Tavanda koca oyuklar, sıvalar dökülmüş. Parlamentoda bir zamanlar milletvekillerinin hararetli tartışmalara daldığı koridorlar, şimdi eğilip bükülmüş demir yığınları ve cam kırıklarıyla dolu.
Darbe girişiminden bir ay sonra, Türkiye'nin siyasi kalbi olan mecliste hala koca bir delik var. Türkiye'nin karşı karşıya geldiği en ciddi saldırı diye nitelenen bu olayın ilelebet hatırlanabilmesi için meclis binasının bazı bölümlerinin böylece bırakılacağı söylentileri var.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 15 Temmuz gecesinin geç saatlerinde rokat saldırısına uğradı.
Darbeci askerler yönetimi ele geçirmeye çalışırken F-16 savaş uçakları ve savaş helikopterleri kullandılar. Tanklar Ankara'nın caddelerine çıkarken, İstanbul'da da boğaz köprüsünü kapattılar ve önlerine çıkan insanları ezdiler.
Devlet televizyonundan sıkıyönetim ilan edildiği ve yönetime el konduğu duyurulurken, komando birlikleri Marmaris'te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kaldığı oteli bastı.
Fakat çok geç kalmışlardı. Cumhurbaşkanı otelden ayrılmış ve İstanbul'a doğru yola çıkmıştı. Uçağından telefonla yaptığı çağrıyla halkı sokaklara çıkmaya çağırması, darbe girişiminin önlenmesi açısından bir dönem noktası oluşturdu.
Fakat bu ülkenin hafızasından kolay silinmeyecek o gece darbeye direnen 240 kişi öldürüldü.
'Kurtuluş savaşımız oldu'
Meclisi gezerken görüştüğümüz AKP milletvekili Ravza Kavakçı Kan "Korkunç bir geceydi, fakat hayatlarımızdan değil milletimizin geleceğinden endişeliydik" diyor ve sürdürüyor;
"Fakat demokrasimizi savunduğumuz bir gün oldu. Tür halkını birleştiren bir dayanışma yarattı. Kurtuluş savaşımız oldu."
Darbe girişiminin gerçekten bazı bakımlardan, çok derin bir şekilde kutuplaşmış olan toplumu birleştirdiği söylenebilir.
1960'dan bu yana Türkiye siyaseti 4 askeri müdahale yaşamıştı. Fakat bu defa insanlar direniş gösterdi ve kanlı bir bedel ödedi. Tayyip Erdoğan konusunda seçmen bölünmüş olabilir fakat 15 Temmuz'un mesajı açıktı: Türkler siyasi geleceklerini askeri bir darbe ile değil, seçim sandığıyla belirlemekten yanaydılar.
Erdoğan'ın çağrısıyla İstanbul'da yapılan ve milyonlarca insanın katıldığı büyük demokrasi mitingine iki muhalefet partisi liderinin de katılması bazı uçurumların kapandığına işaret ediyor.
Fakat siyasi birliğin sınırları var. Kürt sorununa siyasi çözümü önceleyen HDP, hükümet tarafından PKK'yla ilişkili olmakla suçlanarak hala dışlanıyor. HDP ise ısrarla böyle bir bağ bulunmadığını söylüyor.
Geçen bir ayın bir başka sonucu, görülmemiş boyutlarda bir 'temizlik' harekatı. 23 binden fazla insan gözaltına alındı, ya da tutuklandı. Çoğu kamu görevlisi 82 bin kişi çalıştıkları yerlerden atıldı ya da açığa alındı.
Bu kişiler darbe girişimini ya da girişimin arkasında olduğu iddia edilen din adamı Fethullah Gülen'i desteklemekle suçlanıyorlar. Yıllardır ABD'de yaşayan Gülen'in takipçilerinin onlarca yıldır Türkiye'deki bütün kurumlara sızarak örgütlendikleri düşünülüyor.
Bir zamanlar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakın müttefiki olan Gülen ise suçlamaları reddediyor.
AKP milletvekili Ravza Kavakçı Kan, "Bu bir temizlik harekatı değil. Gayet şeffafız. Gözaltına alınan ve soruşturulan insanlar hakkında kanıtlar var. Bu işe karışmayanlar bırakılacak" diye konuşuyor.
Batı'ya tepki
Batı hükümetleri darbe girişimini kınadılar ama aynı zamanda gözaltı dalgasını da eleştirdiler. Türkiye'de hükümete yakın kesimlerde bu "dayanışma göstermemek" şeklinde algılanıyor ve tepki yaratıyor.
