-"MAYINLI TARLADA DEMOKRASİ" ANKARA (A.A) - 05.06.2011 - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, 2007'deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ tarafından Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu'ya gönderildiği ileri sürülen mesaj ve bununla ilgili belge iddialarına ilişkin, ''Bu türlü belgeler varsa, bu Türkiye'de demokrasinin halen nasıl mayınlı bir tarlada bu işlerin sürdürüldüğünü çok açık ortaya koyuyor'' dedi. Çiçek, Kanal 7 Televizyonundaki ''Başkent Kulisi'' programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. CHP'nin ''yenilendiğini'' söylediğini, ama partide hiçbir şeyin değişmediğini belirten Çiçek, ''Sadece yeni lafının arkasına sığınarak, yeni kelimesini istismar ederek, toplumda beğeni kazanmaya çalışıyorlar. CHP'de bir şey değişmedi. Sadece ceket değişti. Mazruf aynı, sadece zarf değişti. Eskiden kareydi, şimdi dikdörtgen oldu. Yazılan metin 2007'den 1999'den 1995'ten farklı değil, ceket, ambalaj değişti. İçinde en ufak bir farklılık yok'' diye konuştu. Meydanlarda BDP tarafından da ''demokratik'' kelimesinin istismar edildiğini söyleyen Çiçek, şunları kaydetti: ''İnsanların kendi devletinde beğenmediği hususlar olabilir. Bunun yolu yasalar çerçevesinde protesto etmektir. Miting yaparsınız, gazetelere beyan verirsiniz, basit eylemlerde bulunursunuz, ama başkasının hakkını ortadan kaldıracak herhangi bir vahşet içinde olamazsınız. Demokrasi vahşet, cinayet, kan ve kin kusma değildir. Demokratik bir plastik patlayıcı Türkiye'den başka bir yerde yok. 'Ben bunları bunları istiyorum, demokratik hakkımdır. Bunlar olmazsa patlayıcı getirdim, yakacağım, yıkacağım' diyor. Böyle bir istismar nerede var? Bu seçimler vasıtasıyla bunun görülmesi lazım. Vatandaş görüyor. Siyaset kurumu göremedi.'' Bu seçimlerin öbürlerinden biraz daha farklı olacağını söyleyen Çiçek, şöyle devam etti: ''Vatandaş bunu anlıyor. Parti içi sendromları var bunların. Diyorlar ki, 'Biz ne olacağız'. Gazetelere çıkan haberlere bakarsanız, '13 Haziran sabahı bekliyoruz, ne varsa dökeceğiz' diyor. Şimdiden bürolar tutulmaya başlandı Ankara'da. Parti içi muhalefet büroları. Herkes 12 Haziran saat 24.00'ü bekliyor. 24.00'te takke düşüp, saç öne döküldüğü andan itibaren göreceksiniz, bir kısım tartışmalar başlayacak. Zaten bunun için akıl almaz bir vaatler furyası gidiyor. Ülkenin yararına mı zararına mı mütala edilmeksizin her şey söyleniyor, hakaretin her türlüsü yapılıyor. Bu manada bu seçim öbür seçimlerden gerçekten üzücü üsluplara da sahne oldu.'' -THE ECONOMIST DERGİSİNİN ''CHP'YE OY VERİN'' ÇAĞRISI- ''The Economist dergisinin 'AK Parti otoriterleşti, CHP'ye oy verin' çağrısı var. Bu konuda ne diyeceksiniz?'' sorusu üzerine Çiçek, ''Burada ne değişti, AK Parti iktidarından beri hangi bar, kafe kapandı? Buranın müşterilerinde ne değişti? Antalya'da ne değişti? Türkiye'de bu korkular, baskılar varsa özgürlükçü ortamdan gelen insanlar niye geliyor? Aslında değişen bir şey yok 2002'den bu tarafa. Bu, siyasetçi kesimin ortalığı karıştırması, yerli yersiz istismara sebebiyet vermesi, istismar üzerinden siyaset yapıyor olması. Toplum kendi hayatını yaşıyor'' dedi. Türkiye'de bu manada değişen bir şeyin olmadığını savunan Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Ama korkudan ve endişeden nemalanan bir grup var. Bunlar çok farklı, olağanüstü yöntemleri denediler. Mitingler, muhtıralar, kapatma davasıyla bir şeyler denemeye çalıştılar. Dışardan kimin ne dediği önemli değil, halkın ne dediği önemli. Çünkü biz gücümüzü halktan alıyoruz. Biz