Dünya anayasalarının pek çoğunda "devlet arması" (coat of arms) yer alır. Komşulardan örnek vermek gerekirse;
Bulgaristan Anayasası, koyu yeşil bir kalkan üzerinde altın bir aslanı tasvir eder.
Ermeni Anayasası, bir kalkanın ortasında Nuh'un gemisinin bulunduğu Ağrı Dağı'nı ve tarihi Ermenistan'ın dört krallığının armalarını tasvir eder.
Macaristan Anayasası'nda sivri bir tabana sahip dikey olarak bölünmüş bir kalkandan bahsedilir. Buna göre, sol alanda kırmızı ve gümüşten sekiz yatay çubuk bulunacaktır; sağ alan ise kırmızı bir zemine sahip olacaktır ve üç yeşil tepeden oluşan bir taban ile ortadaki tepenin üzerinde altın bir taç ve tacın ortasından çıkan gümüş bir patriklik haçı tasvir edilmiştir. Anayasa, Kutsal Taç'ın kalkanın üzerinde duracağını da ayrıca ekler.
Avusturya Anayasası, göğsünde gümüş bir çapraz parçayla kesişen kırmızı bir kalkan bulunan, serbest, tek başlı, siyah, yaldızlı kollu ve kırmızı dilli bir kartal tasvir eder. Bu kartalın başında, üzerinde üç görünür merlon bulunan bir duvar tacı vardır. Her iki pençesi parçalanmış bir demir zincir halkaların üstündedir. Sağ el içe dönük bıçaklı altın bir orak, sol el ise altın bir çekiç tutmaktadır.
Eskiden Sovyetler Birliği'nde de 1918 Anayasası, güneş ışınları içinde altın bir orak ve bir çekicin (çapraz olarak, sapları aşağıya doğru) yerleştirildiği ve bir çelenkle çevrili, kırmızı bir zemin tasviri yapar ve üzerine: "Rusya Sosyalist Sovyet Federe Cumhuriyeti Dünya İşçileri, Birleşin!" yazılacağını söylerdi.
Örnekleri arttırabilirim ama gerek yok.
Türkiye'de devlet arması
Bizde sadece Anayasa'da değil genel olarak devlet arması yok.
Bu konuda en son 2014 yılında Şanlıurfa Millevekili Zeynep Armağan Uslu ve 32 milletvekili "Türkiye Cumhuriyeti Devleti Resmî Armasının Belirlenmesi Hakkında Kanun teklifi" sunmuş ve bu konuda bir Komisyon kurulmasını önermişti. Fakat bu öneri kabul görmedi.
Yeni anayasa hazırlamak için koşullar olmadığı gibi böyle bir arma için de koşulların bulunmadığı kanısındayım. Fakat zaman zaman bu yönde tartışmaların su yüzüne çıktığının da farkındayım.
Konu açıldığında, zaman zaman "bozkurt" motifli devlet armaları öneriliyor veya çiziliyor.
Yeri gelmişken bu konuda bir şeyler söylemek isterim.
Bence bunda yerindelik sorunu var.
Bozkurt, bir siyasi partiyle fazlasıyla ilişkilenmiş durumda, bu bakımdan kapsayıcılıktan uzaklaşmış bir sembol.
Ama dahası var.
Bozkurt, Orta Asya Türklerinde önemli bir hayvan olsa da Anadolu Türkleri arasında sevilen bir hayvan değildir. Hatta koyun sürülerine dert olduğu için düşman olarak dahi görülür.
Fransız araştırıcısı Jean-Paul Roux'nun yörükler üzerine yaptığı araştırmalarındaki ısrarlı vurgusu, Anadolu Türklerinin geyik, karaca ve ceylan hayvanlarına özel bir ilgi duyduğu, hatta bunlara bir bakıma kutsallık atfettiğidir. Bugün bile mesela bir Tahtacı için geyik öldürmek, en ağır uğursuzluk nedenlerinden biri sayılır.
Benzer çalışmalardaki saptama hep benzer.
Örneğin Doğan Avcıoğlu da Türklerin Tarihi eserinin birinci cildinde "Anadolu Türkmenlerinde kurt ata yoktur. Genellikle geyikgiller kutsal sayılır ve ululanır." diye yazar.
Bence daha önemli bir husus daha var: Türk Devrimi'nin aydınlanmacı kökleri, ille de bir "kutsal sembolleştirilmesi" yapılacaksa bunun "insan aklı" ile ilişkili olması gerektiğini söyler. Zaten bir devlet arması bulunmamasının arka planında da bununla ilgili bir anekdot yer alıyor.
Aktarmak isterim.
Afet İnan, Ulus Gazetesi'nde (22/10/1950) şöyle yazar:
"Atatürk'e bir gün, renkli olarak çizilmiş, devlet arması için biçimler getirmişlerdi. Bunlarda egemen olan öğe ya kurt başı ya da ay-yıldızdı. Ressamlarımızın bulduğu bu armaların hiçbirini, Atatürk, kurduğu devletin Cumhuriyet arması olarak kabul etmedi. Bu armalara, düşünerek defalarca baktı. Sonunda 'Bunların hiçbiri bugünkü dünyamızın içinde kurulan yeni bir devletin arması olamaz. Devlet armasını, simgesel bir insan başı temsil etmeli' dedi. Bunun üzerine kendisiyle birçok kez konuştum. Bu konuda bana yaptığı açıklama şöyleydi: 'Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade edemeyeceği hiçbir şey düşünemiyorum.' Böylece o zaman, Atatürk'ün onayından geçmiş bir Cumhuriyet devleti armamız yapılamadı. Çünkü, anlattığım gibi, çizilen şekillerin hiçbiri, Atatürk tarafından kabul edilmemişti. Düşünce adamı Atatürk, insan zekâ ve aklının hayranıydı. O, bu zekâ ve akıl gücünden oluşan varlıkların, kurduğu ve yaşatacağı bir Türk dünyasını güçlendirmek istemiştir."
Bu yazı burada dursun. İleride konu gündeme gelir ise akılda bulunsun.
Tolga Şirin kimdir?Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda doçent olarak çalışmaktadır. Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı. TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir. Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir. 2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı. Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir. Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır. |