Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklerseniz diğerleri de yanlış gider. Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) milletvekili bakanlar konusundaki kararı bir yanlış ilikleme örneğiydi. Görünen o ki devamı gelecek. Anayasa’nın (md. 76) "kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri (…) görevlerinden çekilmedikçe, aday olamazlar ve milletvekili seçilemezler." hükmü yürürlükte.
TBMM
Eee, malum "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi"nde bakanları halk veya meclis seçmiyor. Cumhurbaşkanı bakanları dilediği gibi atıyor veya bu kişilerin bir bir aflarını dilettiriyor. Yani bakanlık statüsü bir nevi emir eri benzeri bir memuriyete dönüşmüş bulunuyor.
Dolayısıyla milletvekili adayı olan bakanların görevlerinden çekilmesi gerekiyordu. Bu, seçimlerde kamu kaynaklarının adaletsiz biçimde kullanılmaması fırsat eşitliğinin sağlanmasının da bir gereğiydi. O günlerde söylendi, gerekli itirazlar da yapıldı. Ama Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Anayasa’nın altında yer alan muhtelif kanun hükümlerini bocaladığı bir karar verdi. İstifa edilmemesinde bir sorun görmedi. Bakanlar, istifa etmeden milletvekilliği propagandasını paşa gönülleri nasıl istiyorsa öyle sürdürdü.
Sonra 14 Mayıs geldi. Seçimler tamamlandı. Bakanlar milletvekili seçildi. Fakat hiçibr Cumhurbaşkanı adayı oyların çoğunluğunu alamadı. Dolayısıyla tuhaf bir durum oluştu. "İşgüder Cumhurbaşkanı", içinde bulunduğumuz iki haftalık süreç için yeni bir bakan atamadı. Milletvekilleri olan bakanlar ise ne milletvekilliğinden vazgeçti ne de bakanlıktan. Dolayısıyla yasama ve yürütme erkleri aynı kişilerde birleşiverdi.
Bu çelişkiye dikkat çekilince de şu "zihni sinir" formül devreye girdi: Bakanlar, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu sonuçlanıncaya kadar yemin etmeyecek ve sahada çalışmaya devam edecekmiş.
Pek güzel, ne hoş…
Tam AK Parti dönemine uygun bir pratik.
Peki hukuk ne diyor?
Anayasa’nın bu konudaki hükmü şöyledir: "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan olarak atanırlarsa üyelikleri sona erer." (106/4). Bu hükmün mantıksal sonucu bir bakanının TBMM üyesi, yani milletvekili seçilince bakanlığının sona ermesidir.
Bu noktada soru şudur: Bir kişi ne zaman milletvekili seçilmiş sayılır?
Bu soruya anayasa öğretisindeki yanıtlar üç çeşittir.
Birinci görüşe göre milletvekilli seçilme anı, seçimlerde oy vermenin sona erdiği saattir. Yani güncel örnekte milletvekilleri, 14 Mayıs 2023 günü saat 17.00’de milletvekili seçilmişlerdir. Sayımların yapılması ve mazbatanın verilmesi, hâlihazırda seçilmiş olan milletvekilerinin durumunu "bildirme" işlemleridir.
İkinci görüşe göre milletvekili seçilme anı, oyların sayılıp durumun resmî olarak tespit edilip ilan edildiği andır. Mazbatanın verilmesi ise bu sürecin spesifikleştirilip bildirilmesine dönük bir işlemdir.
Üçüncü görüşe göre milletvekili seçilme anı, mazbatanın verildiği andır. Mazbata verilmeden kişi milletvekili sayılmaz.
Dikkat ederseniz bu görüşlerden hiçbiri "millevekili yemini"ni milletvekili sıfatının kazanılmasıyla ilgili görmez. Zaten Anayasa’nın sözü de bu yöndedir. Madde 81 "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, göreve başlarken aşağıdaki şekilde andiçerler" derken, hâlihazırda TBMM üyesi olmuş olan kişilerin göreve başlama koşullarından bahsetmektedir. Yani demek ki TBMM üyesi olmak yeminden önceki bir aşamadır.
Yüksek Seçim Kurulu ne diyordu?
Yüksek Seçim Kurulu da vakti zamanında bu konuda birinci görüş lehine bir karar vermişti. Davaya konu olay, 2007 seçimlerinde MHP’den milletvekili seçilen Mehmet Cihat Özönder’in mazbatasını almaya giderken trafik kazasında yaşamını kaybetmesiydi. O vakada sorun şuydu: Acaba Bay Özönder henüz milletvekili olmadan mı yoksa milletvekili olarak mı yaşamını yitirmiştir?
Eğer henüz milletvekili değildiyse bir alt sıradaki kişi milletvekili olacaktı. Yok şayet milletvekiliyse bu durumda TBMM bir eksik milletvekiliyle çalışacaktı. YSK, Cihat Özönder’in milletvekili olarak vefat ettiğini söyledi. Bu yoruma göre oy verme sürecinin tamamlandığı an, seçilme de gerçekleşmişti. Bu durumun henüz bilinmemesi veya tutanağa bağlanmamış olması, hatta tutanağın verilmemesi kişinin milletvekili seçilmiş olduğu gerçeğinde değişiklik yaratmıyordu. Hukukçu diliyle söylersek; mazbata, bu statü yönünden "kurucu" değil "bildirici" işlemi niteliği taşıyordu…
Nispeten benzer çıkarımlar, Anayasa Mahkemesi tarafından da tutuklu milletvekillerine (Mehmet Haberal, Enis Berberoğlu vd.) dair kararlarda yapıldı. Mahkeme, bu davalarda henüz milletvekili yemini içmemiş olan başvurucuları "milletvekili" saydı ve buna göre karar verdi.
Yani hukuk ne diyor derseniz yanıt şu: Milletvekili seçilen bakanlar artık bakan değildir, seçim sürecinde bu sıfatı ve buna bağlı yetkileri kullanmaları Anayasa’ya aykırıdır.
"Peki ama fiili durum böyle değil" sorusu akla düşüyor olabilir. O bu dönemin kıymeti harbiyesi…
Tolga Şirin kimdir? Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda doçent olarak çalışmaktadır. Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı. TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir. Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir. 2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı. Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir. Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır. |