yabancı basından, yabancı dergilerden, şuradan buradan almıyoruz ki. Zannediyoruz ki bu yabancı basın, yabancı dergiler hiç para karşılığı makale yazmazlar, hiç arkasındaki sermaye gücünün beklentilerini hesaba katarak manşet atmazlar. Her şeyi dosdoğru yazarlar zannediyoruz. Bunun arkasındaki menfaat gruplarına bakın. Bizim uyguladığımız politikalardan bir kısım çevrelerin içeride ve dışarıda da rahatsızlığı var. Birilerinin ayağına bastık, uyguladığımız dosdoğru politikalarla.'' ''Daha önce de AK Parti'ye açıktan destek vardı'' denilmesi üzerine Çiçek, şunları söyledi: ''Verir vermez, o ayrı mesele. Biz o destek veriyor diye bir şey yapmadık. Biz halk ne diyorsa onu yaptık. O gün o derginin hesabına beni methetmek geliyordu, şimdi bizden rahatsız. Özellikle 2007'den bu tarafa uyguladığımız politikalar biraz daha belli çevreleri, belli ülkeleri rahatsız eden politikalardır. O dergilerin arkasında da o ülkelerin sermayedarları vardır. Vatandaşımız memnunsa kim ne derse desin. Biz gücümüzü o dergilerden, lobilerden almıyoruz ki. Tam tersi bu parti, o lobilerin o türlü basın yayın organlarının karşı çıkışına rağmen iktidar olmuş, belli endişeleri pompalamışlar, Türkiye yıldızı parlayan bir ülke haline getirdiğinde de bunların hepsinin ezberi bozulmuştur. Anamuhalefet partisi yüzde 28 sendromu sebebiyle 'içeriden nereden ne çekebilirim, dışardan kendime ne destek bulabilirim' diyor. Şimdi de onun üzerine atlıyor. Bir siyasi hareket için en kötü destek dışarının verdiği suni rüzgardır, pompalamadır. Hava pompalıyorlar şimdi oradan, bu ters teper. Vatandaş bunun farkında. Bizim halkımız, ben dahil siyaset yapanlardan çok önde bir halktır. Siyaset kurumunun mensuplarından çok daha ileride, çok daha sağduyulu bir halktır.'' -''ERKAN MUMCU'YA MESAJ'' İDDİALARI- Bir gazetede yayımlanan ''2007'de dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ'un Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu'ya mesaj gönderdiği, cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale edilmesi yönünde bazı belgelerin olduğu'' iddiaları anımsatılarak değerlendirmesi sorulan Çiçek, konunun yargıda olduğunu, soruşturmanın ise hazırlık safhasında bulunduğu belirtti. Cemil Çiçek, şöyle konuştu:x ''Ben hazırlık soruşturması safhasındaki bir belge ne kadar doğrudur, ne kadar gerçeği yansıtıyor onu bilemem. Belge üzerinden de bir değerlendirme yapmam. Bu türlü belgeler varsa, bu Türkiye'de demokrasinin halen nasıl mayınlı bir tarlada bu işlerin sürdürüldüğünü çok açık ortaya koyuyor. Eğer o belgeler doğruysa, Türkiye'de normal bir demokrasinin o dönemde olmadığını, kurumların kendi yetki hudutları içinde değil, onu aşan tavırların, çabaların, gayretlerin içinde olduğunu gösterir.'' AK Parti'nin 2002'de iktidar olduğunu anımsatan Çiçek, şunları söyledi: ''Biz müesses nizamın arzu ettiği bir iktidar değildik. Biz milletin arzu ettiği iktidarız. Yoksa devlet organlarının arzu ettiği bir iktidar değildik. Onlar her zaman CHP'yi tercih etmiştir, geçmişten beri böyle bir gelenekleri var. Bir tespittir bu, böyle bir itham da değil, bir iddiam da değil. Biz milletin arzu ettiği bir iktidarız, devletlilerin arzu ettiği olmayınca bunun beraberinde getirdiği bir kısım sıkıntılar, zorluklar birçok böyle hakikaten rahatsız edici dönemleri biz bu 8,5 yıllık dönem içinde yaşadık. Sadece 2007'de değil öncesinde de sonrasında da oldu zaten.'' -''KARIN AĞRILARI BAŞLAR''- Türkiye'de 1960 yılından itibaren cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sancılı, sıkıntılı olduğunu ifade eden Çiçek, şunları