Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, "Hz. İsa’ya inananlar namaz kılıyor, oruç tutuyorlardı, bunlar namaz kılmıyor, oruç da tutmuyorlar. Hz. İsa Hristiyan değildi" dedi. Dilipak, yazısında "Pagan gelenekler, Roma ritüelleri ve seremonileri ile karşımıza yeni bir inanç sistemi çıktı. Papa denilen zat da bedeninde Hz. İsa’nın hayat bulduğu bir fenomene dönüşüyor. Papa Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi oluyor. Petrus’un Şam’da gördüğü kimse Papa onun mirasçısı, onun temsilcisi aslında" görüşünü dile getirdi.
Dilipak'ın Akit gazetesindeki yazısı şöyle:
Evet ayette aynen böyle deniyor: Din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin. Tefrikanın en büyük sebebi bu. Birileri sizi kendine çağırıyorsa itibar etmeyin. Allah’a, resulüne kitaba çağırıyorsa tamam. Onun mezhebi, tarikatı, fikri, sadece diğer görüşlerden bir görüştür.
Birçok kişi tefrikadan şikayetçi. Ama öte yandan tefrikanın sebebi de biz değil miyiz.. ŞEYTANIN VARLIĞI GÜNAH İŞLEMEMİZİN BAHANESİ OLAMAZ. Mesela birçok kişi aynı şeyi soruyor, “Bu kadar insan Gülen’e nasıl inanıyor, güveniyor, bağlanıyor..” Ya da bunu diğer birtakım grublara da teşmil edebilirsiniz.
Aslında bu sadece bize has bir durum değil. Mesela Papaya nasıl inanıyor, güveniyor, bağlanıyorlar?. Bugün dünyada 1.2 milyar Katolik var. PavlusMS 5’de Tarsus’ta doğdu ve 62 yaşında MS 67’de Roma’da öldü. Roma vatandaşı Ferisi Yahudilerindendir. Asıl adı Saul. Luka’nın kaleme aldığı ileri sürülen İncil’de önemli bir yere sahiptir. İznik’te kabul edilen İncil’de on dört mektuptan oluşan bir bölüm onun kaleminden çıkmış. O Paul adını almadan önce Saul olarak biliniyordu. Kendisini İsevileri ve İseviliği yok etmeye adamıştı. Hıristiyan olmadan önce İsevilere şiddetli zulümler yaptığını Pavlus kendisi itiraf etmektedir. İstefanos’un infazını bizzat onaylamıştı. Pavlus, İsevileri tutuklamak amacıyla Şam’a yolculuk ederken Hz.İsa kendisine göründü ve Pavlus bu vakada görme kabiliyetini kaybetti. Üç gün sonra Şamlı şifacı Hananya, Pavlus’un gözlerinin tekrar şifa bulmasına vesile oldu. Pavlus, bu yolculukta yaptıklarından pişman oldu ve bunun sebebi olarak, Şam yolculuğunda, Meryem oğlu İsa’nın kendisine göründüğünü dile getirmeye başladı. O günden sonra Pavlus, Nasıralı İsa’nın “İsrailoğulları’nın beklediği mesih” ve aynı zamanda da (Haşa) “Allah’ın oğlu” olduğunu insanlara anlatmaya başladı. Biliyorsunuz Yahudiler de Hz. Üzeyir için (Haşa) “Allah’ın oğlu” demişlerdi. “Elçilerin İşleri” kitabının yaklaşık yarısı Pavlus’un hayatından bahseder. Pavlus Hıristiyanlığın gerçek kurucusudur. Hz. İsa yaşarken böyle bir din yoktu. Bu inanç sistemi Hz. İsa’dan onlarca yıl sonra Yahudilikten ayrı müstakil bir inanç sistemi haline gelmesi konusunda en önemli rolü üstlenmiştir.
Saint Pierre Kilisesi, Hatay’da (Habibunneccar dağı) Stauris Dağı’nın batısında kayalara oyulmuş 13 metre derinliğinde, 9.5 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde bir mağaradan oluşmaktadır. Antakya’daki ilk Hıristiyanların gizli toplantıları için kullandıkları bu mağara Hıristiyanlığın en eski mabedlerinden biri olarak kabul edilir. İncil’in Resullerin İşleri bölümünde Barnabas’ın Tarsus’a giderek Pavlus’u Antakya’ya getirdiği, Antakya’da bir yıl birlikte çalışarak Hıristiyanlığı yaydıkları ve bu dine inananlara ‘Hıristiyan’ adının verilmesinin Antakya’da gerçekleştiği bilinmektedir. Pavlus’un Galatyalılara yazdığı mektupta, Antakya’ya gelen Petrus ile Hıristiyanlığın o günkü durumunu tartıştığını belirtmektedir. Hıristiyan geleneği Petrus’u Antakya Kilisesi’nin kurucusu ve burada oluşan Hıristiyan topluluğun ilk başpapazı olarak kabul etmiştir. (Bakınız: Wikipedia)
Hikaye bu. Ve 1.2 milyar insan bu hikayeye inanıyor. Domuz ve faiz haramken bunlar helali haramı kabul etmiyor. Hz. İsa’ya inananlar namaz kılıyor, oruç tutuyorlardı, bunlar namaz kılmıyor, oruç da tutmuyorlar. Hz. İsa Hıristiyan değildi. Pagan gelenekler, Roma ritüelleri ve seremonileri ile karşımıza yeni bir inanç sistemi çıktı. Papa denilen zat da bedeninde Hz. İsa’nın hayat bulduğu bir fenomene dönüşüyor. Papa Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi oluyor. Petrus’un Şam’da gördüğü kimse Papa onun mirasçısı, onun temsilcisi aslında..
