Ümit Kartoglu

Ümit Kartoglu

23 Mart 2025

Ağlamaya başlıyor Vera

Nâzım’ın kitaplarının artık eskisi gibi basılmadığından söz ettiğinde sesi titriyor, ağlamaya başlıyor Vera… Dışarıda kar yağıyor… Nasıl soğuk! Alma-Ata’da beyaza bürünen caddeye vuran cılız sarı ışıklar titriyor. Karşılıklı ağlıyoruz Vera’yla…

Nâzım ve Vera, Ekber Babayev ile birlikte. 1960'ların başı, Sendika Evi, Moskova, Fotoğraf: Manych Pavel Petrovich

Tabii okudum Nellie’ye Nâzım’dan… Hem de Nâzım’ın en güzel İngilizce çevirilerini yapan Randy Blasing ve Mutlu Konuk’tan… Ama hep Rusça çevirilerini bulup o kitapları vermek istedim.

Ara ki, bulasın!

O zamanlar İslamabad/Pakistan’da oturuyoruz, UNICEF Orta Asya Cumhuriyetleri ve Kazakistan Bölge Ofisi’nde sağlık ve beslenme sorumlusu olarak çalışıyorum. Ofis İslamabad’da konuşlandırılmış olduğundan, sürekli yolculuktayız biz… Bir gittik mi sahaya, en az 15 gün gidiyoruz… Birkaç ülkeye uğruyoruz. Ben her gittiğim yerde Nâzım’ın Rusça kitaplarını arıyorum. Milli Kütüphanelerinde var ülkelerin, ama kitapçılarda ve ikinci el satan dükkanlarda da baktığım halde her yolculuktan elim boş dönüyorum.

Kitapları bulmayı kafama koydum ya, Nihat (Behram) Abiyi arıyorum, nasıl bulacağım konusunda yardımcı olabilir düşüncesiyle. Bir çözüm üretemezsek, Vera’ya ulaşmak istediğimi söylüyorum. Konu Ataol Behramoğlu ve sonra yurtdışında Nâzım ve Vera’ya yakın dost olanlarla çözülüyor. Sonunda Vera’nın telefon numarasını alıyorum. Alıyorum ama, hemen arayamıyorum. Ne konuşacağımı, nasıl konuşacağımı planlamam gerektiğine inanıyorum. Beni tanımıyor ki, ya daha derdimi anlatamadan kapatırsa, tekrar aradığımda da açmazsa diye korkuyorum…

Bir Kazakistan yolculuğunda, yoğun kar yağışlı bir Ocak akşamı Alma-Ata’da otelden Vera’nın numarasını çeviriyorum. Nasıl atıyor kalbim… Hiç unutmuyorum, beş kez çalıyor telefon, “Alo” diyor Vera… İlk sözüm “n’olur kapatma” oluyor, hemen Nâzım’dan ve ortak dostlarından söz ediyorum, telefon numarasını onlardan aldığımı. Sonra anlatıyorum niye Nâzım’ın Rusça kitaplarını aradığımı; sevdiğim, diğer yarım Nellie’ye vermek için diye… Orta Asya Cumhuriyetlerinde ikinci el kitapçılarda da aradığımı, ama bulmadığımı. Bu aşk hoşuna gidiyor Vera’nın, ama yutkunuyor, “Bende fazla olsaydı kitapları, gönderirdim sana” diyor, “ama birer tane var, nasıl vereyim?” Nâzım’ın kitaplarının artık eskisi gibi basılmadığından söz ettiğinde sesi titriyor, ağlamaya başlıyor Vera… Dışarıda kar yağıyor… Nasıl soğuk! Alma-Ata’da beyaza bürünen caddeye vuran sarı cılız ışıklar titriyor. Karşılıklı ağlıyoruz Vera’yla…

Kitaplara nasıl ulaşacağımı çözememekle birlikte Vera’yla bu buluşmanın bende yarattığı duygu ile sabaha dek Nâzım okuyorum… Bu anımı güzelce ve usulca yastığımın altına koyup, duş sonrası kahvaltıya iniyorum otelde.

Nâzım öldüğünde cebinden çıkan şiir ve son aşkı Vera ile

İslamabad’da dört yılı tamamladığımızda, ofis Alma-Ata’ya taşınıyor. İki yıl sonra da Nairobi/Kenya’da konuşlandırılmış Operation Lifeline Sudan programına katılıyorum, UNICEF adına sağlık koordinatörü olarak. 2001 Şubat’ında da Dünya Sağlık Örgütü Cenevre Merkezi’ne geçiyorum, aşı danışmanı olarak. Bir ay sonra, 19 Mart 2001’de Vera’nın ölüm haberini aldığımda, ağlıyorum Vera için…

Yıllar sonra, aşı soğuk zinciri ile ilgili verdiğim, ortalama 600 kilometrelik bir rota üzerinde otobüste, biri ben üç mentor ve 15 katılımcı ile aşı soğuk zinciri birimlerini ziyaret ederek, süreçlerde olası riskleri değerlendirdiğimiz deneyimsel otobüs kurslarından birine Rusya’dan Andrey Kuharenko geliyor… Sene 2012. O zaman İstanbul-Bursa-Balıkesir-Foça-İzmir-Gümüldür hattında gerçekleştirdiğimiz kurs boyunca, her katılımcıyla derinlemesine sohbet etme olanağı buluyoruz, doğal olarak. Andrey ile konuşurken, konu Nâzım’a geliyor. Nâzım’ın Rusça kitap hikayesini ve Vera’yı anlatıyorum Andrey’e. “Ben araştırırım” diyor, diyor ama yıllar geçiyor; unutup gidiyoruz Rusça kitaplarını Nâzım’ın.