anlattı: ''Cumhurbaşkanı seçimlerine 1 yıl, 1,5 yıl kala Türkiye'de karın ağrıları başlar. Bir takım yasa dışı unsurların, görevi siyaset yapmamak olan bir kısım kişi ve kurumların bu süreci etkilemeye yönelik, bu süreci belli bir istikamete yönlendirmeye yönelik çabaları olmuştur. Bunlar zaman zaman 'cunta' şeklinde ifade edilmiştir, bunun için bir kısım yargılamalar da geçmişte yapılmıştır. Bir kısım darbeler bu vesile ile ortaya çıkarılmıştır. Cumhurbaşkanlığı süreci 1960'dan bu tarafa her defasında ciddi sancılara sebebiyet vermiştir.'' Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2007'de yapıldığını, ancak konunun yansımalarının 2006'da başladığını bildiren Çiçek, ''2006'nın sonundan itibaren bakın bu gibi rahatsızlıkları, beklentileri, aba altından sopa göstermeleri, şunu bunu Türkiye hep yaşamıştır, görmüştür'' diye konuştu. Söz konusu dönemde Anayasa Mahkemesinin, tüm hukukçuların ''Olmaz böyle bir şey'' demesine rağmen ''367 kararını'' aldığını dile getiren Çiçek, şunları kaydetti: ''(Bu hukuk kararı olamaz) diye herkes söyledi. Hukuk kararı olamazsa hukuk dışı bir karar olur. Bu bile başlı başına o dönemde nelerin olup bittiğini göstermeye yeterli. Anayasa Mahkemesinin kararının üzerine parlamento içinde 367'yi bulmaya çalıştık. O zaman Anavatan Partisine gittik, 'Biz Meclise gireriz, 367'yi temin ederiz, sizden iki şartımız var; milletvekilliği süresini 5 yıldan 4 yıla indirin, cumhurbaşkanını da halk seçsin' dediler. 'Tamam' dedik biz. Bu değişikliği yaptık, yine girmediler. Madem ki sen 'milletvekilliği süresi 5 yıldan 4 yıla düşünce, cumhurbaşkanını da halk seçince Meclise gireceğim' dedin, bunun gereği yapıldı, ne oldu bir iki gün içinde? Kimse işin bu kısmına geriye dönüp bakmıyor. Ne değişti? Bunu söyleyen bir partinin yöneticileri, söylediklerinin gereği yapıldıktan sonra viraj almasının bir anlamı var mı? Bir telkin olmazsa. Sonradan mı akılları başlarına geldi de girmedi? Sadece iki arkadaş geldi, Meclise girdi.'' -''BİLENLER BİLİYOR''- ''AK Parti'ye yönelik kapatma davası da belli kişilerin, kurumların baskısı ile gelen bir şey miydi?'' sorusunu Çiçek, şöyle yanıtladı: ''Bazı şeyler var ki hissedersiniz, duyarsınız ama yazılı belgesini bulamazsınız, kayda alınmış bir belgesini bulamazsınız. Siyaset biraz öngörüdür, biraz tespittir, biraz başka şeylerdir. Çünkü bu türlü şeylerde 'Delilin var mı?' diye sorarlar. Ben bunun delilini nereden bulacağım? Ama yaşadığımız olaylar var. Karşılaştığımız bir kısım sıkıntılar, zorluklar var. Hukuka görev olmayan bir şey hukuk dışıdır. Demek ki hukuk işlemedi, hukuk dışı yollardan bir kısım iş ve işlemlerin yapılması önlendi. Parti kapatılması ve o türlü bazı iddialar o dönem de çıktı. Anadoluda bir tabir var; 'hamamda ve çeşme başında konuşuluyorsa doğru çıkar' diye. Hamamda ve çeşme başında bu laflar konuşuluyordu. Bilenler biliyor yalnız o kadarını söyleyeyim.'' Vesayet sisteminden çıkılıp çıkılmadığının sorulması üzerine Çiçek, ''Çıkmaya çalışıyoruz hala 'vesayet olsun' diye uğraşanlar da vardır. Onu da ortadan kaldırmanın yolu yepyeni bir anayasadır'' dedi. Çiçek, yeni bir anayasa yapılmasının siyasetin kurumunun ülkeye olan borcu olduğunu da kaydetti. -''UZLAŞMA YOLUNA GİTMELİYİZ''- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yeni şeyler söylemesine rağmen, arkasına çok kötü örnekler koyduğunu ifade eden Çiçek, ''Bir taraftan demokrasi diyor, öbür taraftan ceza kanunu açısından anayasal düzeni cebir ve şiddet yol ve yöntemleriyle meşru bir hükümeti, parlamentoya alaşağı etmeye yönelik bir kısım çaba içerisinde olanları da aday göstermekten kalmıyor'' dedi. CHP'nin hep suçüstü yakalanmış bir parti olduğunu savunan Çiçek, ''CHP adım atıyormuş gibi gözüküyor kamuoyuna, 'yeni CHP'yim ben, ben demokrasi hak ve özgürlükler konusunda adım atıyorum' diyor ayağını kaldırıyor, ama yine aynı yere basıyor'' diye konuştu. AK Parti'nin sorumlu siyaset yaptığını belirten Çiçek, CHP'nin her alanda ''sorunlu'' siyaset yaptığını ileri sürdü. 