Medya

"Abdülhamid'in torununa 'Uzak dur bunlardan, kulaklarını çekerim senin' diyeceğini hayal ediyorum"

"AKP Türkiye’sinin dinbaz-politik seyir defterinde Sultan İkinci Abdülhamid’e nur yağan günlerden geçiyoruz"

03 Şubat 2017 13:40

Cumhuriyet gazetesi yazarı Tayfun Atay, "Parlamenter sistem canımıza yetti" sözleriyle gündeme gelen Nilhan Osmanoğlu ithafen "Abdülhamid'in torununa 'Uzak dur bunlardan, kulaklarını çekerim senin' diyeceğiniz hayal ediyorum" dedi. Atay, "AKP Türkiye’sinin dinbaz-politik seyir defterinde Sultan İkinci Abdülhamid’e nur yağan günlerden geçiyoruz" diye yazdı.

Atay'ın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazısı şöyle:

AKP Türkiye’sinin dinbaz-politik seyir defterinde Sultan İkinci Abdülhamid’e nur yağan günlerden geçiyoruz.

“Yeni Türkiye”ye tarih icat etme yolunda Abdülhamid Osmanlı’sı adeta nirengi noktası alınmakta.

Bu faaliyette topraklarımızın tarihsel akışında hem önü açılan, hem de “parantezlenen” kesitler var. Bunlara daha önce bir başka yazımızda değinmiştik. Ama tabii en kapsamlı operasyona tâbi tutulan tarihsel alan, Osmanlı dönemidir. Orada “Kuruluş” miti, şu ara hayli revaçtaki “Diriliş Ertuğrul” dizisi ile de alabildiğine abartılı (ve de yalan-yanlış) kanırtılıp duruluyor.

Ama mesela Niğbolu’da birleşik bir haçlı gücünü (bir anlamda son haçlı seferini) devirerek eşsiz bir başarıya imza atmış olsa da nihayetinde Timur’a yenilerek imparatorluğu bir kargaşa ve karışıklık (“Fetret Devri”) içine sokmuş Sultan I. Bayezid (Yıldırım) üzerine tıs yok.

Aynı doğrultuda hiç şüphesiz 15’inci ve 16’ncı yüzyıllar baş tacı edilirken “tagayyür ve fesâd”la (bozuluş ve kargaşa) tanımlanan 17’nci yüzyıl tukaka edilecektir. 

Keza, 18’inci ve 19’uncu yüzyıllara gelindiğinde de muazzam bir “aç-kapa”, “kapa-aç” ameliyesi eşliğinde parantez-parantez bir tarih inşası gerçekleştirilecektir!.. Lale Devri, III. Ahmed, Damat İbrahim Paşa, III. Selim, II. Mahmud, Tanzimat, Meşrutiyet(ler), Kanun-i Esâsi, Mithat Paşa, İttihatçılar, bu anlayışla elbette Osmanlı mirasımızın paranteze alınacak unsurlarıdır.

Kanun-i Esâsi’yi rafa kaldıran, Meşrutî-parlamenter arayışlara ket vuran ve istibdadı (despotizm) hâkim kılan Abdülhamid’in ise İslâmcılık ve Batı-karşıtlığı vurgusuyla elbette önü açılmaktadır. Dolayısıyla “Ulu Hakan” mı “Kızıl Sultan” mı tartışması da artık bitmiştir. Abdülhamid, pırıl pırıl parlatılmaktadır.

Bu çerçevede Abdülhamid’in torunu Nilhan Osmanoğlu’nun şu ara hayli tartışma koparan “Parlamentersistemcanımızayetti” sözü,özellikle başkanlık sistemi için referanduma giden yolda tabii ki AKP’ye “ilaç”tır. CHP ise sarf ettiği sözler nedeniyle Abdülhamid’in torununa ateş püskürdü. (Yine de dedesinin yaşadıkları doğrultusunda torun Osmanoğlu’nun çıkışının gayet anlaşılır bir duygusal, “öznel” tepki olduğunu da belirtmeden geçmemek gerekir.)