Almanya Başbakanı Angela Merkel mülteci krizi sırasında Türkiye'yı sıkça ziyaret etmişti fakat NATO üyesi ve AB üye adayı Türkiye'yi darbe girişiminden bu yana hiç bir Batılı lider ziyaret etmedi.
Kavakçı Kan "Gerçekten hayal kırıklığına uğradık" diyor, "Tankların karşısında duranlara sahip çıkılmalıydı. Batılı hükümetler Türk halkından çok, darbecilerle, o korkaklarla ilgili" diye sürdürüyor.
'Başı yananlar'
Tüm askeri okullar da orduyu 'temizlemeyi' amaçlayan hükümet tarafından darbe girişimi sonrasında kapatılan kurumlar arasında.
Ankara yakınlarındaki Sincan cezaevinde 142 askeri öğrenci tutuluyor. Dikenli teller ve gözetleme kulelerinin dibinde, bu öğrencilerin bir çoğunun aileleri bize çocuklarının haksız bir şekilde suçlandığını söylüyorlar.
15 Temmuz günü Ankara'ya paraşüt eğitimine getirilmişler. Hükümet onların darbe girişimine katılmaları için Ankara'ya getirildiklerinden kuşkulanıyor.
"Kardeşim bu vatana hizmet etmek için eğitim görüyordu, vatan için canını verirdi" diyor bir askeri öğrencinin kız kardeşi.
Adını yazmamamız koşuluyla devam ediyor, "Onun vatan haini olmasına imkan yok. Bu suçlamaları kabul etmiyoruz. Hepimiz darbeye karşıyız. Ama masum insanlar serbest bırakılmalı."
Bir başka genç kadının kucağında cezaevindeki kardeşinin bir yaşındaki kızı var. "Kızı dört gün önce bir yaşına girdi, ona ihtiyacı var" diyor. "Fetö ile hiç bir zaman ilişkimiz olmadı. Onu lanetliyoruz."
Gülenciler şu ara sadece darbe girişimiyle değil, hükümetin alanına giren bir çok başka konuda da suçlanıyor.
Bunlar arasında 2013'te ülkeyi saran Gezi protestoları ve geçen Kasım ayında Rusya ile ilişkilerin bozulmasına sebep olan Rus savaş uçağının düşürülmesi olayları da var. Oysa Rus uçağının düşürülmesinden sonra hem başbakan hem cumhurbaşkanı sorumluluğu üstlendiklerini ifade eden konuşmalar yapmışlardı.
'Muhalefet susturulmak isteniyor'
Şimdi Gülen yaftasının geniş bir muhalif yelpazede istenen kişiye yapıştırıldığı ve "Yeni Türkiye'de" insanların hükümeti kuvvetle savunan darbe karşıtları ya da muhtemel Gülen yanlıları olarak görüldükleri endişesi var.
İstanbul'daki demokrasi mitingine katılmayı reddeden ünlü bir şarkıcının konserleri birbiri ardına iptal edildi ve Oyuncular Sendikası "cadı avının" Gülencilikle hiç bir alakası olmayan aydınlar, gazeteciler, sanatçılar, yazarlar ve oyuncuları da etkilemeye başladığı uyarısında bulundu.
Arda Aydın, hakkındaki soruşturma nedeniyle açığa alınan altı oyuncudan biri. Diğer oyunculara "performansı yetersiz" gerekçesi verilmiş.
Aydın, "Muhtemelen son bir kaç yıldır hükümete karşı çıktığımız için açığa alındık. Fakat Gülenci olduğumuz iddiası gülünç" diyor ve sürdürüyor, "Bizi hedef alanlar sesimizi kısmaya çalışıyorlar. Korkacağımızı sanıyorlar ama muhalefet hiç bir zaman susturulamaz."
Darbe girişiminden sonraki üç hafta boyunca binlerce insan büyük şehirlerin meydanlarında "demokrasi nöbeti" için toplanıp siyasi konuşmalar dinledi, bayraklar salladı.
Çoğu, göreve geldiğinden bu yana popülerliği doruğuna ulaşmış olan Cumhurbaşkanı Erdoğan için sokağa çıkmıştı, ama "vatan için" çıkanlar da vardı. 15 Temmuz'dan bu yana sokaklarda büyük bir milliyetçilik havası da esiyor. Türkiye bu süreçten dirençle ve demokrasi için ayağa kalkmanın gururuyla çıktı. Fakat hala korku ve bölünmüşlük var. Demokrasi sınavı hala sürüyor.