Umut Beşkırma

05 Temmuz 2020

Fanatizm bütün kötülüklerin anasıdır

"Kendi kimliğini ötekinin varlığına göre konumlandırmak hastalıktır. Kimliğini yaşatman için sana bir düşman gerekiyorsa, senin kimliğin hastalıklıdır"

İçinde yaşadığımız dünyanın neden bu kadar vahşi, kanlı ve acımasız olduğunu belki her gün defalarca düşünüyoruz. Tüm yaşanan vahşetlerin nedenleri konusunda her birimiz farklı düşüncelere dalıyoruz. Belki de bazen hiç düşünmemeyi tercih ediyoruz, kaçıyoruz ve yalnızca hayatta kalmaya çalışıyoruz. Boğazına basılmış George Floyd'un videosunu izlediğimde videoyu tamamlayamadım. Kaçtım! Çünkü artık bu kadarı da çok fazla!

Bir açıdan belki de Dünya tarihinin en şanssız insanlarıyız. Hiç bir çağda hiç kimse bu kadar vahşeti bu kadar net bir biçimde görmedi. Çünkü vahşetler artık HD kalitesinde... Eskiden savaşlar daha çok savaş meydanlarında, askerlerin arasındaydı. Antik Yunan'da haberciler vardı. Çok uzakta yaşanan olayları gelip canlandırarak anlatırlardı. Kimse o olaylara gözleriyle şahit olmazdı/olamazdı. "Kral Oidipus" oyununda haberci anlatmaya şöyle başlar; "Bu ölümü benim gibi gözlerinizle görmek felaketinden kurtuldunuz...".

Peki 21. yüzyılın "Haberci"si kim? Bu yüzyılın "Haberci"si 24 ay taahhüt vererek satın aldığımız fiber hızında internet paketlerimizdir. Minneapolis'te yaşanan bir olayı dakikalar sonra net bir biçimde izleyebiliyoruz. Tüm bu vahşeti tek tıkla izleyebiliyor olmak tam olarak nasıl bir şey? İyi mi, kötü mü? Ben gerçekten bilemiyorum... Bunu izleyebiliyor olmak bir tarafta her şeyi normalleştirip kanıksamamızı sağlarken diğer taraftan da hiç bir şeyin saklı kalmadığı bir dünya yaratıyor. Karar veremiyorum...

En baştaki düşüncelere dönüyorum. İçinde yaşadığımız bu dünya neden bu kadar kötü? Bu kötülüğün nedenlerinden olduğunu düşündüğüm bir kavrama takılıp kalıyorum: "Fanatizm".

TDK'ya göre "Fanatizm"in kelime anlamı "Bağnazlık". TDK'nın sitesinde ise bu kelimeyle ilgili verilen örnek cümle Haldun Taner ustadan alıntılanmış:

"Aile fanatizmi de bir başka bencillik tezahürüdür."

Her türlü aşırılık kin ve nefret doğurur. Aşırılıklar bilgiden yoksundur. Fanatik olan kişi bağlandığı şeye körü körüne bağlanmıştır. Eleştiriye asla tahammülü yoktur. Eleştirildiği an varlığına bir darbe aldığına düşünür. Egosu zedelenir. Çünkü hayatta fanatiği olduğu şey onun tek tutunduğu şeydir. Kendini hayatta yalnızca o şeyle var eder. Takımının ya da partisinin galibiyeti onun da galibiyetidir. Ertesi gün işe gittiğinde gururludur. Kaybettiyse de öfkeli ve karşı tarafa nefret dolu...

Bir ülkede doğmak tamamen tesadüftür. Bu yazıyı Türkçe dilinde yazmamın tek nedeni bir sonbahar öğle sonrası İstanbul'da Türkçe konuşan bir ailenin çocuğu olarak hayata gözlerimi açmamdır. Daha da farklı bir anlamı yoktur. Hindistan'da doğmuş olsaydım Urduca yazıyor olacaktım bu yazıyı belki. Benim için hiç farketmez… Seçim hakkımızın olmadığı durumlarda dahi Fanatizm'i en üst düzeye çıkarmak peki niye!? Kim Türkçe'nin Urduca'dan daha güzel ve eşsiz bir dil olduğunu söyleyebilir ki?

