Yaşam

'30'undan sonra dost bulmak çok zor'

Yazar Mutlu Tömbekici, insanların içten dostukları 30'lu yaşlara varmadan yakaladığını savunuyor.

15 Aralık 2008 02:00
Yazar Mutlu Tömbekici, insanların gerçek, içten  dostukları 30'lu yaşlara varmadan yakaladığını, bu yaş sınırının aşılması ile birlikte insanların eş, çocuk, para sahibi olma yolunda ilerlediğini savunuyor.


Mutlu Tömbekici'nin Vatan gazetesinde yayımlanan '30'undan sonra yapamadığım tek şey: Dostluk' adlı  köşe yazısı  (15.12.2008) şöyle:

Bu bir lanet olmalı. Sevdiğim herkes uzakta. Hem de çok uzakta. Bırak şehir dışında olmayı ülke dışında. Hatta kıta dışında. Okyanuslar ötesinde.

Sürekli bir gurbet hissindeyim. Vatanımda gurbet çekiyorum. Arkadaşlarımın gurbetini çekiyorum. Onlar gitti, gurbette kalan ben oldum.

Geçenlerde yazıyordu. Sevdiklerinden ne kadar uzakta yaşıyorsan o kadar mutsuz oluyormuşsun. Sevdiğin aynı şehirde ise bir birim mutluysan aynı mahallede olduğu zaman iki birim mutlu oluyormuşsun.

Bendeki talihe bakın ki aynı mahalleyi geçtim aynı şehri bile tutturabildiğim yok. Hepsi çok uzakta.

İnsan 30 yaşından sonra arkadaş yapamıyor kendine. Koca yapıyor, karı yapıyor, çocuk yapıyor, arkadaş yapamıyor. Yapsa da eskiler gibi olmuyor.

Halbuki uykuya dalar gibi arkadaş olurduk okuldayken. Arkadaş olmak için yaratılmış gibiydik. Bir hafta içinde böbrek verecek hale gelirdik.

Neden olmuyor bu işler 30’undan sonra? Neden olamıyor?

Oysa o ne güzel bir iştah, o ne güzel bir açlıktı.. Herkes herkese açtı. Seçer, bulur buluştururduk “ruh ikizlerimizi.” Ne de çok ruhtaşımız vardı. Hiç açıkta kaldığımı hatırlamıyorum. Ruhumun güzel bir ikizi mutlaka olurdu yanı başımda. Ölümüne sevdiğim, uğrunda her şeyi göze alabileceğim, her şeyiyle güzel, her şeyiyle doğru, her şeyiyle kabul ettiğim... Basbayağı bir aşkla bağlı olduğum...

Evinde yatıya kalmadığım tek bir arkadaşım yoktu. Evler, odalar, yataklar sonuna kadar açıktı. Giysiler karışırdı, herkesin evinde herkesin bir parçası olurdu. Çamaşır makineleri herkesin çamaşırını yıkardı. Kimse gocunmazdı.

Şimdi ne zor. Herkes kapalı kutu. Herkes kapanmış, kaplumbağa olmuş. Bir kahve içimi zorlu randevulara bakıyor. Yatıya kalmak bir tabu. Evler de gönüller de sımsıkı kapalı.

Gençliğin en çok bu yanını özlüyorum. Ne güzelliğini, ne diriliğini, ne başıboşluğunu. Aynı yazarı, aynı şairi seviyoruz diye kuruluveren dostlukları özlüyorum. Birbirimize yazdığımız o uzun, o sapıklık derecesindeki ayrıntılı mektupları özlüyorum. Birbirimizi eleştirmeyişimizi özlüyorum. Birbirimizin dedikodusunu yapmayışımızı özlüyorum. Sevgili olarak kimseleri yakıştırmayışımızı özlüyorum. Arkadaşımı koruyacağım diye annemle yaptığım şiddetli kavgaları özlüyorum. Kavgayı değilse de kavganın altındaki ruhu özlüyorum. Dünyaya karşı arkadaşımın koruyucu meleği olmayı özlüyorum. Veya öyle olduğumu sanmayı...

Çocuğum olsaydı tek bir arkadaşında bile kusur bulmayacaktım. Öyle söz vermiştim kendime. Bırakacaktım arkadaşlık uykusunda mışıl mışıl uyusunlar. Bırakacaktım eve istedikleri gibi girip çıksınlar. Bırakacaktım istedikleri gibi buzdolabını talan etsinler. Bırakacaktım istedikleri gibi sevsinler birbirlerini. Tek bir laf etmeyecektim. Kimseyi evine yollamayacaktım. Kızımın arkadaşı kızım, oğlumun arkadaşı oğlum olacaktı.

30’undan sonra arkadaş yapılamıyor. Kötülükten değil. Başka bir şey. Ama neden çözemiyorum.