Sağlık

35 yaş yolun yarısı değil!

Sanayileşme ile birlikte aileden ekonomik olarak bağımsızlaşmak için daha uzun süre harcanması, ‘gençlik’ sürecinin uzamasına yol açtı.

05 Kasım 2008 02:00
Eskiden 20’li yaşların ortasında, iş ve aile kurma konularının halledilmesi beklenirdi. 30’lu yaşlara doğru ‘yetişkinliği’ çoktan yarılamış kabul edilirlerdi. Ancak sanayileşme ile birlikte, bir meslek edinmek ve aileden ekonomik olarak bağımsızlaşmak için daha uzun süre harcanması, ‘gençlik’ sürecinin uzamasına yol açtı.

Hala ‘genç’ olsalar da ergen olmayan, klasik ‘yetişkin’ sınıfına da girmeyenlerin oluşturduğu bir geçiş dönemi olan ‘Genç Yetişkinlik’; 20’li yaşların ortalarından, 30’lu yaşların sonuna kadar sürebiliyor. Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir, genç yetişkinlerin yaşayabilecekleri ‘psikolojik takılmalar’ı anlattı.

Titre ve kendine gel dönemi

Genç yetişkinlik döneminde, ergenliğin debdebeli zamanlarının yerini, 'titreme ve kendine gelme' almaya başlar. Ergenlikten farklı olarak, ‘zamanın sınırsızlığı’ hissi kaybolur. Çok yavaş bir şekilde de aksa, kum saati tersine çevrilmiştir... Aslında bu dönemde, ergenlikte başlayan kimlik oluşumu, (maddi-duygusal) sorumlulukların somutlaşması ile birlikte, yeni ve kalıcı bir boyuta girer. İş hayatında, özel ve sosyal ilişkilerde yapılan tüm davranışlardan ‘sorumlu’ olunur; ‘gençtir, maruz görelim’ diyen olmaz. İlk çalışma yıllarındaki (çabuk parlama, herkesle aşırı samimiyet kurma gibi) duygusal/davranışsal tecrübesizlikler azalır. Bazı arkadaşlarla kopuşlar yaşanır, kalanların yerleri sağlamlaşır, yenileri daha zor eklenir olur… Ergenlikteki sonsuz güven ve kabulün yerini, daha temkinli ve seçici bir tutum alır. (Bunun abartılı ve sağlıksız hali ‘artık kimseye güvenmiyorum’dur).

‘Bir dikiş tutturma' zamanı geldi!

Genç yetişkinlikte ekonomik olarak sorumluluk alma gerekliliği oluşur. Bir ergenin, meslek edinme konusunda karmaşa ve zorluk yaşaması pek yadırganmayabilir. Genç yetişkinlikte ise, ‘Bir dikiş tuttursan artık’ beklentisi, bakışlardan bile hissedilebilir hale gelir. Uzun süre işsiz kalmanın şans, ekonomik kriz dönemleri gibi sebepleri olabilir… Ancak başladığı hiçbir işi sürdürememek, çalışılan yerlerde sürekli benzer iletişim sorunları yaşamak ve bunların üstesinden gelememek, yeni bir iş bulma (veya işinde ilerleme) için gerekli sorumlulukları yerine getirememek gibi durumlar, bir ‘psikolojik takılma’ ile ilgili olabilir. Bu psikolojik takılmayı anlamak için, çocuklukta aile tarafından kişiye verilen ‘mesajlar’, inisiyatif duygusunun oluşması, anne-babayı model alma konularının ele alınması gerekir.

Artık sıra sende...

