Kürt Açılımına destek veren Sezen Aksu’ya gelen tepkiler büyüyor. Son olarak Hürriyet yazarları Bekir Çoşkun ve Yılmaz Özdil yazılarında Sezen Aksu’ya sert cevap verdi.
İşte Yılmaz Özdil'in yazısı:
İki cihanda lekeli filan...
Destekliyor musun?
Desteklemiyor musun?
"Seç" diyorlar...
Ya o taraftasın.
Ya öbür tarafta.
İyi de kardeşim...
Bölücülük değil de, nedir bu?
Dik alasıdır.
Madem "birlik" için yapıyorsunuz bu açılım işini, neden daha ilk adımda saflara bölüyorsunuz milleti?
Üstelik...
Hayatı boyunca karıncayı incitmemiş, insanlara hep saygılı olmuş, vergisini ödemiş, kırmızı ışıkta geçmemiş, bırak molotofu, sokağa kibrit çöpü bile atmamış, haksızlığa uğradığında eline silah alıp dağa çıkmamış, hukuka başvurmuş, evladına da bunları öğretmiş bir vatandaş mesela... İçeriğini bilmediği açılımı, kafadan, işin içinde ne olduğunu öğrenmeden desteklemiyor diye "iki cihanda lekeli" olacak, öyle mi?
Yok öyle yağma.
Kimse kusura bakmasın... "Kapalı kutu" açılıma balıklama atlayana, sezen demezler bizim oralarda, sazan derler!
"Peki ya önerin ne?" derseniz...
Başta Cumhurbaşkanı.
Sonra Başbakan.
Ve, destekleyenler.
İçeriğini sonradan benim dolduracağım boş kağıda atsınlar imzayı... Ben de onların sonradan içeriğini dolduracağı açılımı imzalayıp imzalamayacağımı düşüneyim.
İşte Bekir Coşkun'un yazısı:
Sanatçı...
Demek ki peşinden Başbakan Sezen Aksu’yu aradı.
Ben bu “Başbakan aramalarını” bilirim.
Aranan, telefonu açtığında nedense evindeki koltuktan inip ayağıyla terliklerini arar ve parmağına geçirdiği tek terlikle ayağa kalkar.
Vücut hafifçe öne doğru eğilir.
Telefonu tutmayan el, göbek hizasında ilikleyecek bir düğme arar pijamada, bulamaz... Yine de sanki düğmeyi varmış gibi el orada dolanır.
Ve vücut kendi ekseninde önce küçük küçük, sonra geniş daireler çizmeye başlar ki biz buna “hula-hop pozisyonu” diyoruz.
Başbakan konuşur telefonda.
Aranan ne dediğini duymaz ve asla anlamaz.
Arada bir “Doğru...”, “Haklısınız...”, “Hakikaten öyle...”, “Tabii ki...”, “Hımmm...”, “Yaa...” gibi sesler çıkartır.
“Gulk...” sesini çıkarttığında, kendisi de iki laf etmek istiyor demektir...
Ne diyecek kimsenin bir şey bilmediği konuda?..
Şöyle der:
“Yani hakikaten çok iyi şeyler yapıyorsunuz... Bu açılım ne kadar da güzel bir şey...”
Ama ne?..
Sanatçılar; onlar toplum önderleridir.
Büyük ulusların önünü her zaman önce sanatçılar açtılar.
Anadolu’da ilk adımları atanlar kılıçları olanlar değil, 13’üncü yüzyılda sazı olanlardı; Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Mevlânâ, köy köy elinde sazı ile dolaşan onlarca ozan...
Tümünün ilk istediği şeydi:
Aydınlık...
Sanatçı; çağdışılığı savunamaz...
Medeni yaşama karşı duramaz sanatçı...
Ve sanatçılar zeki insanlardır; toplumuna ortaçağ yaşamını öneren, modern hayata karşı çıkan, laikliği bir kenara itip dinciliği referans alanların “iyi bir şey” yapamayacaklarını bilir...
Ya Başbakan Sezen Aksu’ya “Açılımın en çok neresini beğendiniz?” diye sorsaydı?...
Sanatçılar; iktidarların yalakası olmazlar..
Karanlığa onay vermez sanatçı...