Moda dünyası son 25 yılın en kötü senesini yaşıyor!
Neler değişecek, yaşayıp hep birlikte göreceğiz.
Londra'ya uzun süre sonra gelecekler hazır olsun. Aradığınız ah nerdeydi şu mağaza diye bakınacağınız çok yer artık yerinde olmayabilir.
İngiltere'de önemli markalardan olan Debenhams, Topshop, Nike, GAP ve Vans, Oxford Caddesi'ndeki amiral mağazalarını (flagship store) kapatacaklarını açıkladılar.
John Lewis (department store) ise bazı mağazalarını iş yerine çevireceğini söyledi.
Çok sevdiğim Cath Kidston iflas etti. Yabancı bir fon tarafından alınan marka, hayatına sadece Picadilly'deki mağazası açık olarak devam edip, online satışlarına ağırlık verecek. Bu arada Michelle Obama'nın favori markası J. Crew da İngiltere'deki 6 mağazasını kapatacağını açıkladı.
Gün geçmiyor ki buna yeni bir marka eklenmesin...
Bugüne kadar sektörde 200 bin kişi işsiz kalırken 320 mağaza da kapandı.
Covid her alanda hayatımızı değiştirmeye devam ederken sanırım en çok moda sektörünü etkiledi.
Zaten son yıllarda online alışveriş çoğu perakendecinin iş yapış şeklini değiştirmeye başlamıştı.
Alışveriş trendlerini değiştiren gençler artık Asos, Farfetch, Net A Porter, The Pangaia, Sporty&Rich, Depop gibi online platformlardan alışveriş yapıyorlar.
Covid özellikle bazı markaların önünü açtı. Bunlardan birisi de The Pangaia markası.
Özellikle rahat ev içi kıyafetler üreten marka, çevreye çok duyarlı olmasıyla ün yaptı. Fiyatları çok yüksek olmasına rağmen gençler ve ünlüler tarafından kısa sürede sahiplenildi ve popüler bir marka oluverdi.
Özellikle gençler artık alışveriş yaparken sustainable (sürdürülebilir kaynak kullanımı yapan) markalara daha duyarlılar.
Hatta bazı gençler kıyafetlerinin önemli bir bölümünü ikinci el satın alıyorlar. Depop da bu sitelerin başında geliyor.
Nereden biliyorsun diye merak edecek olursanız, oğlum John'un alışveriş alışkanlıklarından öğreniyorum tabii.
Bu dönemde giymediğim kıyafetlerim ve raflarda bekleyen ayakkabılarım onun için sık sık dalga konusu oluyor.
"Anne çevreye çok zarar veriyorsun, bu kadar çok tüketmek korkunç bir şey" diyor.
Bence haklı… En azından geç de olsa bunu fark etmiş olmak önemli.
Çalışma hayatı içindeyken ihtiyaç olarak gördüğümüz pek çok alışkanlığın, şimdi aslında nasıl zorunlu olmadığını fark ettiysek, kıyafet tüketim alışkanlıklarımızı da yenilemenin gerekliliğini hep birlikte görmüş olduk.
Artık çok daha düşünceli ve sorumlu bir tüketici olmaya hepimiz hazırız. Ben kendi adıma söyleyeyim; evet hazırım ve marka seçimlerim de bu yönde olacak. Daha çevreci, hümanist, sosyal fayda sağlamayı hedefleyen, sadece kazanmaya odaklanan değil kazandığını paylaşan markaları kullanmayı tercih edeceğim.
Böyle düşünen yalnız ben değilim tabii. Pek çoğumuz bu yeni dünyaya yeni bir tavırla hazırız, markalar da öyle.
İşte buna iyi bir örnek İngiltere'den. İkonik İngiliz markası Burberry, marka yüzü olarak Marcus Rashford'u seçti.
Rashford, Manchester United'ın başarılı futbolcusu olmanın dışında, İngiltere'de bir sosyal kahraman.
Niye mi? Çünkü sadece iyi bir futbolcu değil, aynı zamanda yaptığı bir kampanyayla hükümetin kararını etkilemeyi başarmış bir rol model.
Kendisi gibi yoksul ailelerden gelen çocukların aldıkları yemek yardımını (Covid döneminde) kesmeye kalkan hükümetin kararını tek başına mücadele ederek değiştirmeyi başardı.
Şu an eğitim online olarak devam etse de, aileler yemek yardımını almaya devam ediyorlar.
Burberry ise hiç zaman kaybetmeden Rashford'ı marka elçisi olarak seçti. İngilizlerin kalbine taht kurmuş bu köklü marka, aynı zamanda genç bir aktivistin başarısını kendi marka misyonuyla da birleştirip kıvrak bir pazarlama hamlesi yaptı. Böylece markanın aldığı karar onu güncel ve sosyal konulara daha duyarlı hale getirdi. Artık markaların sadece kendilerini duyurmaya değil, gerçekten benimsedikleri değerler etrafında güncellenmeleri gerekecek.
Burberry bu yıl, diğer tüm moda markalarının yaşadığı küçülmeyi yaşasa da (yüzde 37) uzun vadede kendini toparlamaya çalışmanın adımlarını atmaya başladı bile. Marcus Rashford ile birlikte gençlere yönelik projeler yapmaya devam edecekler.
Ders kitaplarına konu olacak pek çok markanın doğuşuna ve batışına tanıklık ettiğimiz bu dönemde, bazı markaların nasıl yok olup gittiğini bazılarının da bu krizden nasıl kuvvetlenerek çıktığını görüyoruz.
Markalar ayakta kalabilmenin yolunu -pahalı operasyon noktalarını kapatıp- online'a geçmekte ya da tamamen online satışla devam etmekte arıyorlar.
Mothercare de bu stratejiye bir örnek. Covid döneminde 79 mağazayı kapatıp 2500 kişiyi işten çıkardıktan sonra bazı ürünlerini Boots'la yaptığı anlaşmayla satmaya başladı. Aynı zamanda kendi web sitesini de online satışa uygun hale getirdi.
Bu arada "Sex and the City"de Carrie'nin ayakkabılarına hayran olduğu Jimmy Choo da Eylül ayında Mayfair'de moda okulu açıyor. Eylül'de açılacak akademinin amacı, genç modacıları sektöre hazırlamak. Sektördeki uzman modacıların gençlere mentorluk yapacağı üniversite, yaratıcılığın yanı sıra öğrencileri birer girişimci olarak sektöre hazırlayacak. "JCA London Fashion" bir incubation center (kuluçka merkezi) olarak çalışacak. Moda meraklıları için de hafta sonları verecekleri eğitimler oldukça ilginç olacağa benzer.
Böyle bir dönemde üniversite açma fikrini ancak işine aşkla bağlı biri akıl edebilir.
İşte ben de böyle iş insanlarına hayranım.
Onlar yaratıcılıklarının yanı sıra, gelecek nesillere kattıkları değerlerle anılacaklar. Ben de ayakkabı koleksiyonuma bir yeni Jimmy Choo ekleyeceğim… Şışt John duymasın…
Kalın sağlıcakla...