Son dakika haberlerinin televizyonlardan eksik olmadığı gündelik hayatımızda, güncel siyasetten uzaklaşıp ülkemize ve toplumumuza daha açık, daha geniş bir açıdan bakma imkânını bulamıyoruz. Günceli yorumlarken asıl sormamız gereken sorular her zaman geride kalıyor. Ne olduğunu anlamaya çalışırken geçen zaman içerisinde başka krizler kapımızı çalıyor. Tarafları dinliyor, doğrunun nerede olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Kutuplaşmanın neredeyse refleks haline geldiği toplumlarda anlaşılmanın tek yolu “rengini belli etmek”ten geçiyor. Ya onlardan, ya diğerlerinden, ama mutlaka bir taraftan değilseniz konulara ilkesel yaklaşmak, çoğulcu düşünmek her zaman anlaşılamıyor. Hiçbirimizin birbirini dinlemeye, anlamaya ve birden fazla rengi kabul edip benimsemeye zamanı ve sabrı yok. Bunca karmaşıklığın ardında sorulması gereken tek bir soru var aslında: Nasıl bir toplum istiyoruz? Ben yaratıcı, sorgulayan, özgür düşünen, yaşadığı ülke ve dünya ile ilgili duyarlılıkları olan, çoğulculuğa inanan bir gençlik ve bu gençliğin katılımıyla güçlenen bir sivil toplum ile arzu ettiğimiz demokratik standartlara ulaşacağımıza inanıyorum.
Gönüllü bir sivil toplum kuruluşu olarak 40 yılı geride bırakmış, bu kırk yıl zarfında çağın gereklerine uygun proje ve program önerilerini her dönemde kamuoyunun ve siyasi iradenin değerlendirmesine sunmuş bir derneğin başkanı olarak, sivil toplumun ülke demokrasisi ve kalkınması için uzun vadede sağladığı katkıyı çok daha açık görebiliyorum. Demokrasinin en önemli unsuru olan sivil toplum ve katılımcılık üzerine hepimizin daha fazla düşünmesi gerekiyor. Güçlü bir sivil toplum demokrasiyi ne kadar güçlendiriyorsa, güçlü bir demokrasi de o oranda katılımcı bir sivil toplumun önünü açıyor.
Sivil toplum kuruluşları, bireylerin ortak bir amaç çerçevesinde bir araya gelerek, ortak akıl oluşturma, bunu savunma ve ortaya çıkan sonuçları kamuoyu ile paylaşma misyonuna sahiptir. Bu ortak akıl oluşturma platformu aslında, demokratik müzakere, hoşgörü, uzlaşma için çok önemli bir zemin ve pratik yapma imkânı oluşturuyor.
Demokrasiyi bir kültür olarak benimsememize olanak sağlayan sivil toplum kuruluşlarının, görüşlerini kamuoyu ile paylaşmaları ve yapıcı eleştirilerini bir baskıya maruz kalmadan açıkça ortaya koymaları çok önemli. Sivil toplum kuruluşlarına bu olanağı sağlayan gerekli koşul bağımsız ve gönüllü olmalarıdır. Ayrıca sivil toplumun şeffaf ve hesap verebilir olabilmesini aramamız gerekiyor. Ancak bu yapıdaki sivil toplum örgütleri, gerçek bir temsil niteliği taşıyabilir ve katılımcı demokrasi açısından etkili olabilir.
Sivil toplum örgütlerinin gelişebilmesi ve verimli çıktılar üretebilmesi ise büyük ölçüde özgür ve analitik düşünen bir insan kaynağına sahip olmakla mümkündür. Bu yapının varolabilmesi için öncelikle eğitim alanında önümüzü tıkayan engelleri bir an önce gidermemiz gerekiyor.
Yetişkin nüfusa bakıldığında, ortalama 6 yıl okula gidilen, yani ortaokuldan terklerin çoğunluğu oluşturduğu bir ülkede yaşadığımız gerçeğini göz ardı etmeden önceliklerimizi belirlemeliyiz. Son yıllarda okullaşma oranlarında dikkat çekici artış olsa da, nicelik probleminin ötesinde, nitelik de çok ciddi bir problem olarak karşımızda duruyor. Eğitim sisteminin gerek bireysel gelişimi, gerekse verimli, rekabetçi, yaratıcı, etkili olma özelliklerini kazandıracak şekilde işlemesi gerekiyor. Önceliğimiz, yaratıcı, eleştirel düşünme yeteneğine sahip, araştıran gençler yetiştirmek olmalı. Ayrıca iyi birer dünya vatandaşı olmaları için çevre bilinci, cinsiyet eşitliği, insan hakları, çok kültürlülük gibi konularda farkındalığı erken yaşlardan itibaren çocuklarımıza kazandırmalıyız. Böyle bir gençliğin enerjisi ve birikimi ile sürdürülen aktif sivil toplum çalışmaları ile “orta halli, orta demokrasili” bir ülke olma tuzağını aşabileceğimizi düşünüyorum.
Unutmamalıyız ki, eğitim konusu demokratikleşme süreciyle de yakından ilgilidir. Demokratik standardı yüksek bir ülke demek, iyi eğitimli, çoğulcu, özgürlükçü, çok renkli bir ülke demektir. Bu nitelikleri kazanmış bir toplum hedefine ulaşmak için çalışmalıyız. Yoksa demokratikleşmeyi başaramamış oluruz.
Çağdaş sivil toplum örgütleri, hayal ettikleri kimi zaman mevcut konjonktürün ötesine geçen, doğru olduğuna inandıklarını ortaya koyan, üreten, tartışan örgütlerdir. Gün geliyor, sizin yıllar önce dile getirip tepki ile karşılaştığınız hayaller, yıllar sonra, daha parlak bir gelecek için toplumun çok daha büyük bir kesiminin amacı haline dönüşebiliyor.
Son dakikaların telaşından ve kaygılarından kurtulup, daha kaliteli bir demokrasiyi düşünmek ve hayata geçirmek için çalışacağımız zamanlarda yaşayabilme dileğimle...
Ümit Boyner
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı