Politika

"ŞEHİR EŞKİYASI BUNLAR" ANKARA (A.A)

08 Haziran 2011 23:12
-"ŞEHİR EŞKİYASI BUNLAR" ANKARA (A.A) - 08.06.2011 - AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hakkari Merkez İlçe Başkanının tehdit edildiğini belirterek, "şimdi de buna kafayı takmışlar. Ya istifa edeceksin, istifa etmediğin taktirde infazın geliyor diyorlar. Böyle bir demokrasi olur mu? Bu zorbalık. Şehir eşkıyası bunlar. Başka bunlara söylenecek şey yok" dedi. Başbakan Erdoğan, Beyaz TV'de yayınlanan programda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, yeni kurulacak bakanlıklardan en dikkat çekenin Avrupa Birliği Bakanlığı olduğu şeklindeki bir değerlendirme üzerine, AB konusuna ciddi sarılınmadığı yönünde spekülasyonlar meydana getirildiğini belirterek, ''Biz de geçen yıl yılbaşı itibariyle dedik ki, 'Biz bu işi ciddi olarak ele alıyoruz ve bir tane buna yönelik bakanlık ihdas edeceğiz'. Ve bir bakanlık ihdas ettik'' dedi. AB ile ilgili süreci, icracı bakanlık olarak çok daha yakın bir takibe almak istediklerini ifade eden Erdoğan, ''Bunun için de Avrupa Birliği Bakanlığı, kendi içinde başkanlıklarıyla bu işi, bu süreç içinde çok daha yakın markaja alacak. Fasılların takibini, oluşturulmasını ve bunun belki de Avrupa Birliği ülkelerindeki ayaklarımızı STK'larla birlikte yakın sürdüreceğiz. O bakımdan şu andaki haliyle çok daha faydalı olacağına inanıyorum'' diye konuştu. Erdoğan, meclis dışından atamalara ilişkin bir soru üzerine de, bürokraside, halkla iletişim kurmakta istenilen verimin ve performansın gösterilemediğini ifade eden Erdoğan, dünyada var olan bürokratik oligarşide, bürokratın hiçbir zaman seçilmişe elindeki gücü, kuvveti devretmek istemediğini söyledi. Erdoğan, ''Eğer o seçilmiş, belli yerlerden baskı altındaysa, hele hele koalisyon hükümetlerinin olduğu ülkelerde bunu çok görürüz. Burada biz, müsteşarla bakan arasına böyle bir kademeyi getirmek suretiyle, şimdi yeni bir anlayışı getiriyoruz. Onlar, atanmış müsteşar, idari görevleri ifa ederken, biz burada bir de adeta siyasi müsteşar hüviyetinde bir ara eleman koyuyoruz. Dikkat edilirse, bu atanmış olmayacak. Bu adeta istisnai memur gibi gelecek, fakat hükümetle gelip hükümetle gidecek'' dedi. Siyasi müsteşar olarak atanacak bu kişide üniversite mezunu olma şartının aranmadığına dikkati çeken Erdoğan, ilkokul mezunu ve ciddi bir hayat tecrübesinin olma şartının arandığını kaydetti.  Sakıp Sabancı ve Vehbi Koç'u örnek gösteren Erdoğan, şöyle konuştu: ''Onlar nasıl hayatın içerisinde, hayat üniversitesinde yetişerek gerçekten bu ülkenin, dünyanın en saygın zenginleri arasında yer aldıysalar, burada da olur ki, yani illa böyle olacak demiyorum ama gerçekten kendini ispatlamış, yetişmiş ve teorik-pratik buluşması nedir, buluşturması nedir, bunu gayet iyi bilen fakat milletvekilleri ve halkla iletişim kurmada gayet başarılı olabilecek yardımcılara, bakanlarımızın ihtiyacı olduğunu hissettiğimiz için bu icracı