Afyonkarahisar'ın Çavdarlı köyünde 1964 yılında yol kazısında bulunduktan sonra yurt dışına kaçırılan ve bir müzayedede satılmak istenirken, yetkililerin devreye girmesiyle 60 yıl sonra yeniden Türkiye'ye getirilen Kybele heykeli, Afyonkarahisar'da yapımı süren yeni arkeoloji müzesinde sergilenecek. İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Tanır, Kybele'yi tarihsel önemine uygun bir yere yerleştireceklerini söyledi.
Türkiye'den kaçak yollarla önce İsrail'e götürülen sonra da ABD'de bir müzayede evinde satılmak istenirken bulunan, 1700 yıllık Anadolu'nun ana tanrıçası 'Kybele heykeli', Kültür ve Turizm Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Türkiye'nin New York Başkonsolosluğu tarafından yürütülen titiz çalışmalar sonucu 10 Aralık 2020'de ana vatanına, bulunduğu topraklara döndü. Afyonkarahisar'ın merkeze bağlı Çavdarlı köyünde 1964 yılında yapılan bir yol çalışması sırasında bulunan, tarih öncesi dönemlerde bolluğun ve bereketin sembolü, koruyucusu olduğuna inanılan ana tanrıça Kybele heykeli, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bir süre sergilendikten sonra Afyonkarahisar'a yeni yapılan müzeye taşınacak.
Türkiye'nin ikinci büyük müzesi olacak
Yıllar sonra Türkiye'ye getirilen Kybele heykelinin sergileneceği Afyonkarahisar'daki müze çalışmaları da sürüyor. 2020 yılında ihaleye çıkılarak yapımına tekrar başlanan arkeoloji müzesinin inşaatında çalışmalar hızlı şekilde devam ediyor. 25 bin 486 metrekare inşaat alanında, 3 kat ve 5 ayrı bloktan oluşacak şekilde inşa edilecek müzenin toplam kullanım alanı ise 55 bin 198 metrekare olacak. Müzedeki çalışmalar hakkında bilgi veren Afyonkarahisar İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Tanır, gelecek yıl mayıs veya haziran ayında müzedeki çalışmaların tamamlanacağını aktardı. Müzenin tamamlanmasıyla İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen Kybele heykelinin getirileceğini aktaran Tanır, müzedeki çalışmalar hakkında da bilgiler verdi.
"Ana Tanrıça'yı önemli bir yerde sergileyeceğiz"
Kybele heykelinin milattan sonra üçüncü yüzyıla tarihlendiğini aktaran Mehmet Tanır, heykeli tarihsel önemine uygun bir yere yerleştireceklerini aktardı. Tanır, "Kybele Ana Tanrıçayı önemli bir yerde sergileyeceğiz. Tabii burası sadece bir arkeoloji müzesi olmayacak. Biz burada bir farkındalık da oluşturmaya çalışıyoruz. Arkeolojinin yanında, ilimizde nadir eserlerden olan müzik müzesi var. İbrahim Alimoğlu Müzik Müzesi var, bunu burada sergileyeceğiz. Yine Türkiye'nin ilk Yumurta ve Sanatları Müzesi var onu burada sergileyeceğiz. Dolayısıyla birçok birimi içinde barındıran bir müzeden bahsediyoruz. Yani içeriye giren insanların keyifle uzun süre kalabilecekleri bir mekanı hazırlamış olacağız" dedi.
Kybele'nin sergileneceği yer hakkında da bilgi veren Mehmet Tanır, "Burası Doğu Roma ve öncesiyle sonrasını sergisini yapacağımız sergi salonu. Dolayısıyla Kybele heykelini sergileyeceğimiz yer burası. Tabii şu anda teşhir ekipmanları daha henüz buraya gelmedi. Geldiği zaman bu örnek çalışmalardan bir tanesi. Bu bölümün tamamı teşhir kısmı olarak oluşuyor. Kybele'yi de bu bölümde sergileyeceğimizi ifade etmek istiyorum" diye konuştu.
Bolluk ve bereketin sembolü
Prehistorik dönemlerden itibaren Akdeniz havzasında özellikle Anadolu'da bereket ve bolluğun sembolü ve koruyucusu ana tanrıça olarak tapınılan Kybele'nin iki yanındaki aslanlar, doğa ve hayvanlar üzerindeki hakimiyetini sembolize ediyor. Antik dönem sosyal ve dini yaşamında kişilerin olmuş ya da olmasını diledikleri istekleriyle ilgili ya da inandıkları tanrısal varlığı onurlandırmak üzere tanrı ya da tanrıçalara adak sunarken tanrıyı onurlandırmak üzere tapınaklar ya da kutsal alanlara sunulan materyaller adak objesi olarak değerlendirilirdi. Kişinin sosyal ve ekonomik statüsüne göre adak objeleri, basit bir taş parçasından gösterişli bir heykele kadar farklılık gösterebiliyordu. Sideropolisli Asklepiades'in On iki Tanrı Ana'ya sunduğu, bir adak heykeli olarak tarihte bilinen Kybele'nin yazıt bölümünde, 'Hermeios'un oğlu Sideropolis'li Asklepiades adağı On iki Tanrı Ana'ya dikti' ifadesi yer alıyor. Türkiye'den 1970'li yıllarda İsrail'e kaçırılan Kybele heykelinin, tipolojik özelliği, kullanılan mermerin cinsi, işçiliği ve yazıtından edinilen bilgiler ışığında kuvvetle Anadolu kökenli olduğu anlaşılıyor. (DHA)