Medya

Ahmet Kekeç'ten Nagehan Alçı'ya: Konusunun cahili!

"Mahalle kavgasında ben neredeyim?"

09 Mayıs 2017 11:35

Star yazarı Ahmet Kekeç, "İslamcılar arası meydan muharebesi" başlıklı yazısı nedeniyle Milliyet yazarı Nagehan Alçı'ya tepki gösterdi. "Konusunun cahili olduğu besbelli o yazarın iddia ettiği gibi, gazetemiz yazarlarından Ahmet Taşgetiren’le de bir kavgam, bir mücadelem, bir alıp veremediğim bulunmuyor" diyen Kekeç, "Evet, Taşgetiren’in bazı yaklaşımlarını itirazlarım oldu; bunları kırmadan, dökmeden, özenli olmaya çalışan bir dille köşemde ifade ettim. Bazılarına cevap aldım, bazılarına alamadım" ifadesini kullandı. 

Salih Tuna'dan Nagehan Alçı'ya: Cem Küçük 'İslamcı' mıymış, Rasim Ozan gibi falan mı?

Türkiye'de parlamenter sistemi bitiren "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin yüzde 51.4 "evet" oyu ile kabul edildiğinin açıklandığı halk oylamasına giden süreçte, iktidara yakın medyada ileri sürülen "AKP içinde 'gizli hayırcı'lar var" iddiasıyla başlayan tartışmalar, gazeteci Cem Küçük'ün “Artık AK Parti’nin bu radikal İslamcılarla da yollarını ayırması lazım" ifadesi ile boyutlandı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "mahalle"de yaşanan tartışmalara yorumu ise, "İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor' deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz" oldu. "Kim Erdoğan'a daha yakın" boyutuna da taşan tartışmaya ilişkin olarak Erdoğan'ın yaptığı son gönderme, "kimsenin kendisi adına konuşamayacağı, aksini iddia etmenin fitne anlamı taşıdığı" oldu.

"Mahalle"deki tartışmaları köşesine taşıyan Nagehan Alçı, tarafların Yeni Şafak yazarları Aydın Ünal ve Salih Tuna ile Star yazarları Ahmet Kekeç ve Ahmet Taşgetiren çevresinde konumlandığını iddia ederek şunları yazdı:

"Bu savaşın birçok cephesi mevcut. Öncelikle Star gazetesinde Ahmet Taşgetiren-Ahmet Kekeç, Yeni Şafak gazetesinde ise Salih Tuna-Aydın Ünal kavgası çok uzun süredir devam ediyor. Burada ismi geçen dört yazar da kendilerini İslamcı olarak tanımlıyorlar. Fakat kavga sırasında bir taraf öbürünü İslamcı olmamakla itham ediyor hatta çok ağır sözler sarf ediyor. Bu saflaşmada Kemal Öztürk ve İsmail Kılıçarslan gibi İslamcılar, Ünal-Taşgetiren kanadını Turgay Güler ve Cem Küçük gibi İslamcılar Kekeç-Tuna tarafını destekliyor. Bu dört isim de söylediğim gibi kendini İslamcı olarak tanımlıyor ama yine birbirilerini İslamcı olmamakla itham ediyorlar. Ayrıca Karar gazetesinde toplanan İslamcı yazarlar ve Akif Beki ilk kanadı destekliyor. Karar’daki İslamcılar ve Beki, olayı bir İslamcılar-Pelikancılar kavgası olarak görüyor. Karar’ı hedef alan İslamcılar ise bu grubun Erdoğan düşmanı bir çete olduğunu iddia ediyor"

Ahmet Kekeç'in "Mahalle kavgasında ben neredeyim?" başlığıyla yayımlanan (9 Mayıs 2017) yazısı şöyle:

Kavganın çetelesini tutan ama merkeze koyduğu “İslamcılık” kavramıyla ilgili yüzeysel bilgi sahibi bile olamayan biriyle müsademe edecek, hele “İslamcılık” kavramını tartışacak değilim.

Bugüne kadar, kendimle/siyasal duruşumla ilgili bir tanımlama çabası içinde olmadım, kendimi ideolojik karşılığı olabilecek bir kavramla, bir aidiyetle tanımlamadım.

Buna ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum.

Başkaları tarafından tanımlanmış, sınırları çizilmiş bir “inanç ve kültür ortamı”nda (dairesinde) bulunduğumu biliyorum. Bir aidiyetten geliyorum ve bundan rahatsız değilim. Bu bilgi yeterlidir.