Ağahan’ı her sene altınla tartıyorlar, Hindistan’da yüz milyonlarca insan abuk-subuk şeylere inanıyor.. Dünya nüfusunun önemli bir kısmı hayali dinlere inanıyor.. Müslüman sayısı 7’de 2 gibi, 7’de 5’in 4’ü sanki batıl inançlar peşinde. 1 milyarı ateist ya da agnostiktir. Diğerleri ruha, cine, şeytana tapıyor sanki.. 2 milyara yaklaşan Müslümanın ne kadarının gerçek anlamda Kur’an ahlakına ve tevhide sahip olduğu da ayrı bir konu.
Al sana Gülen. Ağlar mısın, güler misin.. Adam Cebrail’e bile gerek görmeden öteler ötesine gidip gelebiliyor.. Birileri Petrus’a inanıyorsa Gülen’e niye inanmasın. Evrenesoğlu’na niye inanmasın ki.. Dünden bugüne değişen bir şey yok. Müseylemetül Kezzab’a niye inanmasınlar..
Ayet mealen ne diyordu bize “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın”. Eğer gerçekten tevhid inancı açısından bazı amelleri sorgulayacak olursak işimiz çok zor. Biliyorsunuz “iman ettik” demekle yakamız bırakılıvermeyecek. Bazı söz ve filleri irtikab edenler için “onlar cahildirler, bilmiyorlar” demek belki uygun olur, her ne kadar cahalet küfre en yakın yol olsa da, belki bir bağışlanma vesilesi olur mu diye..
Ne yazık ki, yeteri kadar akletmiyoruz. Kafalar kirada. Birileri din büyüklerini İlah ve Rab ediniyor sanki.. Kulaktan dolma bilgilerle din öğrenilmez. Yarım hoca dinden, yarım doktor candan eder derler. Televizyonlarda dini konularda sorulan sorulara bakar mısınız.. Din basit sembollere, ikonlara, seremoniler, ritüellere indirgenmiş bir konu sanki.
Birilerine bakıyorsunuz, takılmışlar birilerinin peşine gidiyorlar.. Sanki ipnoz edilmiş gibi, hiç akletmiyorlar, düşünmüyorlar.. Sadizm mi, mazoşizm mi, megalomani mi bilmiyorum ama bu nefislerde bir hastalık olduğu muhakkak.. Bu konu başlıkları altında bir psikolojik danışmanlık merkezinin tanı/teşhis için bulgular bölümünü okuyun, bakın bakalım kime benziyor anlatılanlar. Hani işlerimiz istişare ve şûra ile olacaktı. Hani işi ehline verecektik. Hani adil şahitler olacaktık. Bazı konuları yeniden düşünmemiz gerek. Allah’ın dini yeri-göğü, ölümü ve hayatı açıklar. Ama bizim yaşadığımız din, karı ile koca arasındaki ihtilafı bile çözmüyor. Bu dini konulardaki tartışmalar, mezhepçilik, cemaatçilik ümmeti parçalıyor. Herkes diğerlerini Allah’a, resulüne, kitaba çağırması gerekirken, kendine, liderine, fikrine, örgütüne çağırıyor.
İnanan inanıyor işte, ineği de kutsuyor, İnsana, ateşe, şeytana, güneşe tapanlar da var, fareye tapanlar da, din büyüklerini ya da kırallarını İlah ve Rab edinenler de.. Hindistan’ın kuzeybatısındaki Racastan’da bulunan Karni Mata Tapınağına gidenler farelere tapınıyor adeta.. Paraya tapmadan söz etmiyoruz daha.. Ağzımızın tadını kaçıran ölümü daha sık anmamız gerek sanırım. Dinimizi Allah’a has kılmadan gerçek anlamda mü’min olamayız.. “Biri size bir şey söylediğinde, o şey üzerinde düşünmeden o şeyi kabul ediyorsanız o kişiyi İlah ve Rab ediniyorsunuz demektir”. Benden söylemesi. Selâm ve dua ile..