2018’de Dünya Sağlık Örgütü’nden emekli olmadan önce büyük heyecanla son vereceğim kurslarıma hazırlanıyorum. Otobüs kursu son kursum. İzmir-Aydın-Muğla-Kaş-Antalya hattındayız bu sefer. Düşünsenize, 2004 yılındaki ilk kurstan bu yana 2018 kursu dahil toplam 14.452 km yol yapmış olacağız. Jübile kursum yani bir anlamda bu… Bir de son kursum olduğu için, beni kırmayıp son iki gün için bize katılıp, müzikleriyle grubumuza unutulmaz anlar yaşatan Grup Abdal’dan sevgili Burcu Sarak ve Kerem Kekeç var aramızda.

Burcu Sarak ve Kerem Kekeç, 14.452 kilometrelik öğrenme yolculuğunun onuruna otobüs kursu grubuyla müzik şöleninde. Antalya, 6 Temmuz 2018. Fotoğraf: Gençer Yurttaş

Bizim kurslar çok neşeli geçer, kahkaha doludur. John Cleese’in “En çok gülen, en iyi öğrenir” mottosuna inanıyoruz çünkü. Tüm kurslarımızın son günü de çok duygusal olur. Hem kadın hem de erkek katılımcıların, kurs boyunca yaşadıkları deneyimleri hakkında konuşurken ağladıklarını gördüm – kurs bittiği ve gitmek zorunda oldukları için üzüldüklerinden değil; kurslarımız ruhlarına dokunduğu ve yüksek bir anlayış düzeyine ulaşmalarına yardımcı olduğu, özgüvenlerini güçlendirdiği ve kursta harcadığımız bütün emeklerimize minnet duyduklarından.

Antalya’daki kursun son gününde, kapanıştan hemen önce katılımcılar deneyimlerini anlatırken kapı aralanıyor. Kim giriyor içeriye dersiniz? Andrey Kuharenko! Elini hafifçe kaldırarak grubu selamlayıp, bir sandalye çekerek grubun arasına katılıyor (Deneyimler üzerine konuşurken biz eğiticiler de zaten katılımcıların arasında oturuyoruz). Herkes el kaldırarak söz alıp konuşuyor, eğiticiler de. Sıra yok. Her konuşma çok duygu yüklü… Bir ara Andrey kaldırıyor elini ve söze giriyor. Yıllar önce katıldığı o otobüs kursundan söz ediyor, kursun hayatını nasıl değiştirdiğini… Asıl öğrenmenin şimdi başladığını, kurs boyu işlediğimiz her şeyi hayata geçirmenin vakti olduğunu, deneyimleri paylaşmaya devam etmemiz gerektiğinden bahsediyor. “Bu sürpriz ziyaretin sebebine gelince” diyerek, sözü yıllar önce katıldığı otobüs kursunda konuştuğumuz Nâzım’ın Rusça kitaplarına getiriyor. Eğilip yere bıraktığı torbadan uzun arayışlar sonucu ikinci el satışlardan topladığı, Nâzım’ın yedi Rusça kitabını çıkarıp yanıma geliyor… Sarılıyoruz… Kalbim nasıl atıyor! Önce kokluyorum kitapları… sayfalarını çeviriyorum hızlıca… Teşekkür ederken sesim titriyor, gözümde yaş, yeniden sarılıyorum Andrey’e… Bu buluşmayı Vera’ya anlatamayacağım için de gözyaşı döküyorum…

Andrey Kuharenko, Nâzım’ın Rusça kitaplarıyla kursun son gününde sürpriz yapıyor.
Antalya, 7 Temmuz 2018, Fotoğraf: Gençer Yurttaş

Nellie bana Nâzım’dan Rusça okuyor sonra… Çevirsin istemiyorum. Hangi şiiri okuduğunu bilmiyorum. Aklıma, tıp fakültesi öğrencisiyken bulduğum Yannis Ritsos’un kendi sesinden şiir kaseti geliyor. Yere yatar dinlerdim bütün kaseti, hangi şiiri olduğunu bilmeden. Şiiri şairinden dinlemenin ayrı bir müziği olduğuna inanıyor çünkü kalbim. Tıpkı, Ağustos 1980’de Nihat Abinin yurt dışına çıkmadan önce veda yemeği sonrası, gecenin bir yarısı İstiklal Caddesinde bana sarılarak okuduğu şiirlerin müziği gibi…