bakanlara birer bakan yardımcısı bu noktada verilmesini, bunu bakanın teklifi üzerine benim Cumhurbaşkanına teklifimle üçlü kararnameyle çıkarmış olacağız.'' Çıraklık-kalfalık döneminin tecrübeleriyle konuştuklarını ifade eden Erdoğan, ''Fakat asıl şey burada bürokratik oligarşiyi kırma noktasında, böyle bir yardımcıya ihtiyaç var. Zihniyetin değişmesi, yani şöyle bir ne oluyor denmeli ve bakan müsteşarına sürekli olarak irtibat halinde olamayabilir. Ama yardımcıyla sürekli irtibat halinde olacak ve bu bir vekil değil, yardımcı. Demokratikleşme sürecine bir güç'' dedi. -''HAKKARİ MERKEZ İLÇE BAŞKANIMI TEHDİT ETTİLER''- Erdoğan, terör örgütü yandaşlarının Şivan Perver'i tehdit ettiklerini, Hakkari Merkez İlçe Başkanına cumaya kadar zaman verdiklerini ve istifa etmemesi halinde, kendisini infaz edileceklerini söylediklerini belirterek, şunları kaydetti: ''O aziz hocamızı biliyorsunuz şehit ettiler. Şimdi de buna kafayı takmışlar. Ya istifa edeceksin, istifa etmediğin taktirde infazın geliyor diyorlar. Böyle bir demokrasi olur mu? Böyle bir özgürlük mücadelesi olur mu? O da Kürt sen de Kürt'sün. Sen nasıl Kürtlerin temsilcisi oluyorsun? Bunlar inanın bir vahşeti yaşatıyorlar. Bu zorbalık. Şehir eşkıyası bunlar. Başka bunlara söylenecek şey yok. Bu zihniyette olan bir anlayıştan sivil bir anayasa için nasıl destek bulabilirsiniz? Bunlar daha kendisi sivil olamamış. Bunlar dağın şehirdeki temsilcileri yani. Sadece siyasi uzantıları diye gözüküyor o kadar.'' Erdoğan, ''CHP ve MHP için de aynı umutsuzluğu mu taşıyorsunuz'' şeklindeki soru üzerine de ''Hakkari'deki mitingi izliyoruz, şimdi normal olarak CHP'ye gönül veren vatandaşlarımız, kardeşlerimiz eline Türk Bayrağını alır. CHP'yi tanırız. Ama şimdi Hakkari'de sayın Kılıçdaroğlu konuşuyor, meydanda bir tane Türk bayrağı yok. Bunların genlerinde var. Bunlar hiçbir şeyi değiştiremezler. Bakın şimdi yanlarına bazı köşe yazarlarını da almışlar biliyorsunuz. Ne diyorlar, 'Dersim'in yapılan o yolları o zaman Özel Harekat için yapılmış yollardır' diyorlar. Kalkıyor bizim yaptığımız yolları da barajları da... Çok ağırıma gitti. 'Bütün bu barajlar, güvenlik için yapılıyor' diyor. Şu mantığa bakın ya'' diye konuştu.  -''HEM MEMNUNSUNUZ, HEM BİZE OY VERMİYORSUNUZ, BU NE MENEM BİR İŞTİR?''- Erdoğan, bazı kesimlerin AK Parti'den hem memnun olduklarını hem de gidip başka partilere oy verdiklerini dile getirerek, şöyle devam etti: ''Türkiye'nin kalbur üstü iş adamları, iş kadınları vesaire, 'biz bu dönemde çok iyi para kazandık ama oyumuz yine CHP'nin' diyorlar. Hem iktidarımızdan memnunlar ama oylarını da geçen seçimler için söylüyorum, CHP'ye veriyorlar. Ben sadece onlara bir şey söyleyeyim; hem memnunsunuz, hem bize oy vermiyorsunuz, bu ne menem bir iştir? Siyasette bir şey var; marifet iltifata tabidir. Eğer biz hakikaten başarılıysak daha başarılı kılın, daha güçlü kılın. Biz de hizmetlerimizi, performansı daha da yüksek olarak götürelim.  