TRT 1’de de birkaç hafta içinde belli ki muazzam bir Abdülhamid güzellemesi olarak karşımıza gelecek “Payitaht Abdülhamid” isimli bir yeni dizi başlıyor. Aslında bu, ilk değil. 2014’te yine TRT 1’de yayınlanan “Çırağan Baskını” adlı mini dizide de Abdülhamid, popüler-politik bir sarıp sarmalanmaya mazhar olmuştu!.. 

Gayet açık, “Yeni Türkiye”de Abdülhamid, özellikle Atatürk karşısında, en hafif deyişle bir “denge unsuru” olarak takdim edilecektir.

İyi hoş da AKP’nin “kâfir mukallitliği”ne (Batı taklitçiliği) karşı ve İslâmcılık yanlısı sayarak kendisiyle “rabıta” (bağ) kurduğu Sultan Abdülhamid’e yönelik tahlili acaba ne kadar yerinde?..

Sultan Abdülhamid iktidara geldiğinde Tanzimat’ın hayal kırıklıkları ve özellikle ekonomik açıdan halkta yarattığı tepkiler üzerinden Batıcı liberal politikalardan uzaklaştı, anayasal sistemi rafa kaldırıp saltanatı istibdatla buluşturdu. 
Bizim AKP ise gayet iyi bildiğimiz üzere Batıcı liberal politikalarla hemhal olup Batı’yı “bâtıl” sayan Erbakan’ın da âhını ala ala ve parlamenter demokrasi şampiyonluğu yapa yapa iktidara geldi.

Abdülhamid, Batı’ya kapıyı kapadığında meşru gerekçeleri vardı: “Düyûn-i Umumiye”, Osmanlı’nın yarısömürge haline gelmesi, Batı’ya bağımlılığın sonucu yerli sanayinin çökmesi, vb.

Anayasayı rafa kaldırmak, mutlakiyetçilik, pan-İslâmizm ve hilafet vurgusu bu çerçevede anlaşılabilecek tercihleridir onun...

Bizim AKP’ye bakın: Küresel kapitalizmin ürünü, bir “liberal-İslâm” numunesi olarak neşvünema buldu. Girişimci, sermayedar, sanayileşmiş bir muhafazakâr-kapitalist sınıfın, “Müslüman burjuvazi”nin itici gücüyle iktidar oldu. Yıllarca da yola böyle devam etti.

Ne zaman ki “egemen parti” olup Suriye iç savasında izlediği abuk sabuk politika ile keser dönüp sap dönünce “hesap” da Milli Görüş’ü “hortlatmaya”, yeni-Osmanlıcılığa, pan-İslâmizme, Batı düşmanlığına döndü.

Ayrıca Abdülhamid, özellikle eğitim söz konusu olduğunda modern, daha da öte Batıcı bir çizgideydi. Abdülhamid’in “rüştiye” (ortaokul) ve “idadi”lerinde (lise) düşünce olarak Batıcı bir yeni nesil yetişti (ki böylece kendi sonunu kendisinin hazırladığını ileri sürenler de vardır!).

Aktardığımız bilgilerin kaynağı, tarihçiliğimizin abidesi Halil İnalcık, rüştiye ve idadilerde Müslüman ve gayrimüslim (Rum, Yahudi, Ermeni) talebelerin birleştirildiğini, idadilerde Fransızca öğretildiğini, böylece de aslında Batıcı bir eğitim sisteminin yerleştirildiğini söyler. Bir de bizim AKP’nin, günlerdir bu köşede de tartışmaya açtığımız eğitim müfredatını yenileme yolunda yapıp ettiklerini düşünün ki Osmanlı’da bile bu kadar “taassubî” bir girişim bulmak zordur.

Böyle olduğu için bazen, kendisini yere-göğe sığdıramayan dinbaz iktidar sahipleri karşısında Sultan Abdülhamid’in “N’aparsanız yapın, ama beni işe karıştırmayın” diyebileceğini düşünürken buluyorum kendimi...

Ve o güzel torununa, “Uzak dur bunlardan, yoksa kulaklarını çekerim senin” diye tatlı-sert tembihte bulunabileceğini hayal ediyorum!..