Ergenlik döneminde duygusal ilişkilerin uzun sürmemesi veya olmaması dikkat çekmeyebilir. Ancak bu farklılık, genç yetişkinliğin ilerleyen yıllarında dikkat çekici bir hal alır. Söz ve bakışlar bu kez ‘Eee, artık sıra sende’ mesajını veriyordur… Yakın ilişkilerde takılmalar; duygusal bir ilişki istememe, sürekli birbirine benzeyen ‘yanlış’ (duygusal olarak doyum vermeyen, zarar veren, devamlılığı olmayacağı bilindiği halde bitirilemeyen) ilişkiler yaşama, bir ilişki bulmak ve başlatmak için gerekli adımları atamama, uzun süreli bir ilişkiyi/evliliği ileride ve belirsiz bir zamana erteleme gibi farklı şekillerde olabilir.

Yeter ki kısır döngü olmasın!

Herkesin duygusal gelişiminin aynı şekilde ve hızda ilerlemediğini, aynı şekilde tek tip 'genç yetişkin' olmanın zorunlu olmadığını fark etmek, yapıcı bir süreci yeniden başlatabilir. Genç yetişkinlik döneminin kimileri için daha sancılı geçmesi, mutlaka ‘hastalıklı’ bir dönem yaşandığı anlamına gelmez. Ancak sözü edilen tıkanmalar; iş hayatında, sosyal ve duygusal ilişkilerde ‘kısır döngülere’ sebep olabilir ve bu da, yaşam kalitesini düşürür. Bu döngüleri anlamak ve kırmak için psikoterapiden destek alınabilir.


Bana aileni söyle sana nasıl bir yetişkin olacağını söyleyeyim!

Aile içi roller ve ilişki biçimleri de, ‘genç yetişkinlik’ dönemindeki tutumumuza yansır:

*Babasını ‘iş tutmayan, sorumluluk almada isteksiz’ olarak görmüş bir kişi ergenliğinde ‘arı gibi çalışan’ biri haline gelmek için aşırı gayret göstermiş olabilir. Ancak genç yetişkinlikte bunun yerini, birden her şeye boş verme, sorumluluklarını yerine getirme isteksizliği alabilir. Anne-babayı ‘temelde’ ne kadar model aldığımız, genç yetişkinlik döneminde yeniden canlanabilir.

* Yetiştiği ailede, ‘etli patates yemeği’nin sadece etlerini tabağında bulmuş bir çocuk da, sadece patateslerle idare edebileceği düşünülerek tabağında et görmemiş çocuk da; bir işte tutunmak ve sağlıklı duygusal ilişkilere başlamak/sürdürmek açısından risk altındadır. İki olumsuz uç nokta; ‘ben her zaman, her şeyi, emek sarf etmeden hak ederim’ veya ‘ben aslında hiçbir şeyi hak etmiyorum’ olarak gelişebilir.

*Bazen aile (hatta geniş aile, akrabalar) içinde bir çocuk ‘farklılığıyla’ dikkat çeker ve desteklenir. Bu çocuk, ailenin beklentilerini gerçekleştirmeye koşullanır; ‘sen hayatını yaşa’, ‘sen hep en başarılı ol’, ‘sen bizim (haylaz veya uyumlu) çocuğumuz olarak kal’… İş hayatında ilerleyen, sosyal hayatında içe dönüklük yaşamayan, buna karşın uzun süreli duygusal yakınlıklardan kaçınan bir kişi, ailesinde ‘sorumluluk sahibi çocuk’ olarak seçilmiş olabilir. Bu kişinin uzun vadeli ve doyurucu bir ilişkiye girmekten kaçınması, ‘sorumlu olduğu diğerlerini’ hayal kırıklığına uğratmak istememesi gibi kişisel senaryolarından kaynaklanabilir.

*Aynı ve farklı cinsiyetten kardeşlerin aile içindeki rolleri, hangi kardeşin ne gibi özellikleri nedeniyle ilgi gördüğü (dış güzellik, cinsiyet, zeka, çalışkanlık...) de son derece önem taşır. Bu faktörler de, ‘yetişkin’ dünyasında ihtiyaç duyulan temel becerileri geliştirmede yaşanan ‘psikolojik takılmalar’ı anlamada ele alınan konulardır.