Bizim bu dönem içinde en çok üzüldüğümüz ne olmuştur biliyor musunuz? Biz enerjimizi hep içeride harcadık. Eğer biz bu enerjiyi böyle içeride harcamamış olsaydık, el ele verseydik, enerjiyi dışarıya falan harcamış olsaydık bugün bizim ihracatımız 123 milyar dolar olmaz, 200'leri bulurdu. Biz dünyada 17'de kalmaz, 10'a doğru tırmanırdık. Demokrasiyle ekonomiyi at başı götürmek durumundayız ama siz demokrasi mücadelesinde yüzde 65 parlamentoda sayıya sahipsiniz, orana sahipsiniz, sizin hakkınızda kapatma davası açılıyor. Böyle bir demokrasi olabilir mi? Anamuhalefet partisinin o zamanki lideri ne diyor? 'Hesabını kendileri versinler, yargı gereğini yapsınlar' diyor. Bir olumlu beyanları olmadı o dönemde. Böyle istihzaları da oldu maalesef. Olanlar oldu, sonra bizi laiklik, antilaik gibi garip garip şeylerle suçladılar. Bu tabii hakikaten çok büyük bir çelişki.'' -HAZMEDEMİYORLAR Gerek The Economist'in gerekse New York Times'ın yazılarının kendi içlerinde çeliştiğini ve söz konusu yazıları kaleme alanların Türkiye'nin yeniden tarihteki güçlü yerini almasını hazmedemediklerini ifade eden Erdoğan, ''Noluyor Türkiye'ye? Çünkü bizim yanımızda çok övdükleri Yunanistan şu anda çöküyor. Şimdi düşünün Sayın Kılıçdaroğlu, bizim gazetecilerden biriyle konuşuyor ve ''Dayan Yunanistan Kılıçdaroğlu geliyor''... Onlar da dalga geçen bir manşet atıyorlar. Yani şimdi böyle bir durum var. Türkiye, Yunanistan'ın o görünen tablosunun aslında reel ekonomi olarak baktığımızda kişi başına milli gelir olarak baktığımızda rakam ne kadar küçük gözükse de aslında Türkiye'de benim işçim, memurum, çiftçim onlardan çok daha iyi bir konuma gelmiş vaziyette. Bir özgüven var. Artık, ülkesine, devletine bir güven başladı. Böyle bir durum var'' dedi. Başbakan Erdoğan, AB ile ilgili bir soru üzerine, ''Bunların özellikle bize karşı zaman zaman tek olduklarını görüyoruz'' diyerek, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Bakın Güney Kıbrıs meselesinde, zamanında özellikle Schröder'in gerçekten adam gibi adam bir duruşu vardı. Görevi bıraktıktan sonra yazdığı hatıratında da söyledi, ''Türkiye'ye karşı yapılan ahlaksızlıktır'' dedi. Bu kadar açık. Ondan sonra gelen Merkel ise hem sahiplendi, ama, bir müddet sonra o da şu ifadeyi söyledi, ''Güney Kıbrıs'ın AB'ye alınması yanlış olmuştur'' dedi. Şimdi Güney Kıbrıs'ın bloke etmesine karşı duruyor mu? Hayır durmuyor. Gene onu savunuyorlar. Şu anda tabi enteresan bir şey var. Gerçekten batı adeta tek millet gibi davranıyor bize karşı. Diyebilirim ki, şu son dönemde gerçekten bir faşizm yaklaşımı oluşmaya başladı ve ciddi manada din eksenli bir yaklaşımı özellikle Hristiyan demokratlarda görüyorum. Bunu bu kadar açık söylüyorum. Merkel'in yaklaşımına bakın, Sarkozy'nin yaklaşımına bakın. Durumu aynı görürsünüz. Şimdi aşırı uçlar iktidar olduğu takdirde, o zaman bu olay çok daha farklı bir yere doğru akabilir. Ki şu anda Fransa'da bu