddetle karşıyım. Herkes aynı şekilde düşünmek zorunda değil. Ama kavga etmemeliyiz. Mesela çocuk tecavüzcüsünün filmini yapsan sansürlenecek. Ama böyle bir vaka var mı, var. Herkes söylesin söyleyeceğini. Toplum değerlendirsin.
Sanatçı nasıl olmalı?
Özgün olmalı, istediğini söyleyebilmeli. Muhalefet de yapabilmeli. Ama kesin bir tavır koyduğun zaman yüzde 50’yi karşına alıyorsun. Herkesin politik düşüncesi olmalı ama bunu yakışmayan bir şekilde ortaya koymak da çirkinlik olur.
24 Haziran’da seçim var. Nasıl bir Türkiye’de uyanmak istersiniz?
Özgür bir ülkede uyanmak isterim.