T24 - Ülkücüler ilk kez kendilerini bir belgesel filmde anlatacak. Önümüzdeki aylarda vizyona girecek olan belgeselde ülkücüler, hem 1980 öncesi yaşananları hem de darbeden sonra cezaevinde gördükleri işkenceleri yansıtacak
Siyah Türk Film Şirketi kurucuları Arif İlke ve Bilal Kalyoncu tarafından çekilen ve önümüzdeki aylarda vizyona girecek olan bir belgesel, ilk kez Ülkücü camianın sesi olacak. 80 ismin yer aldığı belgeselde, bazı çatışma sahneleri de canlandırma yöntemiyle beyazperdeye aktarılacak. Vizyona girdiğinde büyük tartışmalar yaratacak olan belgeseli, senarist ve yapımcı Bilal Kalyoncu anlattı:
Büyük bir eksik dolacak
“Bu zamana kadar ülkücüleri anlatan bir filmin çekilmemiş olması büyük bir eksik. Biz bu eksiği doldurmak için yola çıktık. Hep solcular, solun fikri boyutu anlatıldı ama solun mücadele ettiği ülkücüler yoktu. 1980 döneminde ülkücüler büyük acılar, travmalar yaşadı. Solcular fiziki işkence gördü ama ülkücüler hem fiziki hem de psikolojik işkenceye maruz kaldı. İstiklal Marşı için mücadele ederken, darbecilerden zorla İstiklal Marşı okutularak dayak yediler, devleti korumak için canlarını tehlikeye attıklarını zannederken, devlet tarafından kötü muamelelere maruz kaldılar.”
Sonbaharda vizyonda
“Çekimler tamamlandı, bu sonbaharda vizyona girmesini hedefliyoruz. Belgeselde 1969’da CMKP ile başlayan, 1991 Özal affıyla son bulan mücadele ve cezaevi dönemini ele aldık. Ancak büyük bölümü 12 Eylül’e ayrıldı. Zira, darbede en büyük çilelerinden birini ülkücüler çekti. İşkenceleri olabildiğince anlatacağız. Elektrik verilen, filistin askısına gerilen ülkücüleri canlandıracağız. Belgesel için sanıldığı gibi MHP’den destek almadık. MHP de bize hadi kardeşim bu işi yapın demedi.”
‘Abi, oto teybi hırsızı ülkücüler bir, tecavüzcü ülkücüler ikinci koğuşta!’
Belgeselde, ‘Doğu’nun Başbuğ’u olarak bilinen Yılmaz Durak, Yunus Meral, Zihni Açba, Yusuf Ziya Arpacık, Ozan Arif gibi hareketin içinde simge olan isimler başta olmak üzere birçok ülkücüyle konuşulmuş. İşte Kalyoncu’nun dilinden belgeselden bazı çarpıcı anekdotlar...
- Ercüment Gedikli ve Haluk Kırcı’nın başından geçen bir olay da anlatılıyor: “Mamak Cezaevi’nden Eskişehir Cezaevi’ne nakil yapılıyor. Baba ülkücüler geliyor diye cezaevinde sonradan türeyen sahte ülkücüler her türlü pis işi durduruyorlar. Mamak’ta tabii her gün spor var o yüzden Gedikli ve Kırcı eşofmandan başka bir şey giymiyorlar... İçeri bir giriyorlar o sahte ülkücülerin hepsinde takım elbise, omuzlarında paltolar. Hemen onların omuzlarına da birer palto koyuyorlar. Ardından diyorlar ki diğer koğuşlardaki ülkücüler size geçmiş olsuna gelmek istiyorlar. Gedikli düşünüyor Mamak’ta koğuşlar alınan cezalara göre oluşturulmuştu, her halde burada da öyledir diyor ama yine de soruyor. Aldığı cevapla çok şaşırıyor; ‘Abi birinci koğuşta oto teybi hırsızı ülkücüler, ikincisinde tecavüzcü ülkücülerler...’ Asıl o zaman darbenin ne demek olduğunu anladık, gerçek dava adamlarını ülkücüleri içeri tıktılar, dışarıda sahte ve gayri meşru bir ülkücü kitle ortaya çıkardılar.”
Hem Muşlu hem Kürt hem ülkücü!
- Samet Karakuş, Muş’lu bir Kürt ülkücü. Kürt ve Türk ülkücü arasında bir ayırım var mı diye sorduk, işte cevabı: “Ne alakası var kardeş. Ben Kürt ve Türk farkını işkenceye alındığım gün öğrendim. Adam beni dövdü dövdü başka bir polis geldi bana sen Kürtsün bu Türk Milliyetçilerinin arasında ne işin var dedi. Ben o zaman öğrendim Kürt ve Türk’ün ayrı bir şey olduğunu” diye anlattı.
Konuş yoksa karını buraya getireceğiz
“Bir ülkücünün anlattıkları inanılmazdı. İşkence görüyor sürekli bir şekilde. Ama anlatacağı bir şey yok. Zaten işlediği bir suç da yok. Sadece iftiralar ile yüzleşiyor... Konuşmadığını görünce işkenceciler ona ‘Şimdi karını buraya getireceğiz şimdi gör bakalım o zaman da konuşma görelim’ diye tehdit ediyor. İşte o zaman ölmeye meyil ettiğini söyledi ve ‘İntihar edecektim çünkü karımı buraya getirseler ne yapacaklar. Kafamda binlerce korku ve şüphe... Bana istediklerini yapabilirler ama aileme asla... Bu acıya son vermek istedim... Oradaki elektrik kablolarını gözüme kestirdiM onlara dokunup kendimi öldürecektim, son anda farkettiler ve engel oldular’ diye anlattı.”
Ağca’yı reddediyor, Çatlı’ya rahmet okuyorlar
Kalyoncu, her grupta, cemaatte olacağı gibi hareket içerisinde de kötü niyetli insanların da olabileceğini dikkat çekiyor: “Gerçek ihlaslı Ülkücüler 1980 öncesi asla kullanıldıklarını kabul etmiyor, devleti sonuna kadar koruyorlar ancak devletin içine çöreklenmiş derin güçler ile aralarına büyük bir mesafe koyuyorlar. Mehmet Ali Ağca’nın ya da daha sonra başka işlere bulaşmış bazı isimleri ülkücü olarak kabul edilmediklerini gördüm. Abdullah Çatlı 1980 öncesi Ülkücüler için önemli bir isim. 1980 öncesi yaptıkları için bütün ülkücüler Çatlı’yı hayırla yad ediyor, rahmet okuyorlar. Ama 80 sonrasında neler oldu bunu tam olarak bilmiyoruz. Çatlı dışında kimse bilmiyor.”
Ülkücüler niye konuşmuyor?
Kalyoncu’ya göre bu zamana kadar ülkücü camianın yaşadıklarını anlatmamasının altında iki sebep var; İlki yeterli medya desteği bulamamak, ikincisi ülkücülerin herşeye rağmen devleti koruma içgüdüsünün yatması. Kalyoncu, “Mesela Yunus Meral, MHP Tekirdağ İl Başkanı şu anda. 80 öncesi İstanbul gençlik kolları başkanlarından. Darbe sonrasında kaldıkları cezaevine uluslararası bir heyet geliyor ve onlara burada işkence var mı diye soruyor. Meral, işkencenin her türlüsünü görüyoruz yaşanmayacak her türlüsünü yapıyorlar ama orada tek söylediğim ‘Bu devlet bizim devletimiz, biz burada zulüm bile görsek size bunu anlatıp devletimizi uluslararası alanda aciz duruma düşürmeyeceğiz’ yanıtını veriyor” dedi.