tartışılıyor.'' Almanya'da Merkel'in zayıfladığı yönünde son yerel seçimlerde alınan neticeler olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, İngiltere'de de Almanya'dan gelecek işaretlere bakıldığını söyledi. İkili görüşmelerde Türkiye'ye, aykırı herhangi bir şey söyleyemediklerini vurgulayarak, şöyle konuştu: ''Sarkozy, gerçekten dünya siyaseti içerisinde çok farklı bir yere oturmuş birisi. Yani nerede ne söyleyeceği, ne yapacağı hiç belli değil. Onunla biz çünkü oturduğumuzda bize, 'şu 5 maddenin dışında bütün maddelerde ben şöyleyim, böyleyim' demiş olmasına rağmen, yani 5 faslın dışında da maalesef aynı çalımları atmıştır, hala da atmaya devam ediyor.  Şimdi biz de tabi bütün bu olaylar karşısında da kalkıp AB'ye karşı hala 'el bebek, gül bebek' diyecek halimiz yok. Bizim de bir duruşumuz var. O duruşumuzu yapıyoruz. Onun için de biz Avrupa Birliği Bakanlığını kurarken, bakanlık bu işi takip etsin, bizim ciddiyetimiz, kararlılığımız bilinsin... İş olacaksa olur, ama olmayacaksa benim baştan beri söylediğim bir söz var; siyasi kriterlere kalkarız ''Ankara Kriterleri'' deriz, ekonomi kriterlerine de ''İstanbul Kriterleri'' deriz yolumuza devam ederiz. Biz zaten kurumsallaşma noktasında AB'deki kurumları biz de oturtmuşuz, biz de bu var. Biz onlardan daha güçlüyüz buna inanın.''  -İLERİ DEMOKRASİYE DAHA HENÜZ GEÇMEDİK ''Balyoz'' davasının tutuklu sanığı emekli Korgeneral MHP İstanbul 1. Bölge milletvekili adayı Engin Alan'a ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, Türkiye'deki demokrasinin artık 10 yıl önceki demokrasi olmadığını vurgulayarak, ''İleri demokrasiye daha henüz geçmedik, geçeceğiz. Bu yeni anayasayı hazırlarsak bunu başaracağız'' dedi.  Erdoğan, şöyle konuştu:  ''Tabi o bizim ilk Başbakanlık dönemimizdi, orada tabi o yanlışı, o edep dışı davranışı yaptı. Ama beklentileri onun çok büyüktü. Orgeneral olmayı bekliyordu. Kendine göre belki bazı sinyallerde, biliyorsunuz bu türlülere sinyaller veriliyor... O sinyali almıştı, tabi ama orgeneral olamadı. Kendileriyle ilgili olarak bütün şeyleri biz o zamanki Genelkurmay Başkanı'na da söyledik. 'Böyle böyle bir durum var, böyle bir şeyi düşünmeyin.' Ve bakın bilgim yok, haberim olsaydı vakıf başkanlığına da onun gelmesine müsaade etmezdim ama uzatma istediler, uzatmasına 'Hayır' dedim, olamaz ve uzatılmadı. O da yerini buldu şimdi. MHP şimdi, işte onlar neymiş, 'Kahramanlar gibi Güneydoğu'da mücadele etmişler.' Ne yapmış kahramanlar gibi mücadele etmiş de...''  MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ülkenin başbakanına, üç kere randevu istediği halde randevu vermediğini anımsatan Erdoğan, bu durumun, Bahçeli'nin nezaket anlayışının ne olduğunu gösterdiğini ifade etti. Erdoğan, ''Herkes sayın Bahçeli'yi çok nezaket sahibi, edep, adap bilir böyle birisi zanneder. O, onu böyle vitrinde yapar ama içeride rafta başka bir Bahçeli var'' dedi.  -''FARKLI İTTİFAKLAR VAR''- Eski BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak ile eski BDP İl Başkanı Baki Yıldırım arasında geçtiği iddia edilen bir ses kaydında, ''Elazığ'da AK Parti'ye karşı MHP'nin desteklenmesi'' yönünde ifadeler olduğunun anımsatılması üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:  ''Elazığ'la ilgili, 'Eğer CHP'nin kazanma şansı varsa CHP, yoksa MHP'yi destekleyin' diye gerçekten o ses kayıtlarında bu var. Sonradan inkara kalkıştılar. Çünkü bunlar her ne kadar inkar, asimilasyon politikalarından kendilerine göre 'İllallah' diyorlarsa da inkar politikaları bunların genlerinde var. Her şeyi reddederler işlerine geldiği zaman. Güneydoğu'dan batıya doğru gittikçe de bakıyorsunuz farklı ittifaklar var. Güneydoğu'da CHP ile bir ittifakı görüyorsunuz BDP ile. Ortaya doğru geldikçe orada güçleniyor artık CHP, MHP ve BDP ittifakları. Batıda ağırlıklı olarak CHP-BDP veya üçlü ittifak. Kime karşı? AK Parti'ye karşı. Tabi bunlar bu ittifakın aynını 12 Eylül'de de yaptılar. Ben inanıyorum ki halkım bunlara gereken dersi 12 Haziran'da verecek.''  -''BÜTÜN ÜNİVERSİTE HAZIRLIK KURSLARINA KARŞIYIM''-  Hazırlıklarının içinde bir de YÖK'ün reforme edilmesinden bahsettiklerine dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:  ''YÖK'ün kaldırılmasından değil... Biz YÖK'ün kaldırılması gibi bir tezi hiçbir zaman savunmadık, savunmuyoruz. Biz, YÖK'ün reforme edilmesini istiyoruz. Kısaca özetlersek, biz diyoruz ki her okul kendi öğrencisini, kendi öğretim üyelerini, akademisyenlerini kendisi alabilsin. Tüm bunların yanında özel sektör, rahatlıkla üniversite kurabilsin. Sen liseyi kurduruyorsun, üniversiteye gelince müsaade etmiyorsun. Yahu bırak. Vakıf yapıyor, Vakıf sanki bunu farklı mı yapıyor? YÖK ne yapsın? YÖK, ufuk versin. Öyle bin mali denetim, bilmem ne... Hayır. O işleri de yapacak mercilerimiz var. Tüm bunlara yönelik bazı adımların atılması bir defa Türkiye'de üniversiteye gitmeyen öğrenci bırakmayacaktır. Şu anda Amerika'da YGS gibi bir imtihan yok. Bu sistem gelince tartışmalar da ortadan kalkmış olacak.  Ben çok açık söylüyorum. Bütün üniversite hazırlık kurslarına karşıyım. Çok ciddi para gidiyor. Çocuk Anadolu Lisesi, icabında kolej mezunu ama o bile oraya gidiyor. O zaman bu okullar niye var? Bu kurslar özel okullara dönüşsün, çok daha faydalı olur. Hatırlarsanız bir sıkıntı yaşamıştık. Biz, hizmet alımı usulüyle vakıf liselerinde... Okul kuracağıma, yatırım yapacağıma hemen oralara ödeme yapalım, Danıştay ona engel oldu. Şimdi biz bir taraftan okul yapalım ama bir diğer taraftan da özel okulların bir çoğunun kontenjanları boş. Hemen tutturdular, 'Siz cemaat okullarına vereceksiniz' Yahu ne alakası var kardeşim. Bizim ihtiyacımızı zaten cemaat okulları karşılayamaz ki... Aynı şekilde hastane... Bakın şimdi nasıl hastanelerden hizmet alımı yapıyoruz? Ayrım mı yapıyoruz? Kim gelirse gelsin, 'Ben SGK ile anlaşma yapıyorum' derse, biz onunla anlaşma yapıyoruz.''