Oysaki farklı dinler, farklı siyasi partiler ve farklı spor takımlarının olması hayatın farklı birer rengi değil midir? Bu renkler bize muhteşem bir gökkuşağı yaratmaz mı? Ve bu gökkuşağı altında birlikte yaşamak bu kadar mı zor yani!?

Fanatik olan kişinin karşıt fikirlerle ilgili hiç bilgisi yoktur. Hatta fanatiği olduğu şey hakkında da pek bilgisi olduğu söylenemez. Bir ezber yapmıştır ve hayatı boyunca o ezberden gider. Çünkü okumaz, dinlemez, araştırmaz ve en önemlisi de sorgulamaz. Yalnızca bir aidiyet duygusuna ihtiyaçları vardır, zavallı egolarını tatmin etmek için… Düşünün ki partisini sertçe eleştirsen, seni oracıkta öldürebilir. Öyle bir karanlık… Peki bu ateşli fanatikleri doğayı, demokrasiyi ve insan haklarını savunurken gördük mü hiç?

Fanatiklerin, fanatik olmayanlar da uyandırdığı nefret duygusuna gelelim şimdi de… En başta şunu söyleyeyim hayvanlara aşığım! Mahallemde bir kadın sürekli bahçemin önündeki alana kedi maması koyuyor. Sıcak havalarda oraya koyduğunda sinekler hemen üşüşmeye başlıyor ve bir süre sonra bahçemde oturamaz hale geliyorum. Tüm kibarlığımla bu durumu kadına anlatsam da kadın en uygun yerin orası olduğu konusunda ısrarlı. Farklı bir çözüm aramıyor. Oysaki biraz daha ileri koyabilecekken… İşte fanatik bir hayvansever! Ve benim hayatımı ve alanlarımı hiçe sayıyor. Gözleri hayvanlardan başka bir şey görmüyor. Bağnaz bir parti seviciden ne farkı var? Tam bu anda benim duygu durumumda neler oluyor peki? Kedileri çok sevmeme rağmen kedilere olumsuz bir gözle bakmaya başlıyorum. Eski sevecenliğimi yitiriyorum. Çünkü kendimi işgal edilmiş hissediyorum. Hayvanlar için iyi bir şey yaptığını düşünen bu hayvansever beni kaybediyor ve aşırılığı yüzünden belki de bir kedi düşmanı yaratıyor? Oysa 15 metre ileri koysa kediler, ben ve kendisi ömür boyu mutlu ve mesut yaşayabileceğiz.

Kısacası fanatikler fanatiği olduğu şeylere ilk zarar veren kişiler oluyor. Bu bağnazlık sadece spor, din ve siyaset alanlarında değil görüldüğü üzere her konuda karşımıza çıkıyor. Tüm aşırılıklar isyancısını doğuruyor. Haldun Taner ustanın yukarıda dediği gibi fanatizm bencilliktir. Sevdiğin şeyi korumak ve yüceltmek istiyorsan aşırılıktan kaç. Bu bir ülke olabilir, şehir olabilir, din olabilir, spor takımı olabilir, doğa olabilir ve her ne olacaksa… Gerçekten sev, tutkuyla bağlan, sonsuz bir heyecan duy ama fanatik olma.

Bu yazıyı George Floyd gibi sokak ortasında öldürülen Hrant Dink'in şu cümleleriyle bitirmek sanırım son noktayı koymama yardımcı olacak.

"Kendi kimliğini ötekinin varlığına göre konumlandırmak hastalıktır. Kimliğini yaşatman için sana bir düşman gerekiyorsa, senin kimliğin hastalıklıdır."