Dolayısıyla, “İslamcılık” kavramının merkeze konulduğu bir tartışmanın, bir “yer kapma” ve “yakın olma” savaşının parçası, aktörü ya da militanı değilim.

Bunun kavgasını da vermedim, vermiyorum.

Konusunun cahili olduğu besbelli o yazarın iddia ettiği gibi, gazetemiz yazarlarından Ahmet Taşgetiren’le de bir kavgam, bir mücadelem, bir alıp veremediğim bulunmuyor. Yürüttüğümüz iddia edilen kavga “taraftarlar” ve “muarızlar” oluşturmuşsa, bu tamamen benim ve kavga partnerim olduğu iddia edilen Taşgetiren’in ihtiyarı dışındadır.

Evet, Taşgetiren’in bazı yaklaşımlarını itirazlarım oldu; bunları kırmadan, dökmeden, özenli olmaya çalışan bir dille köşemde ifade ettim. Bazılarına cevap aldım, bazılarına alamadım. Kaldı ki, itirazlarım/rezervlerim, merkezinde “İslamcılık” kavramının bulunduğu tartışmayla alakalı değildir.

Konusunun cahili olduğu besbelli yazar, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’na yakınlığıyla bilinen bir gazetenin (yani o gazetede toplaşmış kişilerin), bazı İslamcılar tarafından “Erdoğan düşmanı bir çete” olarak tanımlandığını ileri sürüyor.

Söz konusu gazetedeki bazı köşe yazılarına itiraz ettiğim, bu itirazlarım zaman zaman birileri tarafından “İslamcılık” tartışmasına malzeme yapıldığı için, ister istemez alınganlık gösterdim, gösteriyorum.

Kimseye “çete” yakıştırmasında bulunmadım.

O gazetenin varlık sebebini, hangi siyasi yaklaşımı benimsediğini, kimleri desteklediğini sorgulamayı zül addederim.

Kimi destekliyorsa, destekler.

Bana ne, sana ne, kime ne!

Sadece, o gazetenin bazı yazarlarını ve o yazarların temellük ettiği hoyrat, alaycı, çürütücü, haksız dili eleştirdim. Eleştirilerimin bugün de arkasındayım...

Sözcüve Cumhuriyet yazarlarında bile görmediğimiz kıyıcı dil, bu gazetenin yazarları tarafından bol bol tüketildi; “Hitler esintileri”nden “diktatör”e, “tek adam rejimi”nden “Midas’ın eşşek kulakları”na... Berbat, çirkin, tahammülfersa bir dil...

İlaveten, “üst akıl” kavramıyla dalga geçen, Erdoğan’a diyemediklerini “üst akıl” kavramını “karikatürize” ederek ve çürüterek demeye çalışan, bütün bu demeye çalışmaların sonucunda bizden “Erdoğan’ın kötü bir yönetim sergilediği, bizi bütün dünyayla düşman ettiği, ekonomiyi batırdığı, AB hedefini boşladığı, diktatörlüğe yöneldiği” şeklinde bir çıkarsama yapmamızı isteyen haksız bir dil.

Bu dilin kimin tarafından kurulduğunu bilmiyorum.

Bildiğim şu:

Bizi üst akıl kavramıyla tanıştıran 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bu “dil” terk edildi.

Bu “dil”i icbar eden psikolojiyi, dileyen mahut “Reisçi-Hocacı” dilemması çerçevesinde görebilir, ona göre bir “pozisyon” belirleyebilir ve yeni pozisyonu doğrultusunda bir tavır geliştirebilir.

Ben bütün bunları bir “ahlak” ve “tıynet” sorunu olarak gördüm.

Kimin ne kıratta “Reisçi” olduğu, kimin kendine “Hocacı” etiketini uygun gördüğü benim merak sınırlarımın dışındadır.

Kimin ne oranda AK Parti’li olduğu da merak sınırlarımın dışındadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da söylediği gibi, AK Parti siyasi bir partidir.

Bu partiyi desteklemek için vasıf sahibi olmak, hele bir ideolojik çerçeveye girmek, İslamcı olmak ya da İslamcılıktan uzaklaşmak gerekmiyor.

Konusunun cahili olduğu besbelli yazarın cüretkâr indirgemelerine bakıp pozisyon alacak arkadaşlara şimdiden “hayırlı olsun” diyorum ve bu defteri kapatıyorum.