12 Haziran'dan sonra sivil toplum kuruluşlarının, partilere sözlerini hatırlatmalarını isteyen Çiçek, böylece kimin samimi olup olmadığının belli olacağını kaydetti. ''Anayasa diyorsunuz ama ben Anayasayı tek başıma yapmak istiyorum gibi bir şey var ortada, 367'den fazla milletvekili istiyorsunuz mesela'' denilmesi üzerine Çiçek, ''Hayır öyle bir şey yok. Biz uzlaşarak, anlaşarak yapacağız, toplumun katkısını alacağız. Bunlar bizim temel yaklaşımımız'' karşılığını verdi. Anayasa değişikliği konusunda bazı partilerin ''dediğim dedik'' davrandığını, ''ben kapağını bile açmam'' dediğini hatırlatan Çiçek, ''Kapağını bile açmayan adamlarla ben nasıl uzlaşacağım?'' dedi. 2008'de TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın anayasa değişikliği, siyasi partiler mevzuatı, Avrupa Birliği, etik ve siyasetin finansmanı gibi 5 konuda uzlaşma komisyonu kurulması için çağrıda bulunduğunu, CHP'nin uzlaşma komisyonuna isim vermediğini hatırlatan Çiçek, anayasa değişikliği konusunda herkesin tutumunu değiştirerek uzlaşma yoluna gitmesi gerektiğini söyledi. Yeni anayasa yapmanın siyaset kurumunun Türkiye'ye, millete borcu olduğunu vurgulayan Çiçek, CHP'nin yeni bir anayasa mı yoksa mevcut anayasadan bazı maddelerin değiştirilmesini mi istediğini 12 Haziran seçimleri öncesinde açıklamasını istedi. -''ÇELİK ÇOMAK MI OYNADINIZ?''- İşsizlik sorununa değinen Çiçek, Türkiye'de nitelikli eleman sıkıntısının olduğunu, mevcut eğitim sisteminin ''mesleksizler sorununu'' ortaya çıkardığını kaydetti. Çiçek, ''Bu piramidin tersine çevrilmesi, meslek liselerinin en az yüzde 65-70, klasik lisenin de yüzde 25-30'a düşürülmesi lazım. Bu tahammül edilemez bir hale geldi'' dedi. Çiçek, öğretmen atamalarıyla ilgili bir soruya, ''Bu sene 40 bin öğretmen alacağız. 30 binini önceden, 10 binini ise haziran mezunlarını falan hesaba katarak. Hak kaybı olmasın diye ikiye böldük'' yanıtını verdi. 13 Haziran sabahı Türkiye'yi sıkıntıya sokacak popülist davranışlar içinde olmadıklarını dile getiren Çiçek, doğru olan şeyleri, ellerindeki imkan ölçüsünde yaptıklarını söyledi. İstikrarın önemli olduğunu, yatırımların buna göre geldiğine işaret eden Çiçek, şöyle konuştu: ''Türkiye böylesine belalı bir coğrafyanın ortasında istikrarsızlığa tekrar sürüklenmemelidir. Siyaseten bu ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket koalisyonlara tekrar dönmesidir. Onun için biz istikrar bekliyoruz. İstikrar için de en uygun adresin AK Parti olduğu kanaatindeyiz. Çünkü biz Türkiye'nin her tarafında olan bir partiyiz. Kimsenin gitmediği yere biz gidiyoruz. Birisi 9 sene, diğeri 11 sene sonra gidiyor. Ne yaptınız 9, 11 senedir, çelik çomak mı oynadınız Ankara'da? Siz gitmediniz, başkaları gitti oraya. Sizin gitmediğinizi başkaları doldurdu. Böyle partilerin Türkiye'yi yönetme noktasında ne kadar iddiası olabilir. 9 sene sonra Diyarbakır'a gidiyor. Alman Yeşiller Partisi bunlardan çok daha fazla Diyarbakır'a gitti. Sayın Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'nin oraya gitmesinden memnunuz, ama 11 sene, 9 sene niye gitmedin. 9 senenin tahribatını nasıl ödeyeceksin?''