Benim için gayet sıradan bir sabaha uyanmıştım. Her zaman olduğu gibi kahvemi hazırlayıp televizyonun karşısına geçtim. İzlemekten zevk aldığım BBC haberleri, Covid gündemi ve Boris Johnson'ın skandallarıyla doluydu ama bir haber ilgimi çekti.
Blue Monday!
Beğenerek izlediğim haber spikeri Naga Munchetty, Blue Monday (Mavi Pazartesi) diye bir şeyden bahsediyordu.
Dikkat kesildim…
Her yıl ocak ayının üçüncü haftasına rastlayan pazartesi meğer yılın en depresif günüymüş. Onun için de bu pazartesine bir isim vermişler: Blue Monday.
Cardiff Üniversitesi'nde hocalık yapan Psikolog Dr. Cliff Arnall bu konuyla ilgili tartışmalı bir araştırma yapmış. Hatta bana göre saçma sapan formüllerle bugünün yılın niye en depresif günü olduğunu ispata kalkışmış. Konuyu biraz araştırınca gördüm ki diğer yaratılmış günler gibi Blue Monday de pazarlama dünyası tarafından yaratılmış bir gün.
Hikâyenin arkasında bir seyahat şirketi olan Sky Travel ve kampanyayı hazırlayan PR şirketi var. Şaşırdınız mı? Bence hayır.
Böylece diğer yaratılmış günler gibi yeni bir günümüz daha olmuş.
Sevgililer Günü, Black Friday, Cyber Monday, White Day gibi günler neredeyse tüm dünyada kutlanmayı adet hale getirmişken bazı günler de kendine "ben de buradayım" diye yer açmaya çalışıyor. Mesela Peynir Sevenler Günü, Ulusal Kucaklaşma Günü, Ulusal Pizza Günü, Pancake günü, Dondurma Günü, Mutluluk Günü gibi gibi…
Aslında bu günler ticari bir amaca hizmet etmek için düzenlenmiş olsa da bazıları insanlık için faydalı olabiliyor. Blue Monday de bence bunlardan biri.
Blue Monday, Sky Travel tarafından şirketin satışlarını arttırmayı amaçlasa da geldiği noktada aslında insanların ruh sağlığı ve girdikleri depresyonu birbiriyle konuşup paylaşarak aşabilecekleri bir sosyal paylaşım platformu haline dönüşmüş.
Aslında yaz tatili planını insanlara erkenden yaptırmaya çalışan firma bunu yaparken insanları karamsarlıktan kurtarıp bir an önce yeni tatil heyecanı duygusuna itmeye çalışmış.
Ortaya bir hedef koyunca insan o hedef için doğal olarak çaba sarf ediyor.
Yoksa kim yumuşacık haftasonunu geride bırakıp koşarak pazartesi işe gitmek ister?
Buralarda Noel, yeni yıl derken hayat yaklaşık bir ay eğlence ve telaşla geçiyor.
İnsanlar aileleriyle buluşuyor, seyahat ediyor, hediyeler alıyor veriyor, arkadaşlar yemeklerde buluşuyor, yeniliyor içiliyor derken arkasından yeni bir yıl geliyor.
Tabii çoğumuz planlar yapıp, hedefler yazıyoruz.
İşte görünen o ki bu coşkulu kutlama ayı aralıkı bitirip ocaka yelken açtığımızda gerçekler çoğumuzu hafif depresyona sokuyor.
Giderek soğuyan hava, karanlık uzun günler, kutlama ayının bitişi, yaklaşan vergi ayı, artan borçlar, yeni yıl için koyduğumuz hedefleri bir bir yapamayacağımızı fark etmek ve bunun verdiği suçluluk duygusu.
İşte bütün bu duygular sonunda ocak ayının üçüncü haftasının ilk pazartesini daha da zorlaştırıyormuş.
Onun için de insanların Mental Health yani akıl sağlıklarıyla alakalı rahatlamalarını ve bu baskılardan kurtulmalarını sağlamak için de bu platformlar aslında bir anlamda işe yarıyormuş.
O gün insanlar Twitter'dan birbiriyle konuşuyor, paylaşımlar yapıyor, insanların üzerindeki baskıyı azaltmak için televizyonda programlar yapılıyor.
Özellikle Covid ile birlikte artan ruh sağlığı problemleri ve depresyon dünyanın her yerinde problem olmaya başlayınca, bu travmalardan kurtulmamızı sağlayan platformların artması da çok iyi oluyor.
Özellikle günde 30 dakika da olsa yapılacak bir spor aktivitesinin bile insanın mutluluk hormonlarını harekete geçirip, yaşam enerjisi vermesi harika bir şey.
Hayatım boyunca düzenli spor yapmayı başaramayan ben, Covid döneminde tek başıma bir evde ruh sağlığımı bozmadan yola devam edebilmemi gerçekten yürüyüş yapmaya ve spora borçluyum.
Blue Monday'de de firmalar bu gerçekten hareketle ürün pazarlamalarını mutluluk ve pozitif mesajlar üzerinden yaptılar.
Bazı firmalar belli saatte kahve ikram etti, bazı sivil toplum kuruluşları ruh sağlığı ile ilgili etkinlikler yaptı. Seyahat şirketleri kampanya düzenledi, spor şirketleri promosyonlar yaptı.
Ben de aslında bir Blue Monday yaşadığımı haberleri izlerken anladım. Şaka bir yana çok sevdiğim arkadaşım İlkin Kavukçu bana son yazılarımdan esinlenerek harika bir hediye göndermiş.
Hediye Neo Skola'dan gastronomi tarihi ile ilgiliydi. Prof. Dr. Zafer Yenal'dan 5 ders ve 22 bölüm.
Ben hediyemi çok sevdim. Tam da ilgimi çeken bir konuyu yakalamıştı arkadaşım.
Neo Skola'yı daha önce hiç duymamış olmanın mahçupluğu ile hemen siteye girip gezindim. Harika içeriklerin ve konuşmacıların olduğu bir platform. Kurucularının CV'lerine göz atınca zaten sitenin başarısız olmasının imkansız olduğunu göreceksiniz. Galatasaray, Sorbone, Oxford Hukuk, Harvard Üniversitelerinden mezun üç genç girişimci Özgür Kızılelma, Tuvan Yalım ve Mehmet Karlı'nın rüyası. Bravo bravo bravo… İyi ki varsınız…
Bundan sonra benim de hediyelerim burdan olacak.
Sağlıklı, mutlu bir hafta dilerim.