Cengiz Özdemir
ozdemircengiz67@gmail.com
25 Mart 1611 tarihinde doğan Evliya Çelebi'nin 400. doğum yılı anısına 2011 Unesco tarafından Evliya Çelebi yılı ilan edildi. Çoğumuzun ıskaladığı bu önemli olay için İngiliz Tarihçi Caroline Finkel, kurduğu küçük bir ekiple beraber, Evliya Çelebinin izlediği rotayı izleyip, yaklaşık bir yıldır at sırtında dağ tepe gezerek, bir belgesel hazırladığını, bunun dışında muhtemelen kasım ayında Londra'da Uluslararası bir sempozyum düzenleneceğini ve bu sempozyuma dünyadaki belli başlı tarihçilerin katılacağını, National Geogarafic dergisinin Evliya Çelebi ile ilgili bir belgesel çekiyor olduğunu ve bütün bu projelerin çok küçük bütçelerle gerçekleştiğini biliyor musunuz? BBC Türkçe servisinin Caroline Finkel ile Ocak ayında yaptığı röportajı dinlemenizi tavsiye ederim.
http://www.bbc.co.uk/...witterfeed&utm_medium=twitter
10. yy dan itibaren özellikle islam coğrafyasında hızla çoğalan seyyahlar ve seyahatnameler sayesinde o dönemlerin şehirlerini, alışkanlıklarını, yeme içme kültürlerini hülasa sıradan insanından yöneticisine gündelik hayatın ayrıntılarını öğrenme şansına sahip oluyoruz. Bu seyyahlardan en bilinenleri İbn-i Fadlan, İbn-i Havkal, İbn-i Batuta ve tabii ki Evliya Çelebidir.
Evliya Çelebi kendi anlatımına göre1040 yılının Muharrem ayında Aşure günü (19 Ağustos 1630) rüyasında sabah namazını kılmaya gittiğini görür. Rüyasında Eminönü'ndeki Ahi Çelebi Camii'nde cemaatin tamamının nur yüzlü insanlardan oluştuğunu görünce yanında oturan tanımadığı bir kişiden buradaki cemaatin tamamının gelmiş geçmiş peygamberler olduğunu ve Hz. Muhammet'i beklediklerini öğrenince neye uğradığını şaşırır. Az sonra caminin kapısından nurlar içinde Muhammet ve 12 imamın girdiğini görür. Peygamber, Evliya'ya Bilal-i Habeşi ile müezzinlik yapmasını buyurur. Namazın sonunda peygamberin huzuruna çıkarılır. Heyecanlanarak ağlamaya başlayan Evliya, "şefahat ya Resülallah" diyeceğine "seyyahat ya Resülallah" der. Peygamber tebessüm ederek "Şefahatim, seyyahatim ve ziyaretim senin üzerinedir, haydi yürü" der. Onu peygamberin huzuruna çıkarak Okçubaşısı Sa'd ibn Ebi Vakkas "müjdeler olsun! Bu mecliste gördüğün herkesin makamını ziyaret edecek, Seyyah-ı Alem, Ferid-i Beni Adem olacaksın" der.
(Eminönü'ndeki Ahi Çelebi Camii)
Şaşkın Evliya kendine rüyasında verilen bu vazifeyi yerine getirmek için hayatı boyunca Dar-ül İslam memleketlerini gezer. Seferlere katılır. İlk olarak Kasımpaşa Mevlevihanesinden şeyhi Abdullah Dede'nin tavsiyesi üzerine İstanbul'u gezer. Bu kent içi gezilerini 1640'a dek sürdürür. Nisan 1640'ta yaptığı Batum, Trabzon, Kafkasya, Girit seferinden sonra 1645'te Erzurum, Azerbaycan ve Gürcistan'a gider. Sonra sırasıyla Şam-Suriye, Filistin-Urmiye, Sivas, El-Cezire, Ermenistan, Rumeli (Bulgaristan ve Dobruca'ya gider. Seyyahatnamesinin IV. cildinde elçi olarak İran'a gidişi sırasında İstanbul'dan Tebriz'e kadar yol üzerindeki tüm yerleşim yerlerini ve İran ve
Irak hakkında bilgiler verir. V. Ciltte Van,
Basra seyahatinin sonunu, Oçakov seyahatini,
Rakoçzi ve Rusya seferini,
Anadolu'da şahit olduğu Celali isyanlarını anlatır. Bu ciltte ayrıca Çanakkale üzerinde Balkanlara geçiş, Romanya, Dalmaçya ve Sofya seyahatlerini de okuruz. Seyahatnamenin VI. Cildilnde Transilvanya seferini, Macar seferini, Fazıl Ahmet Paşa ile beraber katıldığı Uyvar'ın kuşatmasını anlatır vs vs. Son gezisini 1670'de Mısır ve Habeşiştan'a yapmış ancak daha sonra sır olmuştur. Bugün nerede öldüğü ve mezarı bilinmemektedir. Tüm bu gezilerinin finansmanını aileden kalan servet ve akrabası Melek Ahmet Paşa'nın destekleriyle sağlar. 10 Ciltlik muhteşem seyahatnamesinin ilk sekiz cildi Topkapı Sarayı Kütüphanesinde, 9. ve 10. ciltlerinin ise orijinalleri kayıptır ancak kopyaları mevcuttur. Uzun yüzyıllar boyunca unutulan bu değerli şahsiyet ancak Joseph von Hammer sayesinde 19. yy da tanınmaya başlamıştır.
(Evliya Çelebi'yi at üzerinde tasvir eden minyatür)
Evliya Çelebi kuşkusuz çağının en büyük seyyahlarından birisidir. Her ne kadar anlatımlarında bazı mübalağalar var idiyse de bunları bir üslup- tarz olarak görmek gerekir. At sırtında elli yıl boyunca Kırımdan Girit'e, Avusturya'dan Habeşiştan'a her yeri dolaşmış bir büyük merak ustasını saygıyla analım...