Zuhal Şeker

12 Temmuz 2020

Mutluluk mu daha bulaşıcı, mutsuzluk mu?

Her şey enerjiymiş hakikaten. O güzelim ortamları daha da güzel ve özel yapan büyülü şey, enerjiden başka bir şey değil

Yoğun bir haftanın ardından bugün ilk defa şehre indim. Hâlâ çoğu şirket ofisten değil uzaktan erişimle çalışmaya devam etse de, araç trafiği şaşırtıcıydı doğrusu. Londra Belediye Başkanı Pakistan asıllı Sadiq Khan, şehrin önemli ana yollarından birisi olan Marble Arch’dan Holland Park’a doğru giden Bayswater Road’a bisiklet yolu yapıp yolu daraltınca, trafik iyiden iyiye sıkışmış.

Covid - 19 sonrası ertelenen pek çok yol yapımı bu dönemde tekrar başlamış. İstanbul trafiğini aratmayan şehir normal günlerine maalesef dönmüş.

Şehrin merkezine arabayla girdiğinizde sabah 7.00 ile akşam 22.00 arasında 15 pound ödemenizi gerektiren Congestion Charge (şehir merkezine girme ücreti) denilen uygulama da artık kullanıcılar için caydırıcı olamıyor.

Belediyeler özellikle şehirlerde toplu taşıma ve bisiklet kullanmayı teşvik ediyor ama pandemi döneminde insanlar, haklı olarak kendi araçlarını daha güvenli bulup ulaşım ihtiyaçlarını böyle gideriyorlar.

Uzun zaman sonra metroya ilk defa bindim. Yoğun saatlerin dışında metro, otobüs kullanmak gayet rahat. Toplu taşıma araçlarına binmeden önce sanitasyon istasyonları var. Maske takmak zorunlu. Genelde kurallara uyum da oldukça yüksek.

 

Geçtiğimiz cumartesi günü burada restoranlar ve mağazaların çoğu açılmaya başladı. Ben de meraklı ve gözlem yapmayı seven birisi olarak kendimi Avrupa’nın en büyük alışveriş merkezi Westfield‘da buldum.

Çin’deki Louis Vuitton gibi lüks mağazaların önündeki kuyrukların Londra’da olup olmayacağının merakı içindeydim. Genelde mağaza önündeki kuyruklarda Arap ve Uzak Doğu asıllılar vardı. Kuyruklar biraz da içeriye alınan insan sayısının limitli olmasından kaynaklanıyor aslında.

Mağazalar büyük indirimle müşterilerine merhaba dediler. Şu anda Londra’da büyük ucuzluk var. Ama elinde alışveriş paketi olan insan sayısı doğrusunu isterseniz az.

Türkiye’ye ulaşan İngiltere görüntüleri nasıl bilmiyorum ama burada özellikle benim yaşadığım ve dolaştığım bölgelerde ne publar dolup taşıyor ne de restoranlar.

6.5 milyon kişinin işini kaybettiği söylenen İngiltere’de ekonominin çarklarını yeniden döndürmeye çalışan hükümetin işi zor.

Bugün Ekonomi Bakanı Rishi Sunak, ekonomiyi canlandırabilmek için bir kriz paketi daha açıkladı.

30 milyar poundluk bir bütçeyle ekonomiye hayat suyu vermeye çalışıyorlar.

Özellikle yiyecek içecek sektörü, emlak sektörü ve gençler için istihdam yaratmaya yönelik bu paketle birlikte önemli adımlar atılmış oldu.

Bu arada emlak sektörünü harekete geçirebilmek için hükümet ev alımlarındaki stamp duty (damga vergisini) 500 bin poundun altındaki tutar için sıfırladı. Ev almak isteyenler için pazara pozitif bir katkı oluştu. Bu dönemde işini kaybeden Londralıların bir kısmı, evlerini satıp yaşamın daha ucuz olduğu countryside’lara göçüyorlar.

Yiyecek içecek sektöründe ilk adım olarak yüzde 20 olan KDV oranı, yüzde 5’e indirildi. Hükümet ekim ayında bitecek olan furlough (ücretli izin) dönemi sonunda; firmalara çalıştırdığı adam başına 3 ay boyunca 1000 pound ödeyecek. Bunun da hükümete toplam maliyetinin toplam 9,4 milyar pound olması bekleniyor.

Açıklama sonrası Bakan Rashi Sunak, wagamama’ya gidip halka servis yaptı.

Videoyu izlemek için tıklayınız.

Hükümetin bir de sloganı var "eat out to help out" (yardım etmek için dışarda ye). Ağustos sonuna kadar, hafta içi (pazartesi-salı-çarşamba) restoranlarda yediğiniz yemeklerde, hesabınızın kişi başı 10 poundunu restorana hükümet ödeyecek. Böylece insanların restoranlara gitme alışkanlıklarını devam ettirmeye çalışacaklar...

Restoran sektörünün büyüklüğü yaklaşık 90 milyar pound civarında. Bu endüstri ülke ekonomisi için büyük bir endüstri. Hem yarattığı istihdam hem de turizme olan katkısıyla şehre cazibe kazandırıyor. Şimdi boş sokaklar ve yarım açılmaya çalışan restoranların işi çok zor.

Dün gördüğüm bir iki lokantada içeride müşteriden çok çalışan vardı. İlk haftanın müşteri trafiği pek de iç açıcı değil gibi. İnsanlar hem ekonomik olarak tasarruf modunda hem de sağlık endişesi taşıyor olabilirler.

Dün son olarak üye olduğum White City Soho House’a da uğradım. Sıcacık bir karşılama ile içeriye girdim ama yine de mekana yabancılaşma hissi uyandı içimde.

Asansörde durmamız gereken tanımlı yerler... Girişlerde uygulanan yeni kurallar...Aşırı hijyen tedbirleri... Maskeli garsonlar, maskesiz müşteriler... Her yerde hijyen jelleri... Ama ne yalan söyleyeyim hiçbir şeyin eski neşesi yok. Umarım bu ruh hali uzun sürmez zira çok depresif.

Bu tip durumların yarattığı tedirginlik hissi, eğlenceyi biraz geride bırakıp bir süre sonra insanı dışarı çıkmaktan soğutabiliyor. Ama yapılacak pek bir şey de yok. Maalesef bu virüs hayatımızı duman etti.

Mutluluk bulaşıcı bir şey mutsuzluk da. Her şey enerjiymiş hakikaten. O güzelim ortamları daha da güzel ve özel yapan büyülü şey, enerjiden başka bir şey değil.

Umarım en kısa sürede hepimizin hayat enerjisi pozitife döner ve eskiyi özlemekten kurtuluruz.