Polikistik Over Sendromu (POS), problemi olan birçok yetişkin kadın kısırlık tedavisi için başvurana kadar bu probleminin farkında olmayabiliyor. Bu hastalık sadece kısırlık değil birçok yönden de diğer hastalıklarla bağlantılı. Hayatın ilerleyen zamanlarında kronik hastalıkların (diyabet, kalp rahatsızlıkları, hipertansiyon, endometrial kanser gibi) gelişimini etkilediğinden ergenlikte tedavi edilmesi bu hastalıkları engellemek açısından kritiktir. Aksi takdirde daha sonra finansal ve manevi zorluklar yaşanıyor.
10 soruda regl sorunları
Polikistik Over Sendromu (POS), ilk olarak 1935’te fark edilmiş bir hastalıktır. Genellikle, küçük kistler (“poli kistler”) yumurtalıkların etrafını sarar ve ultrasonda bir dizi inci gibi görünürler. Kistler hormonal dengesizliğin sonucudur, bu hastalıkta testosteron gibi yüksek miktarda erkeklik hormonları artmıştır ve insülin direnciyle bağlantılıdır. Bu sebeple yüzde ve vücutta fazla tüy çıkması (hirsutizm), akne, cilt problemleri ve düzensiz âdet kanamaları oluşur. POS olan ve insülin direnci olan kadınların çoğu karın bölgesinde kilo alımı, kilo vermekte zorlanma, canlarının aşırı derecede karbonhidrat çekmesi ve kan şekerlerinde ani düşüşler yaşarlar.
Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, Milliyet Cafe’de yayımlanan yazısında bu semptomların çoğunun ergenlik sırasında yaşanan “normal” olduğunu ve bu yüzden kolaylıkla gözden kaçabileceğini belirtiyor. Koçak, erken teşhisin çok önemli olduğunun altını çiziyor.
Hormonal dengesizlik
Başka önemli bir nokta da, bu işaret ve semptomların bir gen kız için üzücü olabileceği ve duygusal sağlığını etkileyebileceği konusu. Aşırı yüz ve vücut kıllanması, “kirli görünümlü” yüz lekeleri ve akne kişisel imajının geliştiği ergenlik döneminde duygusal sağlığı önemli derecede etkileyebilir.
POS olan ergen kızlarda hormonal dengesizliğe veya vücut imajıyla mücadeleye bağlı olarak depresyon yaygındır. Bundan da öte, kilo vermek için verilen çabalar çarpık beslenme alışkanlıklarına veya yeme bozukluklarına yol açabilir, genç kızlarımızın hızlı kilo verme girişimleri ve çabaları yerine sağlıklı beslenmeyi öğrenip hareketlerini artırmalı hepimizin en önemli hedefi olmalı. Araştırmalar gösteriyor ki hafif bir kilo kaybı (vücut ağırlığının yüzde 5 ila 7 kadarı) semptomları önemli derecede düzeltebilir ve âdet kanamalarının düzene girmesini sağlayabilir.
POS ve beslenme
POS problemi olan ergenlerin nasıl beslenmesi gerektiğine dair yapılan çalışmalar oldukça kısıtlı, var olanlar ise çelişkili. POS problemi olan kadınların daha sıklıkla karbonhidrat arzuladıklarını biliyoruz. Çükü genelde POS ile birlikte insülin direnci oluşuyor ve bu yüzden şeker metabolizmasını düzenlemek gerekiyor. Bu nedenle bazı ergenler karbonhidrat tüketiminin ciddi şekilde kısıtlanmasını zorlayıcı bulabilirler. Düşük karbonhidratlı bir diyet önerilirken, insülin seviyesini kontrol etmek için düşük glisemik indeksli (GI) bir diyet olması da önemli bir nokta. Özetle POS problemi olanlar için en faydalı diyetin düşük doymuş yağlı ve yüksek lifli, daha çok düşük GI karbonhidrat içeren besinlerden oluşması gerekiyor. Sık yemek yemenin (3 -4 saatte bir) ve her öğünde protein almanın kan şekeri seviyesini dengede tutmaya ve hipoglisemiyi engellemedeki önemi de unutulmamalı. Birçok kişinin yaptığı gibi öğün atlamak bir sonraki öğünden daha fazla acıkmak ve daha fazla karbonhidrat almak anlamına gelebiliyor. Bu durumda fiziksel aktivite en önemli tedavi şekli. Çünkü insülin seviyesini düşürdüğü ve kilo vermeye yardımcı oluğu için mutlaka tedavi protokolünün içinde olmalı.
Protein unutulmamalı
Ara öğünlerde 3 saati geçirmemek önemli. Bu öğünlerde tüketilecek ufak seçimler aslında büyük ölçüde insülin ve şekeri dengelediğinden ana öğün kadar dikkate alınmalı. Mümkün olduğunca karbonhidrat ile birlikte mutlaka proteine de yer verilmeli örneğin elma tek başına değil süt veya yoğurt veya protein kaynağı olan fındık ile yenmeli. Kraker veya grisini yanına yine protein unutulmamalı, süt yoğurt ayran veya peynir eklenmeli.
POS şikâyeti olanlarda hekim ve diyetisyen önerisiyle bu destekler de tedavi içine eklenebilir
Chromium Picolinate: diyabet ve insülin direnci olan kişilerde glukozu ve insülin seviyelerini düşürmeye yarayabilir.
Tarçın: Yapılan bir araştırmada en az 40 gün boyunca 1 ila 6 gram arası tarçın tüketimi tip 2 diyabeti olan kişilerde serum glukozu, trigliseridi, LDL kolesterolü ve total kolesterolü düşürdü.
Omega 3 Yağ Asitleri: İnsülin ve trigliserid seviyelerini düşürmekte ve hormonları düzenlemekte kullanılabilir.