Devlet nedir? Devletin asli görevi nelerdir? Bu görevler hangi kitapların kaçıncı sayfasında yazılıdır? Kitaplar neden vardır? Adalet nedir? Kolluk güçleri ve adli makamlar arasındaki görev tanımı nedir? Kararı kim verir, kim uygular? İktidar nedir? Muktedir nasıl olunur? Yasama, yürütme ve yargı arasında nasıl bir ilişki vardır? Kuvvetler ayrılığı nasıl olur? Fren ve denge mekanizması nasıl çalışır? Suç nedir, kime suçlu denir? Suç ve ceza arasındaki ilişkiyi belirleyen kitaplar mı yoksa krallar mıdır? Sanırım bu en temel soruları hatırlatmak bugün en asli görevimiz. Çünkü…
Mağdurun adaleti
6 Şubat depreminde Antakya’daki Emlakbank Konutları’nda 96 daireden oluşan 6 blok yıkıldı. Yaklaşık 400 kişinin yaşadığı konutlarda 370 kişi öldü. Üç yüz yetmiş insan! Bu binaların müteahhidi Mehmet Özat hakkında dava açıldı, ifade vermeye gitmedi, arandı, çağrıldı, beklendi. Mahkeme tarafından hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Polis tarafından aylardır aranan firari müteahhit Mehmet Özat, geçen ay Ankara Bilkent’te bir alışveriş merkezinin otoparkında yakalandı. Ama polisler tarafından değil, ailesini depremde kaybeden mağdurlar tarafından.
Sevdiklerini depremde kaybetmiş iki kadın yakaladı suçluyu. Depremde onlara ulaşamayan elleri tuttu adamı. Aylardır hafızasından silinmeyen suretini tanıdılar. Şapkasının altındakini gördüler. Öfkeliydiler. Bir eli adamın yakasında olan kadın, diğer eliyle cep telefonunu çıkarıp canlı yayın açtı. Duyurmak, paylaşmak, kaybetmemek istedi suçluyu. İki kadın, bir erkeği sıkıca tuttular. Çünkü mecburdular! Çünkü unutmamışlardı! Çünkü adaleti arıyorlardı!
Ankara’nın orta yerinde bir AVM bahçesinde yakaladılar adamı, her yerin kameralarla izlendiği bir AVM bahçesinde! Mahkemenin yakalama kararı verdiği ve kolluk güçlerinin aylardır arayıp da bulamadığı bir adamı depremzede iki kadın yakaladı. Aradıkları adaleti kendi elleriyle teslim ettiler polise… Peki mağdurun adaleti bireysel olarak sağlaması bize neyin eksikliğini anlatır? O eksiklik nasıl bir boşluk yaratır ki, suçluyu yakaladığınızda dahi dolmaz.
Mehmet Özat, depremde ailesinden 9 kişiyi kaybeden Sinem Boyacı tarafından Ankara'da yakalandı
Kral çıplak
Geçen gün İstanbul’un orta yerinde bir cinayet işlendi. Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu, trafikte bir motora arkadan çarptı, sonra da yoluna devam etti. 38 yaşındaki motosikletli kurye Yunus Emre Göçer’e arkadan çarpan Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Mohammed Hassan Shekh Mohamud, ifadesi alındıktan sonra savcılık tarafından hemen serbest bırakıldı ve ülkesine döndü. Ve Yunus Emre Göçer öldü! Kaza haberi, bir belediye başkanın MOBESE görüntülerini paylaşmasıyla kamuoyunda duyuldu. Bir belediye başkanı cinayeti gördü, cinayeti duyurdu! Ve savcılık, katil ülkesine tarifeli bir uçakla kaçtıktan sonra "taksirle öldürmek"ten yakalama kararı çıkardı.
Kolluk güçlerinin izlemesi gereken bir MOBESE kaydını neden bir belediye başkanı izler? Savcılığın duyurması gereken bir cinayeti neden bir belediye başkanı duyurur? Nasıl olur da asli kusurlu olan bir fail, ifadesi alınarak hakkında yurt dışı yasağı kararı dahi verilmeden serbest bırakılır? Adaleti devlet mi, yoksa belediye mi sağlamaktadır? Katili yakalaması gereken kimdir? Adaleti sağlaması gerekenler nerededir? Bu ülkede kim hangi işi yapmaktadır, yapmalıdır? Ve yazının başında sorduğum birçok sorunun tekrarı…
Ölen kara kaplı kitaplardır
Bir depremzedenin, ailesini depremde kaybetmiş bir mağdurun, sanığı sokak ortasında yakalaması ile bir belediye başkanın “gözden kaçan” bir cinayeti ortaya çıkarması aynıdır. Katili ya da suçluyu gören/görebilen gözlerin bireysel bir çabanın sonucu olması adaletin ölümüdür.
Adalet bir telefon, adalet bir miktar para, adalet bir anlık boşluk, adalet bir tanıdık, adalet bir rica değildir. Adalet belki de sudan, ekmekten daha çok eksikliğini hissettiğimiz bir ihtiyaçtır. Yoksulluğa dayanır insanoğlu ama adaletsizliğe dayanamaz. Açlık yaralarsa, adaletsizlik öldürür. Ölen sadece bir insan bedeni değildir; ölen bir duygu durumudur, ölen bir cümledir, bir hikâyedir, ölen kara kaplı kitaplardır, ölen şimdiki zaman ile birlikte gelecek zamandır; bir zamanlar toplamıdır…
Mevlana’dan bir alıntı yaparak virgülü atma vakti geldi:
“Kulak eğer gerçeği anlarsa gözdür...”
Yukarıda cevabını arayan sorular, eksik cümleleri tamamlaması gereken herkese kalsın…
İçinde yaşarken nefes almakta zorlandığımız bu zamanlarda, karanlığı görenlere ve karanlıkta görenlere selam olsun…
Tufan Taştan kimdir?Tufan Taştan, senarist ve yönetmen. Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü'nden ve çift anadal ile İletişim Fakültesi'nden mezun oldu. 2010 yılında kuruculuğunu üstlendiği Yapım-eki bünyesinde ödüllü kısa filmlere imza attı. Sen Ben Lenin (2021) senaryosunu Barış Bıçakçı ile birlikte yazığı ilk uzun metraj sinema filmidir. |